30 Nisan 2011 Cumartesi

Londra'da ne yenir?





Efendim klasiktir, Londra'da "fish&chips" yani balık ve patates kızartması yenir. Yukarıda görüldüğü gibi beyaz etli bir balık (pisi balığı, morina ya da mezgit) una bulanıp kızartılıyor. Tabağa iki sos da koydular mı oldu size akşam yemeği :) Kızıma ayrıca mantar çorbası ısmarladık. Çorbanın da, yanında gelen ekmeğin de tadı çok güzeldi. Kızım da severek yedi yemekleri. Uzun bir hamilelik öncesi hazırlık, hamilelik ve emzirme arasından sonra ben de ilk defa bira içtim. Bira, Britanyalılar'ın geleneksel içkisi ve ben İngiliz biralarını denemeden duramazdım. Ben ki bira sevmeyen bir insanım, bayılarak içtim. İçimi son derece hafif ve midede şişkinlik yaratmayan biralar. 

Yukarıdaki yemekleri işte bu restoranda yedik: Boswell's



Boswell's, Covent Garden denilen bir semtte bulunuyor. Bu semt "pub" ve kafeleriyle ünlü. Semt haftanın yedi günü bir karnaval havasında. Bu semtte pek çok mağaza, restoran, bar ve müze var. Ayrıca pazar yerleri de kuruluyor. Semtin bir bölümü Kapalıçarşı gibi üstü kapalı olduğundan yağmurlu havalarda ideal bir dolaşma yeri. Üstelik içerisinde de atıştırmalık şeyler yemek mümkün:





Boswell's'e kahvaltı, öğlen ve akşam yemeği için ya da saat 15.00-17.00 arasındaki çay saatinde gidebilirsiniz. Çay saatinde sunulan yiyecekler ünlü Valerie Pastanesi'nden geliyor ki, tahmin edebileceğiniz gibi oraya da gittik :)

İşte Patisserie Valerie:




Ne bekliyordunuz, Boğaz manzarası mı? :) Pastahane küçük ama tıklık tıklım, hem de neredeyse günün her saatinde. Bu nedenle kahvaltıya gidecekseniz erkenden gitmekte fayda var. Hem zaten şehrin merkezine (Oxford Street ile Hyde Park'a) çok yakın konumda bulunan bu pastahaneden, gezmek istediğiniz mekana geçişiniz de kolay olacaktır. Çok fazla kahvaltılık seçeneği yok; işte bizim yediklerimiz:


Acıkıp da kahvaltının gelmesini bekleyemeyen sabırsız kızım için tereyağı ve ekmek istedik öncelikle... Biz kızıma yedirmiyoruz ama minicik kavanozlarda reçeller de vardı. Geleneksel ingiliz kahvaltısında koca bir tabakta yumurta oluyor. Yumurtanın yanında da tost dedikleri ısıtılmış ekmek. Yumurtaya eşlik edecek diğer malzemeleri siz talep ediyorsunuz. Biz menüden seçim yaptık. Eşim mantarlı yumurta yedi. Ben de sıcak ekmek üzerine yatırılmış ıspanak ve üzerine hardallı bir sos dökülmüş yumurta yedim. Fena değildi ama normal koşullarda tercih edeceğimiz bir kahvaltı türü de değildi elbette :) Fakat daha sonra bir kruvasan (croissant) söyledik ve böylece bu pastanenin niçin meşhur olduğunu anlamış olduk; denemeden dönmeyin derim. Daha vaktimiz olsa, diğer pastahane ürünlerini denemek ve bir çay saatinde gitmek isterdim oraya...

Hazır kahvaltıdan bahsederken, klasik İngiliz kahvaltısını da göstermeden olmaz:





Yumurta, domuz eti (ham), domuz salamı (bacon), domates, tatlı kuru fasulye ve kızarmış ekmek (tost diyorlar). Bizim alışık olduğumuz kahvaltıdan kat be kat daha ağır. Bu nedenle kahvaltıyı dışarıda yapacaksanız sandviç ve meyve suyuyla geçiştirmek ya da bir yerlerde yiyecekseniz kruvasan ve tereyağı-reçel almak daha damak tadımıza uygun ve hesaplı olacaktır.

Ekleme: Yazının bu bölümüne çok tepki geldi. Düşündüm de, acaba dedim insanların canı çekiyor da domuz eti diye yapamıyorlar da, ondan mı rahatsız oldular? Çok severek takip ettiğim bir blog imdadıma yetişti. İşte Türk Usulü İngiliz Kahvaltısı :)

 
Kahvaltıda kullanılan malzemelere, ilgili blogdan ulaşabilirsiniz; afiyet olsun: http://www.cukurcumatimes.com/2013/03/evde-yemek-yarsmas-ilk-fotograflar.html


Öğlen yemeklerini pek fazla dışarıda yemedik. Ama yiyecek olsaydım uluslararası restoranları tercih ederim, zira fiyat olarak daha uygunlar. Valerie Pastahanesi'nin üzerinde bulunduğu Old Campton Street ve bu sokağın içerisinde bulunduğu Soho bölgesi pek çok uluslararası mutfağa ev sahipliği yapıyor.

İtalyan yemekleri her zaman damak tadımıza uygundur ve makarna ile pizza ne kadar pahalı olabilir ki? Hint ve Çin restoranlarının da sabit fiyatlı menüleri (prix-fixe) ile oldukça hesaplı olduğu söyleniyor. Ayrıca Baker Street civarlarındaki Ortadoğu restoranları da damak tadımıza yakın olabilir. Suşi seviyorsanız, suşi tabaklarının taşıyıcı bantlar üzerinde servis edildiği restoranlara her yerde rastlamak mümkün. Bizim en çok keyif aldığımız (fakat bir miktar pahalı olan) bu tür suşi restoranlarından biri Oxford Street üzerindeki meşhur Selfridge mağazasının giriş katındaki suşi bar: Yo! Sushi. Bar masası gibi bir masaya oturuyorsunuz, masanın diğer tarafında suşiler yapılırken seyrediyorsunuz. Yapılan suşiler taşıyıcı bandın üzerine konuyor ve siz de önünüzden geçen tabaklardan istediklerinizi seçiyorsunuz. Suşiler 4 farklı renkli tabakta geçiyor. Bitirdiğiniz tabakları üst üste biriktiriyorsunuz ve hesabı istediğinizde tabakların renklerine göre hesaplama yapılıyor. Her renk tabak farklı bir fiyat oluyor. Bar masasının üzerinde oturduğunuz yerde minik tabaklar var. Oldukları yerden çıkarıp yan tarafındaki soya sosundan döküyorsunuz. Soya sosunun lezzetini de çok beğendim. Ayrıca vasabi (Japon hardalı) ve zencefil turşusunun tadı da Türkiye'de yediklerimden daha hafif ve daha lezzetliydi. Kesinlikle tavsiye ederim. Suşi bara girmek için Oxford Street üzerindeki Marks and Spencer Mağazası ile Selfridge's Alışveriş Merkezi arasındaki yan kapıdan girmek gerekiyor alışveriş merkezine. Yukarıdaki bağlantıya tıklarsanız mağazanın bir hayli büyük olduğunu görebilirsiniz; dolayısıyla içinde aradığınız yeri bulmanız kolay olmayabiliyor.

Selfridge's Alışveriş Merkezi'nin en üst katında da self servis bir restoran var. Ayaküstü karın doyurmak için  (her 3 öğün için de) temiz ve ekonomik bir tercih olabilir.

Hazır alışveriş merkezleri içerisindeki restoranlardan bahsederken ünlü Harrods Alışveriş Merkezi'nden bahsetmeden olmaz. Alışveriş Merkezi'nin içi pahalı eşyalarla dolu. O kadar pahalı ki, ayaküstü uğranıp da alışveriş yapılacak bir yer değil. Alışveriş Merkezi'nin içerisinde manav, balıkçı, şarküteri, fırın gibi yiyecek satışı yapan yerler de var.




Londra'ya giden herkes Harrods içerisinde bir restorana muhakkak gider. Biz de Harrods Pizzeria'ya gittik.



Artık çok mu acıkmıştık, yoksa bol malzemeli pizza mı çok güzeldi bilemiyorum pizzanın yarısına gelmeden fotoğraf çekmeyi düşünemedim :

Ahududu Limonatası

Harrods 1849 Bira
Yemekte sadece İngiltere'ye özgü yiyecekler tatmak istiyorsanız ve ekonomik bir tercih arıyorsanız bir "pub"a girmek en kolay çözüm olabilir. "Pub"lar özellikle mesai saatleri bitiminde takımlı elbiseli çalışan kesim tarafından dolduruluyorlar. Bu tür "pub"ların tarihi ortamları ve içerideki insanların neşeli tavırlarının oluşturduğu renkli atmosferleri, dışarıdan bakıldığında bile insanı kendisine doğru çekiyor. Ama belirtmek isterim ki İngiliz kanunlarına göre 14 yaşından küçükler "pub"lara giremiyorlar. Yanınızda çocuk varsa bahçesi ya da aile salonu olan (yani barı olmayan) "pub"ları tercih etmeniz gerekiyor.




Eğer et yemeği sevenlerdenseniz, son derece lezzetli etlerin servis edildiği bir restoran daha önermek istiyorum: L'Entrecôte. Bu restoran esasen bir Fransız restoran zinciri ama başka ülkelerde de şubeleri var. Restorandaki et sunumları, restoranların dekorasyonları ve hatta servis elemanlarının üniformaları bile aynı oluyormuş. Bizim gittiğimiz Londra şubesi tıklım tıklım doluydu. Akşam yemeği için nispeten erken bir saatte gittiğimizden sıra beklemek zorunda kalmadık ama biz çıkarken bekleyenlerden oluşan kuyruk sokağın köşesini dönmüştü çoktan. Bu arada, kural olarak, grup halinde gelenleri ancak tüm grup tamamlandıktan sonra içeri aldıklarını da bir detay olarak yazmak istiyorum. Ayrıca pusetimizi içeri girerken kapıda aldıklarını ve çıkarken de kapıya kadar getirip teslim ettiklerini de ekleyeyim. Kızım et yemeyi çok seven bir çocuk, o nedenle restoranda hiç sorun çıkarmadı. Son derece kalabalık olduğu için hareket etmek isteseydi zorlanabilirdik. Orta iyi pişmiş et ısmarlarsanız aklınızda bulunsun, ciddi anlamda kanlı getiriyorlar eti. Çocuğunuza yedirmek niyetindeyseniz iyi pişmiş isteyin. Etin üzerinde özel bir sosu oluyor. Yanına da incecik ve kıtır kıtır patates kızartması koyuyorlar. Kızım 19 ay sonra ilk defa patates kızartması yedi. Öyle yağ çekmiş, mideyi rahatsız edecek bir kızartma değildi. Patatesi ve eti getirdikten sonra bir köşedeki servis arabasının üzerindeki yerlere yerleştiriyorlar. Burada alttan mum yakarak etleri sıcak tutmaya devam ediyorlar. Yemeğiniz bittikçe de tabağınıza et ekliyorlar. Kızım ayıla bayıla yedi buradaki etleri ve hatta bir ara "Artık daha fazla vermeyelim, fenalık geçirecek çocuk" diye korktuk :)



Atıştırmalık olarak ise her köşe başında ve her müzenin kafeteryasında soğuk sandviç, sıkma meyve suyu, cevizli-havuçlu kekler ve minik kutular içinde meyve kokteylleri bulmak mümkün.




Öğlen yemeklerini bu şekilde geçiştirmek mümkün olduğu gibi çocukların ara öğünleri için de bunlar gayet sağlıklı alternatifler. Ayrıca Berceste hatırlattı: Londra'daki Marks&Spencer mağazalarının bazılarında bizde olmayan bir gıda bölümü var. Pek çok gıdayı uygun fiyata oralardan almanız mümkün (Londra'da pahalı görünen mağazalarda, sokakta satılanlardan daha ucuza mal alınabiliyor). Mesela peynir çeşitlerimizi oradan aldık biz. Bir de Greek Yoghurt diye satılan bir yoğurt vardı, bildiğimiz sade yoğurt ama süzme yoğurt gibi susuz ve krema gibi yağlı. Kızım da eşim de bayıldılar ona. Öyle ki, gelirken her türlü riski göze alıp yanımızda da bir kutu yoğurt getirdik :)

Bir de sıklıkla yedikleri nispeten sağlıksız tatlılar var :) "Waffle" mesela her köşe başında satılıyor. İnsanlar yollarda "waffel" yiyerek dolaşıyorlar. Bir de şekere buladıkları yer fıstığını kızartıp şekeri karamelize ediyorlar. Bizim kestaneciler gibi sokaklarda yer fıstıkçıları var. Bu kadar çok yağlı ve şekerli atıştırmalık yemelerinin nedeninin soğuk iklimde üşümemek adına olduğu fikrine vardık.



Eğer siz de Michelin yıldızlı restoranların meraklısıysanız Londra'da nispeten şanslısınız. Az sayıdaki 3 yıldızlı restoranlar son derece pahalı ve aylar önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Kaldığımız yere yakın ve nispeten uygun menüleri olan bir restorana bir ay önce rezervasyon yaptırdık ve bize kaldığımız haftada sadece pazartesi ve perşembe günleri saat 12.00-14.00 arasında rezervasyon kabul edebileceklerini söylediler.  Tam da kızımın uyku saatine denk geliyordu. Ayrıca 19 aylık kızımızla birlikte geleceğimizi belirtmiştik rezervasyon yaptırırken. Bize "çocuk kabul etmiyoruz" demediler ama restorana girişte takım elbise ve kravat takma zorunluluğu olduğunu söylediler. Şimdi hafta içi bir gün, turist olarak bulunduğunuz bir ülkede, günün tam ortasındaki bir saatte, yanınızda 19 aylık bir bebekle ve takım elbise giymiş olarak restorana gitmek ister misiniz, bir düşünün? Biz gitmemeye karar verdik. Ama gitmek isteyenler için çok sayıda iki ve tek yıldızlı restoranlar mevcut.

Son olarak eklemek istiyorum ki Londra'da ne yerseniz yiyin, bizim paramıza göre çok değerli bir para birimleri olduğundan size göre pahalı gelecektir. Eğer yanınızda çocuk da varsa bence en güzeli kendinizi meyveye vermeniz olacaktır :) Zira bizim sıcak iklimli, geniş tarım alanlı ülkemizde bulunmayan lezzette her türlü meyveyi bulmak mümkün:


20 yorum:

  1. Ay ne güzel anlatmışsın yahu:) Hemen gitmek istedim valla:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen ki bir yenidoğan annesi olarak bu kadar enerjiksin, oraya da gidersin, senden korkulur :)

      Sil
  2. sayende gezmiş kadar olduk.çok güzel anlatmışsın.bende gitmek istedim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazıyı yazarken de "Deli miyim, neyim?" diye çok düşündüm. Toplam 2-3 saatimi aldı resimleri seçip, edit'leyip, yazıları yazıp yayınlaması. Beğendiğine sevindim.

      Sil
  3. Cok guzel anlatmissin en guzel yerleri soylemissin. Daha fazla kalinca sokak aralarindaki salas ama leziz yerleri de kesfediyorsun. Ben bu listeye covent garden daki italyan dondurmacisini ve victoria&albert mueum daki cafeyi eklerim nacizane.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aman ne yaptın? Dondormacıyı eşime hatırlattın. Oradan dondurma yiyemedik diye içinde kalmış zaten :) Victoria ve Albert de benim içimde kaldı, oraya da gidemedik. Bir dahaki sefere artık...

      Sil
  4. Ellerine sağlık canım, çok bilgilendirici ve güzel bir yazı olmuş. Gidesim geldi ama kızımın biraz daha büyümesi gerek;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önce okulun var elbette senin ama bence gezmek için en ideal zamanlarında kızın. Biraz daha büyünce kendisi yürüyor ve kendi arzu ve talepleri oluyor. Öyle seninle her yere gelmeyi kabul etmiyor. Sen de mecbur onun isteklerini yapıyorsun. Kendi isteklerini de araya bir yerlere sıkıştırıyorsun :) Bebekle gezmenin de oyalama vs gibi zorlukları var tabii ama gezmek istiyorsan bence şimdiden başla...

      Sil
  5. Dilerim negatif algilanmaz ama bir donem Uk'de yasamis birisi olarak, bu lokantalarin ardindan Ingilizlere ne kadar ganimet biraktiginizi merak ettim :)
    Bence gidilebilecek en pahalli yerleri secmissiniz.Aradiginiz lezzetleri bulduysaniz sorun yok. Zira hayatimdaki en leziz Fish and Chips'i Covent Garden yakinlarindaki salas bir Fish and Chips'cide yemistim.

    Guzel bir pub, E.A.T, Chili's(http://www.chilis.com/EN/Pages/home.aspx), Nando's(Turkiye'de de acildi ama orasi kadar lezzetli degil), Pret a Manger, M&S'lerin gida kismi isinizi gorurdu oglen yemekleri icin.

    @Benden Bizden sana da pahalli gelmedi mi bu yerler ;-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısın, gittiğimiz yerler hep en pahalılarıydı. Benim eşim yemek konusunda İstanbulda'da böyledir. Eğer temizliğine ve yiyeceğinin kalitesine güvenmiyorsa hiçbir yere girmez. Yabancı şehir ve ülkelerde de öyle yapıyor, kesinlikle risk almak istemiyor, tavsiye edilen mekanları tercih ediyor.

      Bir de tabii biz tatilimiz boyunca bir evde kaldık. Tüm yemeklerimizi de evde kendimiz yapıp yedik. Dolayısıyla dışarıda yemek istediğimiz zamanlarda da en çok önerilen mekanlara gitmek istedik. Evde kaldığımız için hem otel parası vermedik hem de yemek; dolayısıyla İngiltere hükümetine ekonomik katkı sağlayalım istedik :)

      Yorumlara yazılan önerileri tek tek değerlendireceğim bir dahaki gidişmizde. Başka bildiğin yerler varsa, yazarsan sevinirim.

      Ayrıca M&S'ın gıda kısmından da faydalanmıştık ama yazmayı unutmuşum. Hatırlattığın için teşekkürler; hemen ekledim yazının içine.

      Sil
  6. Gerçekten ilk kez gittiğin bir yerde yenilecek yer bulmak karar vermek zor oluyor. Yemek konusunda yeni tatlara çok açık olmayınca en zor konulardan biri. Biz bu sebepten ortak noktada buluşamayıp ya da karar veremeyip marketten aldığımız bir dolu sandwichlik malzeme ile dehşet sandwichler yapar olduk kendimize çoğunlukla kahvaltıda bazen de akşam yemeğinde... Kahvaltıda domates salatalık peynir zeytin olmadan yapamayan ben için en iyi çözüm bu. Zeytin için çare de her gidişte bir kavanoz zeytin ile gitmek:) Zira Türkiye'deki zeytin lezzetini ve çeşidini İtalya'da bile bulmak mümkün değil. Son İsviçre gezimizde o zeytinler kardan adamın düğmeleri ve gözleri oldular. Fotoğrafa dikkatle bakılırsa farkedilir ancak:)
    Şehrin her yanına yayılmış parklar ise bizim için birer kahvaltı mekanı haline geliyor haliyle:)

    İngiltere'de Cape Town kalmış abur cubur lezzetler için aklımda. Hint yemekleri gerçekten güzeldi. Kızarmış muz da öyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üstüne para versen eşim yanında zeytin taşımayı yine de kabul etmez :)

      Biz farklı tatları denemeyi seviyoruz. Eğer aynı tadı ikinci gün yemek istemezsek ya kruvasan filan gibi herkesin sevdiği şeyleri yiyoruz ya da sandviç yapıp geçiştiriyoruz. Mesela 3-4 öğünü ayaküstü geçiştirip, diğer öğünde ciddi bir restorana gidip yeni bir tat deniyoruz.

      Sil
  7. Emeğine değmiş 3 yazılık dizine ailecek bayıldık. Premier lig aşkına Londra'yı su yoluna çeviren kocamdan bile tam not aldın :)
    Uçak tiyolarını aldım hazırlıklara başladım.6. uçak yolculuğumuz olacak ama yüreyen çocukla ilk olacağı için meraktayım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eşinden tam not aldıysam daha ne isterim, erkeklere beğendirmesi zordur ne de olsa :)

      Yürüyen çocuğun yaşına bağlı sanırım zorluk kısmı. 3-4 yaşında kendi kendilerini oyalayacak noktaya geliyorlar da işte yürümeye yeni başlayan bebekleri zaptetmek biraz zorluyor. Kolay gelsin diyeyim şimdiden...

      Sil
  8. yeni diyete başlamış ve istikrar göstermekten olabildiğince uzak birisi olarak yanlış sayfadayım galiba :)

    YanıtlaSil
  9. yani domuz eti yemeyi bu kadar ballandira ballandira anlattiniz, harika ya...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazımın hiçbir yerinde domuz eti yediğime ya da domuz etinin lezzetli olduğuna dair bir ibare yok. Siz neye takıldınız acaba?

      Ayrıca kişisel fikrimi soracak olursanız: Oruç tutmayan, namaz kılmayan, rakısını birasını içen, kumar oynayan insanların domuz eti konusunda tutucu davranmaları en basitinden kolaya kaçmak gibi geliyor bana; samimi bulmuyorum.

      Sil
  10. Domuz etinden tiksinmenin namazla oruçla ne ilgisi var? Siz hangi kültürde büyüdünüz? Ben türk kültürü ile yetiştim ve bizim kültürümüzde domuz eti yenmez...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1. Türkçe yazan her kişi Türk kültüründe mi büyümüş olmalı sizce? Sorunuzdan bu anlamı çıkardım. Eğer örneğin Alman kültürü ile büyümüşsem, domuz etinden tiksenmeme hakkım olacak mı? Herhande kafanızda değişik şablonlar var...

      2. Türk kültüründe domuz eti yenmez derken herhalde Müslüman Türk kültüründen bahsediyorsunuz. Yoksa Türkiye'de yaşayan çeşitli millet ve dinden ve ayrıca dinsiz olan pekçok insan domuz eti yiyor. Ama sizin gibi tiksinenleri tiksindirmemek adına söylemiyor olabilirler.

      3. Fotoğraflarda içki resimleri var ki içki İslam dininde kesinlikle haramdır. Ondan tiksinmiyorsunuz mesela. Ama domuz etinin fotoğrafını görmek bile tüylerizi diken diken ediyor. Demek ki İslamiyetten ziyade Türk kültüründen kaynaklanıyor bu tepkiniz?

      Sizin adınıza üzgünüm cidden. Eğer internette dolaşıyorsunuz pek çok domuz eti fotoğrafına rastlayacaksınız demektir; hamama giren terler.

      Sil