18 Şubat 2011 Cuma

Çocuklara nasıl mutlu anılar bırakılabilir?

Özgür Anne bir sobe başlatmış. Fikir hoşuma gitti, ben de katılmak istedim.

1. Anneannem beni sırtına bağlar yemek yapardı, ben de omzunun üzerinden onu seyrederdim. 25 yaşına kadar hiç yemek yapmayıp birden döktürmeye başladığımda, anneannemle bu görüntülerimizi hatırladım nedense. Babaannemle de balkonda oturup Türk kahvesi içerdik. Bana sütün içine biraz kahve koyup pişirirdi, balkonda dedikodu yapardık. Daha okula bile gitmiyordum belki de... Kendimi adam yerine konmuş hissederdim. Bir de yaz geceleri teyzemin evinin bahçesindeki sallanan üçlü bahçe koltuğunu açardık. Ben teyzemle rahmetli eniştemin arasında, yıldızların altında uyurdum. Çok mutlu hissederdim kendimi. Bir de et kokusu var hafızamda güzel günleri çağrıştıran. Sanırım arkadaşlarla ve aile dostlarıyla çıkılan yemeklerde ve pikniklerde hep et yenilmesinden kaynaklanıyor bu durum, yoksa çok da et seven biri değilimdir.

2. Babamla hulu-lulu yapardık. Şehir çocuğuydum, arabaların arasında trafikte büyüdüm. Karşıdan karşıya geçerken çabuk olalım diye bu oyunu uydurmuştu sanırım babam. Kaldırımda elele dururduk, babam birden hulu-lulu, hulu-lulu diye bağırarak elimden çekip caddeye atlardı. Deli gibi bağıra bağıra karşıya geçerdik. Çocukluğuma dair Vatan Caddesi'ndeki bu görüntüm hep aklımdadır. İri yarı, esmer, bıyıklı olan babamın bu hali bana hala komik gelir. Bir de babamla çok gülerdik. Deli gibi kahkahalar atardık. Bana asla "sokakta böyle gülünmez, kalabalıkta sesli kahkaha atılmaz" filan dememiştir babam. Hala da öyle deli gibi gülerim ben :) Küçükken bir süre babamla birlikte yıkanmıştım. O banyo eğlenceleri de mutlu birer anıdır benim için. Büyüdükçe babamla o kadar yakın olma şansını da yitirdim tabii ister istemez... Bir de babam geceleri beni yatağa götürürken "torik" yapardı. Beni ayaklarımdan tutar, sırtından aşağı sallandırır, "torik oldun sen" derdi (Torik, iri bir balık cinsi). Anneme o şekilde kafa aşağı iyi geceler öpücüğü verirdim; çok eğlenirdim.

3. Annemle ise hep sakin anlarımızı hatırlıyorum. Yere otururduk annem bana elleriyle yemek yedirirdi. Kıvırcık salatayı parmaklarıyla kavrayıp ağzıma sokuşu hala gözümün önünde :) Annem banyodaki kurnaya su doldurur, içine plastik, seramik vs parçalar atar; hangisi batıyor, hangisi yüzüyor diye oynayarak suyun kaldırma kuvvetini öğretirdi. Bayılırdım suyla oynamaya. Hala da bulaşık yıkamaya vs çok hevesliyimdir :) Annem akşamları yatmadan bana kitap okurdu. Bir tane, iki tane diye pazarlık yapardık. Mutlu anlarımdı. Bir de niyeyse bir sahne var aklımda: Hastayım, ateşim var. Babam beni kucağına alıp omzuna yatırmış "Atta gidiyoruz" diye odada volta atıyor (Ben 2 yaşımdan sonrasını çok net hatırlıyorum). Babam benim attaya gittiğimize inandığımı sanıyor. Odanın sonuna gelip geri dönerken hafif bir esinti oluyor. Serinliyorum. Bu arada koridorun sonundaki mutfakta annemi görüyorum. Ocakta bir şeyler yapıyor benim için. Sanırım ıhlamur demliyor. Ve ben kendimi çok mutlu hissediyorum :)) Ne alakaysa?

4. Kimse yalnız anılarını yazmamış ama tek çocuk olarak benim bir de yalnız mutlu olduğum anlar var: Odamda resim yapıyorum. Annem kapıdan kafasını uzatıp "Hayatta mısın, sesin soluğun çıkmıyor?" diye soruyor, gülümsüyorum ona. Gittiğim yuvanın bahçesinde yalnızım (nedense?). Yağmur yağmış. Bir parke taşı bulmuşum. Bir yağmur solucanının üzerine koyuyorum. Sonra da çıkıp taşın üzerinde tepiniyorum. Taşı kaldırıp bakıyorum. Solucan hala canlı. Kendi kendime inceleme ve keşif yapıyorum. Yağmurdan sonraki toprak kokusu ve kımıl kımıl solucan hala gözümün önünde. Gene yuvanın bahçesindeyim, yine yalnızım (??). Kaydıraktan kafa aşağı kayıyorum, salıncakta sallanıp ayaklarımı karşıdaki camiinin minaresine değdirecek kadar yükselmeye çalışıyorum. Hareket ediyorum ve kimse bana "Dur, düşersin; terler hasta olursun vs" demiyor; özgürüm. Rüzgarı hissediyorum saçlarımın arasında, mutluyum. Gene yalnızım (aslında kesinlikle değilim ama tanıdığım insanlar olmayınca öyle hissediyorum). Yüzme kursundayım. Yüzme öğreniyorum. 9 yaşındayım. O kadar mutluyum ki, öğretmen "Dinlenin" biraz deyince 1 km yüzüyorum dinlenme olsun diye. Bir şeyler başarıyorum; bir şeyleri başkalarından daha iyi yhapabiliyorum. Kendimi özel hissediyorum.

Kısaca okuduğum anılardan çıkardığım özet şu:

1. Çocuklar rutin seviyorlar. Rutin olarak yapılan aile yemeklerinden ya da oyunlardan mutlu oluyorlar. Koku hafızası da en unutulmaz bölüm olduğundan evimizin içindeki yemek kokularına dikkat etmeliyiz demek ki...
2. Çocuklar adam yerine konulmak isiyorlar. İnsiyatif almasına izin verilmesi ya da kendisine yetişkin gibi davranılması kendisini önemli hissetmesini ve dolayısıyla mutlu olmasını sağlıyor. Çocuğumuzun yalnız kalmasına, kendi kendine bir şeyler yapmasına ya da kendi kararlarını kendisinin vermesine olanak sağlamalıyız.
3. Çocuklar ten temasından ve sevginin, ilginin açıkça belli edilidiği özel ve birebir anlardan hoşlanıyorlar. Demek ki sabahtan akşama kadar yanında olmasan da ya da tam tersi tüm gün yapışık yaşasan da, çocuk senin ona dokunarak "seni seviyorum" dediğin iki dakikadan tam tatmin sağlayabiliyor. Önemli olan her an değil "ihtiyacı olduğu an", "onun istediği an" yanında olabilmen.

Kurallar çok basit aslında; uygulayabilene... :)

2 yorum:

  1. Ne güzel anılar :)

    YanıtlaSil
  2. Çok sevindim, sonuçlara çok katıldım. Gerçekten de ne kadar önemli aslında.

    YanıtlaSil