4 Şubat 2011 Cuma

Annelik kutsal mıdır? Bir kadın neden anne olur?


Bu yazı tamamen bir içsel konuşmanın dökümüdür. Kendi kendime hesaplaşmaya çalışıyorum.

Malum yakın bir zamanda genç, güzel ve hayat dolu bir anne öldü.
Arkasından atıp tutanlar arama yapıp da yazımı bulmasınlar diye adını yazmak istemiyorum. Mekanı cennet olsun, ruhu huzur bulsun...

Pekçok kişi bir kere daha ölümle sınandı; anne blog yazarları arasında ölüm korkusu nedeniyle bunalıma girenler oldu; pekçok kişi hayatını ve önceliklerini gözden geçirdi vs vs.

Bir takım insanlar da kadıncağızın nerede ve nasıl öldüğünden yola çıkarak bir takım yargılamalara giriştiler. Konuyla ilgili polis tutanaklarına yansıyan ifadeler doğru veya değil... Ama ya doğruysa ne fark eder? İşte bu noktada beni de aldı bir düşünce:

Ben anneyim. Aynı zamanda ve öncelikle bir kadınım. Kendime ait bir hayatım, düşüncelerim, duygularım var. Anne olmakla ben bu hayatı, bu vücudu ve duygularımı bebeğime adamış mı oldum? Benim hareketlerimin bebeğim için bir utanç kaynağı olabilmesi mümkün mü?
Olmamalı, böyle olmamalı... diyor içimden bir ses.

Bu vücut ve bu kalp ve bu beyin bana ait. Eğer eşimi aldatmak istiyorsam aldatma hakkım olabilmeli. Eğer eşimle serbest bir evlilik sözleşmesi yapmışsak, anne olmama rağmen böyle yaşama hakkım olmalı. Eşimle aramızdaki ikili ilişki ile bebeğimle aramızdaki ikili ilişki biribirinden ayrı olmalı. Ben bütün hayatımı bebeğimin annesi, eşimin karısı sıfatları ile yaşamak zorunda kalmamalıyım. Başka bir adamın evinde ölür kalırsam kimse beni günahkar, terbiyesiz vs sıfatlarla yargılayamamalı...

Bu dünyada günahı olmayan mı var? Bu dünyada sevdiklerine saygısızlık yapmamış olan mı var? Bu dünyada bedenine kötü davranmamış olan mı var?

Hamileyken sigara içen bir kadın iyi anne olabiliyor da iki yaşında çocuğu varken kocasını aldatan kadın için neden "Böyle anne mi olur?" deniyor. Benim bir gecelik ilişki yaşayabilir biri olmamla, anneliğim nasıl ölçülüyor?

Demek ki insanlar anneliğe kutsallık atfediyorlar. Annelerin günah işlemeyeceğini, ahlaken üst noktalarda yaşaması gerektiğini var sayıyorlar. Belki de annelerin mükemmellik saplantılarının altında toplumun bu yöndeki baskısı var. Anne ahlaken mükemmel, hatta kutsal olmak zorunda...

Ben bir kadınım. Bir erkeği sevdim, baba olarak uygun buldum ve bir bebek doğurdum. Böylece kendimi gerçekleştirmiş oldum.

Pek sevdiğim bir yazar olmamakla birlikte (kitaplarının ağırlıkla çeviri olduğu zannı uyandı bende) Sabiha Paktuna Keskin'in "Çocuklarla Doğru İletişim" kitabının 37'nci ve devamı sayfalarında bir insanın derinlerinde neden anne baba olmak istediği şöyle anlatılıyor:

1. Gençler neden evlenir?
"Erikson'a göre, 20-30'lu yaşlarda artık ben merkezcilikten uzaklaşılır. Hayat boyu sürmesi amaçlanan ikili ilişkiler kurulur. Bu dönem, yakınlaşma dönemidir.

Erken yirmili yaşlarında insan 'Ben her şeyi iyi bilirim', 'Her türlü sorunu çözerim' iddiasındadır. Bıraksanız dünyanın açlık,  eşitsizlik, silahlanma vs gibi tüm sorunlarına bir çırpıda çözüm üretir. Ürettiği çözümlerde sakın mantık arayıp, onunla tartışmayın. Savunduğu tezlere mantığıyla değil yüreğiyle inanır.

İlerleyen yirmili yaşlarla birlikte, başkalarının varlığını kabul ve başkalarının hakkına saygı duygusu gelişir. Yüreğindeki sevgi kendinden başkalarına yönelir. Kendisinde olmasını arzu ettiği özelliklere sahip olduğuna inandığı, karşı cinsten birine yakınlaşmak ister.

Bu nedenle, bu dönemde her iki cinsin birbirlerini tanımalarına fırsat verecek, düğün, dernek, piknik, folklorik ve sportif etkinlikler gibi sosyal olgular toplum tarafından teşvik edilmelidir. Teşvik edilmelidir ki, her iki cins, bu gibi toplumsal etkinliklerde, toplumda kabul gören yetişkin davranışlarını izleme olanağı bulsun. Dolayısı ile kendine uygun model davranışı belirlesin. Kendine en uygun davranışı gösteren karşı cinsi seçebilsin.

Yakınlaşma dönemi bekleneni vermez, kişi yanlış eş seçer ya da hiç eş seçemezse, giderek insanlardan ürken yalnız biri olur.

Bu dönemde uygun eş seçmek, dönemi doyuma götürecek belki de en sıradan, en kolay, en alışılagelmiş bir yöntemdir. Ancak, bu dönemi doyuma götürecek tek yol değildir. Kişi hem yalnızlığı seçip, hem de kendine özgü üreticilik ve verimlilikle, 40-50'li yaşlarda beklenen doyuma pekala ulaşabilir."

Tüm bu anlatılanlar çok mantıklı. Demek ki 20'li yaşlarda bu nedenle sosyalleşiyor, toplu eğlence mekanlarına gitmek istiyoruz. Kafamıza göre birini seçmek, yakınlaşma döneminin bir gereği. Ve demek bu nedenle geç evlenen ya da hiç evlenmeyen insanlara "evde kalmış" diyoruz, kınıyoruz, küçümsüyoruz... Oysa bizim verimli olmadığını düşündüğümüz bir kişi, pekala bizden daha üretken olabilir. Ama biz işin kolayına kaçıyor veya şanslıysak kolayına kaçma fırsatı buluyor ve evlenerek bir dönemimizi verimlilikle sonlandırmış oluyoruz.

2. İnsanlar neden çocuk yapar?

Çünkü; çocuk eserdir.
"40'lı-60'lı yaşlar, üretkenlik ve yaratıcılığın beklendiği dönemdir. Bu dönemde insan geleceğe övünerek bırakacağı bir eser yaratmalıdır. Yaşamın bu döneminde bu aşama gerçekleşemezse sonuç verimsizlik olur. Çocuk yetişirmek bu dönem için oldukça başarılı verimlilik göstergelerinden biridir. Gerek erkek, gerekse kadın için, kısırlık; eksik, kusurlu, suçlu, istenilmeyen olmak gibi olumsuz duyguları beraberinde getirir.
40'lı-60'lı yaşların üretkenliği için çocuk yetiştirmek tek çözüm değildir. Kişiye özgü, gelecek kuşaklara çocuktan başka bırakılacak eserler de vardır. Yeter ki kişi, bırakacağı eserle tatmin olsun."
Demek ki insanoğlu neslini sürdürme dürtüsü ile ürediği gibi, ayrıca eser sahibi olabilmek, üretici zamanını verimli geçirebilmek için çocuk sahibi olmaktadır. Çocuk sahibi olmanın başkaca ulvi bir amacı yoktur. Çocuk sahibi olamayan erkek ve kadın nasıl ki kınanamazsa, çocuk sahibi olanların da kutsallaştırılmaması gerekmektedir. Önemli olan kişinin ürettiği eseri ile tatmin olabilmesidir.

3. Eser ne demektir? Çocuk yapmaktan başka neler "eser üretmek" kapsamında sayılabilir?
"Eser; emektir.

PK, 46 yaşında, kadın
Herkes gezip tozarken, onun çatı katında daktilosunun başında, sabahlara kadar yazı yazmasına kimse bir anlam veremezdi.
Kendi sağlığını ihmal eder, evini paylaştığı köpeği için dünyaları verirdi.
Üretmek için kişiliğin, ölümüne disipline edilmesi gerekir. Üretebilmek için yıllarca ilmek ilmek uğraş vermek gerekir. Yeterince emek olmayınca üretkenlik dönemi yeterli tatmin duygusunu veremez.

GÖ, 53 yaş, kadın
Kendisi heykeltraş, eşi ise mimardı. Gelecek kuşaklara bırakacakları eserler yarattılar. Onlar çocuk sahibi olmak istemediler. Bunun eksikliğini de hissetmediler."
Elimizden gelenin en iyisini yaparak, geceli gündüzlü çalışarak ortaya çıkardıklarımız bizim eserimizdir. Ben tez yazarken ya da akademik kariyerim için sınavlara hazırlanırken günlerce, aylarca hatta yıllarca doğru düzgün uyumadığımı, yalap şap beslendiğimi, hareketsiz ve eve tıkalı kaldığımı biliyorum; kendimi bakımsız ve hantal hissetmiştim. Aynen yeni doğum yapmış bir anne gibi. Ama eserim ortaya çıkmaya başladığında ve tamamlandığında tarifsiz bir keyif almıştım. Bir tamamlanmışlık duygusu hissetmiştim. Hatta hiç unutmuyorum ilk kitabımı elime aldığımda ve ilk makalemi basılı gördüğümde "Sanki çocuğum olmuş gibi hissediyorum" demiştim. Ama tam olarak açıklamasını yapamamıştım. İşte açıklaması bu: Ben bir eser meydana getirmek üzere programlanmışım; tıpkı benim çocuğum gibi kitaplarım da beni geleceğe taşıyacak eserler ve ben böylece var olma nedenimi gerçekleştirmiş oluyordum.
şimdi kızımı yetiştirirken de uykusuz gecelerim, yorgun günlerim oluyor, eve kapalı kalıyorum, yediğimi içtiğimi anlayamıyorum, kendimi tezime adadığım gibi kızıma da adıyorum. Neden? Kutsal bir varlık olduğum için mi? Hayır, kendi varoluşuma anlam katmak için.

Demek ki bu nedenle bazı insanlar kariyerlerini tercih edip, çocuk yapmıyorlar: Varoluşlarının temel nedeni olan üretme duygusunu zaten hissedebildikleri için. Demek ki bu nedenle kadın bilim ve sanat insanları azınlıkta: Zira kadınlar çocuk doğurmak ve büyütmekle varoluşlarını yeterince anlamlandırabiliyorlar, başka eserler meydana getirmek için emeklerini bölmek istemiyorlar. Demek ki bu nedenle erkekler kendilerini muhakkak çalışmak zorunda hissederken, kadınlar ev hanımı olmayı tercih edebiliyorlar: Zira en büyük eser evde yaratılabiliyor. Demek ki bu nedenle çalışmaya, çocuktan başka eserler üretmeye alışmış kadınlar sadece çocuklarına emek verirken kendilerini eksik hissediyor, eski eserlerinin başına dönmek istiyorlar. Demek ki bu nedenle bazı kadınlar 6-7 çocuk sahibi oluyor, yine de doymuyorlar, gelecek kuşaklara bırakacakları daha çok esere sahip olmak istiyorlar.


4. İnsanoğlunun bir eser meydana getirme dürtüsünün nedeni nedir?
"Esasında tüm bu aşamaların amacı, altmışlı yaşlardan sonraki benlik bütünlüğü ve 'ölümü' kabul dönemine hazırlıktır. 60'lı-80'li yaşlar, bebeklikten itibaren geçirilen tüm evrelerin muhasebesinin yapıldığı bir dönemdir. Kişi yaşadıklarını kabul ya da reddeder. Eskinin, arzu edildiği biçimde yaşanmamış olması umutların tümden kaybını ve beraberinde ölüm korkusunu getirir.
Ölümü kabullenmek, ölüme hazır olmak kolay değildir.
Bir eser meydana getirmek, yaşlılık döneminde huzur içinde ölüm olgusunu kabul edebilmenin süreklilik ve disiplin gerektiren ön hazırlıklarıdır. Yaşlılık dönemine kadar yaptıklarından tatmin olmuş kişiler bu dönemi huzur içinde geçirirler.
Yaşlılıkta, el ayak tutmadığında bakmaları için çocuk yetiştirildiği sanılır. Bu kanı yanlıştır. Çocuk, geleceğe bırakılacak bir eserdir, geleceğe aktarılacak genetik materyaldir. Bu esere verilen emek, yaşlılıkta iç huzurun garantisidir. Sonuç olarak insan üremeyi garanti altına almak için içgüdüsel olarak çocuk doğurur ve yetiştirir. "
İşte bu nedenlerle 60 yaşından önce ölenlerin arkasından daha çok üzülüyoruz. Çünkü henüz üretimlerinin keyfini sürememiş insanlar onlar. Çocuklarımızın eğitimi ve kişisel gelişimleriyle bu nedenle bu kadar çok uğraşıyoruz; zira biz yaşlandığımızda onlara verdiğimiz emek sayesinde meydana gelen eserlerimizle tatmin olmuş ya da olmamış olarak ölümü ya kabullenip tonton bir ihtiyar olacağız ya da memnuniyetsiz, huysuz ihtiyarlar olacağız.
İşte bu nedenle çocuğu olan bir annenin ölümü bize ağır geliyor. Zira o anne henüz eserini tamamlayamamıştır. Biz de anneler olarak bu nedenle ölümden bu kadar çok korkuyoruz, zira eserimizi tamamlamak ve o tamamlanmış eserle varoluşumuzu tatmin edip, huzurlu ölmek istiyoruz.

Ben henüz hamile kalmadan önce çok yalvarmıştım: "Tanrım, senden de bu hayattan da razıyım. İstersen canımı hemen şimdi alabilirsin, gözüm arkada kalmaz. Ama ne olursun bebeğim olduktan sonra canımı alma, bebeğimi annesiz bırakma" demiştim. Sonra da duam kabul olmuş gibi bir ferahlama hissetmiştim. Demek ki nedeni buymuş... Bir eser meydana getirmek  ve eserimin tamamlandığını görüp huzur içinde gözlerimi kapamak istemişim.

Şu anda ise ölsem, o kadar da üzülmem. Kızıma eliminden gelenin en iyisini yaptım, bundan sonrasında ise yanında olsam iyi olur ama artık ben olmasam da eserim doğru yolda ilerleyebilir gibi hissediyorum (16 aylık).

Sonuç: Evet, bir eser meydana getirmek istedim. Evet, her eserim gibi ona da kendimi adadım. Vücudumu ve duygularımı yok saydım, ilmek ilmek ürettim. Ama bunu kızımın kafasına kakamam "Senin için saçımı süpürge ettim" diyemem; çünkü onun için değil, kendim için yaptım tüm bunları. Ve ben bir eser meydana getirdiğim için insanlık adına önemli biri olabilirim ama bu durum bana bir kutsallık atfedilmesini gerektirmez. Ben de tüm diğer üretime programlanmış insanlar gibi biriyim. Havva kızı olduğum için ahlaki açıdan üstün insan olmam benden beklenmemelidir. Benim hala bir bedenim ve ruhum var; isteklerim, beklentilerim var... Eserim meydana çıktıktan sonra, bana onun keyfini sürmesi kalır. Ömür boyu adanmışlık her insan için çok fazla. Bari ölürken beni rahat bırakın, görevimi yerine getirdim ben...

15 yorum:

  1. Sevgili Çok Bilmiş,
    ne kadar güzel bir yazı ....
    Ben olaya artık nasıl bakılması gerektiğini kurcalayan yazıları okumaktan sıkılmıştım seninkisi bir ferahlık verdi bana..Özetle bir arkadaşıma yazdığım bir yorumu buraya kopyalıyorum..

    "bu bebeğin şimdilik 18 aylık olduğunu unutmayalım, ileride genç bir adam olacak, annesini internetten araştırdığında ya da başka yazılı mecralardan buna benzer yazılar okumasının ona ve annesine dair belleğine ne gibi katkısı olacak acaba ? Son derece net yazıyorum ; bir ölümlünün arkasından sanki dünyevi üstü bir varlıkmış gibi yaşarken yapılmayan tezahüratı yapmak ne kadar boş ve anlamsız ise, yerici yazılar yazmak da o kadar çirkin ve antipatiktir...bebeğin de ileride bunu okuyacağını unutmayalım...annesi hakkında yazılan çirkin ithamlardan dolayı kimseye teşekkür edecek değil herhalde.. evli, 18 aylık bebekli kadının başka adamın evinde ne yaptığı, evliliğinin ne durumda olduğu onu ve kocasını ilgilendirir...Babası ileride oğluna nasıl münasip bir açıklama yaparsa bu onun bileceği iştir, ama bu yazılardan sonra adam oğluna ne anlatsın ? Nasıl toparlasın durumu ??
    Baba oğul bırakalım da kendi ailevi meselelerini uygun gördükleri şekilde çözsünler.."
    Özetle, başkasının evine ahlak danışmanlığı yapmayalım...

    YanıtlaSil
  2. Cok guzel yazmissin.. Ellerine ve yuregine saglik.

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir yazı olmuş gerçekten. Ben de kimsenin özel hayatını, tercihlerini, inancını. vs. hiçkimsenin yargılayıp eleştirmeye hakkı olmadığına inanıyorum. Benim tercihim bir başkasının tercihi olmayabilir ya da bir başkasının yaşam biçimi bana ters olabilir ama sonuçta hepimiz insanız ve bir doğru herkesin doğrusu olamaz. Kimse kendi ahlak kurallarıyla bir başkasının ahlakını sorgulayıp, ölçüp, biçemez.
    Gereken sadece saygı göstermek ve sırf Allah o insana insanlık sıfatını layık gördüğü için insanı sevmek. Kimse kimsenin hayatını, anneliğini, kadınlığını, insanlığını eleştirme hakkına sahip değildir keşke başkalarının kendi doğrularına uymayan yanlışlarını düşünmektense herkes kendisini düşünse, kendisini sorgulasa ve ölmüş bir insanın hayatını eleştirirken kendi ölmemiş haliyle yaşadığını sandığı hayatına baksa..
    Yaşam biçimim tamamen zıt bile olsa vefat edene Allah'tan rahmet dilerim ve nerede, nasıl, kiminle ölmüş vs. sorgulamam zaten böyle bir hakka da sahip değilim çünkü herkes kendi hayatını istediği gibi yaşamakta özgürdür ve amiyane tabirle bu kimseyi ırgalamaz.
    Not: Yazıdaki eser meydana getirme fikri de güzel ama bence annelik çok ama çok kutsal bir iş, düşündüm ve kızıma eser gözüyle bakamadım, onu yetiştirmekle tez hazırlamak bana göre çok farklı, o benim eserim değil yüreğim olabilir. hiçbir eser için hayatımdan vazgeçemem ama onun için herşeyden vazgeçerim gerekirse canımdan bile.

    YanıtlaSil
  4. Sadece Defne'yle ilgili satirlar degil, uretim, eser.. satirlari da cok aciklayici..

    YanıtlaSil
  5. minnettarım bu yazı için...

    YanıtlaSil
  6. katılıyorum çok bilmiş:)

    YanıtlaSil
  7. @Sen@: Ben aslında biraz daha farklı düşünüyorum. Bence babanın toparlaması gereken bir husus yok. Annesi hakkında konuşulanlar da aslında çirkin ithamlar filan değiller, sadece op eleştirileri yapanlar çirkin olduğunu düşünüyorlar. Onun annesi de tıpkı diğer anneler gibi, bir melek değildi. Bunda da hor ayıplanılacak ve utanılacak bhiçbir şey yok.

    @Nurefşan'ın Annesi: Sen şu anda aşkının en derin noktasındasın, sana ne desem boş :) Ama ademoğlundaki bebeğe bağlanma güdüsü ile ilgili de düşünüyorum bu aralar. Sanırım yakında bu konuda da bir yazı gelecek. Ama nasıl aşkın kimyevi açıklamasını yapmak aşıka itici gelirse, aşkının ortasındaki anneye de hormonal açıklamalar yapmak itici gelir kesinlikle :) Bir tane daha mı doğursam hemen, nedir? :)

    @ Anne ve Bebisi: O kitabın, bu satırlarını okuduğumdan beri düşünüyordum. Sana açıklayıcı gelmişse, kendi içimde de açıklığa kavuşmuş mevzu demektir :)
    Bu arada senin blogdan benim bloga her gün en az 11-17 kişi uğruyor. Farkında olmadan senin bir yazına "Bebek büyütmenin sırrını çözdüm" filan diye bir yorum mu bıraktım acaba? :)

    @ Ozgur ve yeliz: Teşekkür ederim vakit ayırıp, yorum bırakarak okuduğunuzu belli ettiğiniz için. Okunup anlaşıldığını bilmek ve onaylanmak çok güzel :)

    YanıtlaSil
  8. kesinlikle katılıyorum ve çok beğendim bu yazıyı. bu elim olayda benim tek düşündüğüm "çok üzüldüm ama acaba bebeğe mi yoksa anneye mi daha çok üzüldüm" idi. bi tanesi yazıda belirtildiği şekliyle "eser"inin gelişimine tanık olamayacak gencecik bi anne, diğeri belki de annesini fotoğraflarla hatırlayacak minicik bi can. gerisi boş, kimseyi ilgilendirmemeli nerede olmuş nasıl olmuş. hep demişimdir çocuk sahibi olunca melaike mertebesine ulaşmıyor kadınlar. kanatlarımızın çıktığı falan yok. insanız yahu en nihayetinde... sevgiler.

    YanıtlaSil
  9. çokbilmiş ellerine sağlık. çooooook güzel olmuş. tam da bakılması gereken yerden. harika.

    YanıtlaSil
  10. çokbilmiş, beni düşünmeye sevk eden bu yazı için ben de teşekkür ederim. "Çocuk yapmak- eser bırakmak" ile ilgili yazdığın paralelde değil benim duygu ve düşüncelerim. Ben çocuğuma evde kendim bakmak istiyorum, ama eserimi oluşturuyormuşum hissi yok bende. Bir yandan da bu zamana kadar okumaya/çalışmaya harcadığım emeklerim ve bana harcanan emekleri, ayrıca birşeyler üretmeye çalışarak boşa çıkarmamam gerektiği hissi var bende. YAni bir yandan da evden çalışmak istiyorum.
    Bebeğimizi çok istedik, Allah da bize nasip etti çok şükür, benim için o bir eser değil bir hediye, lütuf. O yüzden ona çok iyi bakmalıyım, elimden gelenin en iyisini yapmalıyım, her konuda. Benim hissiyatım budur.
    Anneliğe gelince, anne olunca kimsenin anneliğini eleştirmenin haddim olmadığını anladım, anne olmadan önce böyle değildim, atıp tutardım. Şİmdi anladığım kadarıyla da annelik hem kutsal hem de değil. O bebeğin annesi, o bebek için kutsal. Ama ondan başkası için değil. Annelik kutsalsa o zaman bütün bu kötü insanları kim doğuruyor, kim nasıl bir annelikle yetiştiriyor?

    YanıtlaSil
  11. Iki es arasinda olanlar sadece onlari baglar. Medya malzemesi olmasi yanlis. Kadinlik ve annelik farkli kavramlar. Cok iyi bir anne olabilirsiniz ama kocaniza karsi en ufak bir istek duymayada bilirsiniz. Bu durumda sirf cocugunuz icin o adama dayanmali mi? Hayir bence. Tabiben kisisel olarak aldatma ve ya aldatilma olayina karsiyim. Sonucta o insandan bir cocugun var, insan gibi karsina alip konusulmayi hakediyor olmali. Kimseye aldatilmak yakismaz. Tabi ben Defne ve kocasini kastetmiyorum, aralarindaki iliskiyi bilmiyoruz. mesela benim annem 95 senesinde bosandi, hala hayatinda biri yok neden cocuklarim icin diyor. Cok yanlis buluyorum. Ben evlendim gittim. Yarin digerleride gidecek yapa yanliz kalacak. cocuklarim icin mantigi bana cok sacma geliyor.
    Son olrak benim farkettigim , annemlerin nesli cocuklarim diyordu, bizim nesil ben diyor.

    Diger yazida cok guzeldi. Eser olayi hele. Hic o sekilde dusunmemisdim. Hatta neden cocuk sahibi oldum onu bile bilmiyorum ama halimden memnunum :)

    YanıtlaSil
  12. Çokbilmiş, ne yazacağımı şaşırdım, nereden girip nasıl bağlamışsın konuyu. Sonuna kadar haklısın.

    YanıtlaSil
  13. Cok bilmis; yazdiklarini okudum, tarttim ve uzerine yazabilecek birsey bulamadim. Aklina, eline saglik.

    YanıtlaSil
  14. Vay vay.. Süper omuş..Ben de o kitabın o bölümlerini okudum, bana da çok mantıklı geldi..
    Yazın da süper olmuş..Cesaretine hayranım.:)

    YanıtlaSil
  15. @ fragola: Hah işte şunu bir anlasa insanlar: Kanadımız yok bizim. Ne melek olabiliriz, ne de mükemmel...

    @ DeryAze: Benim gibi düşünen birilerinin olduğunu bilmek sevindirici... Sana da okuduğun için teşekkürler.

    @ Peri: Çok doğru söylemişsin: Eğer kutsalsam bile ancak kızım için kutsal olabilirim. Ama nede olsa bir kızım var ve o da ileride benim kadın kimliğimin varlığına anlayışla yaklaşacaktır, eminim.

    @ Taze Anne: Haklısın, annelerimiz hep çocuklarım diyorlardı ama bence yanılıyorlardı.Zira kendileri mutlu olamadıkça çocuklarını da mutlu eemiyorlardı...

    @ Bir Annenin Paylaşımları: Okuduğunuzu belli eden bir yorum bırakmanız bile benim için çok önemli...

    @ ElfAna: Yazımı okumak için vakit ayırdığından dolayı, ben teşekkür ederim sana.

    @ ECOS: Bu lafı çok tekrarladım ama gene söyleyeceğim: Anlaşılmak çok güzel bir duygu :)

    YanıtlaSil