18 Şubat 2014 Salı

Okul Öncesi Çağındaki Çocuğa "Ölüm" Nasıl Anlatılır?

Kızım 7 aylıkken ilk kez babaannesi ile dedesinin mezarını ziyaret ediyor.


Öncelikle belirtmek isterim ki burada yazdıklarım tavsiye niteliğinde değildir, hatta bir kısmı sosyal- bilimsel önerilere aykırıdır, sadece kendi tecrübelerimi içermektedir:

Evlendikten sonra eşimin ailesi ile 3-4 sene haftanın 4-5 gününü beraber geçirdik. Sağlıklı insanlardı, hayatımızdan memnunduk. Sonra bir gün ölüm haberleri geldi, ikisi de vefat etmişlerdi. Kayınvalidemin morgda yıkanmasına yardımcı oldum ve gömülürken de yanındaydım. Kızım aşağı yukarı bir sene sonra doğdu.

Dolayısıyla kızım doğduğundan beri ölüm hayatımızın içerisinde oldu. 2 yaşından küçük çocukların ölümle ilgili herhangi bir fikirleri yokmuş ve ölüm kavramını anlamazlarmış. Babaanne ve dedesini bilerek büyüsün istedik. Evimizdeki fotoğraflarını kaldırmadık, sorduğu soruları yanıtsız bırakmadık. Sık sık yaptığımız mezarlık ziyaretlerine kızımızı da 7. ayından itibaren götürdük. Kızım bizi mezarın başında dua ederken, ağlarken, kalabalık olarak ailecek sohbet edip gülüşürken, babaanne ve dede hakkında anılar anlatırken, mezarlığı ellerimizle temizleyip, sulayıp çiçeklendirirken gördü, izledi... Mezarlığı hep çok sevdi. Mezarlık yeşildi, ağaçlık ve çiçeklikti, orada kaplumbağalar vardı. Mezarlık ziyaretinden sonra Tıbbi Bitkiler Bahçesi'ne, müzeye, çocuk parkına, organik pazara gidiyorduk ya da ailecek gitmişsek, haftasonunu ailecek gezip, yiyip, sohbet ederek geçiriyorduk. Mezarlık ziyaretlerini mutlu birer anı olarak hatırlayacağını ümit ediyorum.



3 yaşından itibaren çocuklar ölüm kavramını yavaş yavaş anlamaya başlarlarmış ama tam olarak anlayamazlarmış. Bu nedenle ölümden, ölmekten bahsederken duygusuz konuşurlarmış. "Ben öldüm" diye yere yatıp, kıkırdayabilirlermiş. Kızım da ölümü anlamıyordu. Bunu soru sormamasından anlıyordum. "Babaanneye gidiyoruz" dediğimizde sevinerek geliyordu. Babaannesinin resimlerini görüyordu ama hiç "Babaannem nerede? Toprağın altında mı? Neden bizimle konuşmuyor?" gibi sorular sormadığı gibi durumu olduğu gibi kabullenmişti, ne zaman bir mezarlık görsek "Anne bak, babaannemin yerinden" diyordu neşeyle.

Öleceğini bilen tek canlı insandır ve insan ölümü kabullenmez. Bu yüzden cenaze merasimi yapan tek canlı da insandır. Kızımın eninde sonunda ölümle ilgili sorular soracağını biliyordum ama henüz soyut düşünceleri anlayabilecek yaşta değildi, daha somut korkuları vardı. Mesela akşam vakti sokağa çıktığımızda kucağıma gelmek istiyordu "Ayaklarımı tırtıllar yiyecek diye korkuyorum" diyordu. Benim de inancım şu ki: Bir çocuk bir konuda soru sormuyorsa, henüz o konuyu öğrenmeye hazır değil demektir. Dolayısıyla kızım soru sormadan ona açıklama yapmam. Kızımın öğreneceği her şeyi öncelikle kendisinin akıl edip, kendisinin soru sorarak öğrenme sürecini yönlendirmesi en büyük dileğim olduğundan kızıma sormadığı soruların cevaplarını barındıran kitap okumuyorum ya da çizgi film izlettirmiyorum. Kabaca eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek istemiyorum. Kızımın yanında televizyon izlemiyorum, eve gazete sokmuyorum, anlayamayacağı kadar ağır haberleri onun yanında konuşmuyorum.


7 yaşından küçük çocuklar soyut düşünemezlermiş. Mesela birisi öldü ama kalbimizde yaşıyor, derseniz, koca adam nasıl sığdı kalbin içine diye düşünürmüş. Veya öldü ama yukarıdan biri seyrediyor dersek, bizi bıraktı gitti ve seyrediyor diyerek terk edildiğini düşünerek sinirlenebilirmiş. Ya da uzun bir yolculuğa çıktı dersek, ölen kişinin kendisini bırakıp gittiğini düşünüp, ölen kişiye kızgınlık besleyebilirlermiş. Bu nedenle çocuklara ölüm kavramını anlatırken çok dikkatli olmak lazım. Bir de kızıma Kırmızı Başlıklı Kız ya da Mavi Sakal gibi masalları anlatırken, Kurt'un karnına taş doldurmuşlar ve o da su içerken nehre düşmüş ya da karısının erkek kardeşleri Mavi Sakal'ı parça pinçik etmişler vs diyorum. Ama özellikle "Kurt ölmüş" ya da "Mavi Sakal'ı öldürmüşler" demiyorum ki ölmenin bir tür "ceza" olduğunu düşünmesin. Aklı erdiği zaman Şeb-i Aruz törenlerine götürüp, ölüm gününün evlilik günü kadar mutlu bir gün olduğunu anlatmayı tercih ederim.

6 ila 9 yaş arasındaki çocuklar, ölümün geri dönüşü olmadığını anlarlarmış, ancak kendisinin ve sevdiklerinin ölmeyeceklerine inanmaz, ölümün genellikle hastalara ve yaşlılara özgü bir durum olduğunu düşünürlermiş. Kızım da 4 yaş civarında ölen kişilerin hasta veya yaşlı olup olmadıklarını sorgulamaya başladı. Bu da tehlikeli bir durummuş. Çünkü çocuk ölmemek için yaşlanmamak gerektiği, yaşlanmamak için büyümemek gerektiği şeklinde akıl yürütüp, büyümemek için de uyumayı veya yemek yemeyi reddedebiliyormuş (Bir örnek için bkz: http://alpiharikalardiyarinda.blogspot.com.tr/2010/02/cocugunuza-yasam-dongusunu-anlatirken.html). Ya da ölümü uykuya benzetip uyumayı reddedebiliyorlarmış. Bu tür yanlış akıl yürütmelerin önüne geçebilmek için hastalık ve yaşlılık ile ilgili sorularını ayrıntılı şekilde cevapladım. Rahmetli anneannem ile büyükbabamın fotoğrafları durur evimizde, o fotoğrafı aldım elime ve kızıma "Bak" dedim, "Büyükbabayı biliyorsun. Yanındaki kadın da benim anneannem. Anneanne, büyükbabadan gençti ama öldü. Büyükbaba yaşlı ama hala yaşıyor, biliyorsun" dedim. "Peki o zaman anneanne neden öldü?" diye sordu kızım. Hastalandı, demek istemedim. "Zamanı gelmişti çünkü" dedim, "Zamanı gelen herkes ölür, zamanı gelmeyenler ise hasta veya yaşlı da olsalar ölmezler, herkesin ölmek için bir zamanı vardır" dedim. Gerçekten de inancım bu yönde, ecele inanırım. Kızım da sesimdeki kendinden emin tavrı hissetti sanırım, bir daha hastalık ve yaşlılık lafı etmedi. Ecel kavramından başka hiçbir teolojik açıklama yapmadım. Çünkü en son isteyeceğim şey, henüz soyut düşünemeyen kızımın Allah'ı veya Cennet'i kafasında bir kişi (özellikle de bir erkek) ve bir mekan figürü ile bağdaştırmasıdır. Kendi algısı geliştikçe, daha felsefik sorularla geleceğine eminim ve inanç sistemime ilişkin diğer açıklamaları, kızımın devam eden sorularında vermeyi planlıyorum.

Kızım bir süre sonra "Sen ne zaman öleceksin? Benim ölüm zamanım ne zaman gelecek?" gibi sorular sormaya başladı. Ölümden korkmaya başladı. Sık sık ölüm hakkında konuşmak istiyordu, ben de sık sık aynı soruya aynı cevapları veriyordum. "Ne zaman öleceğimi bilmiyorum. Senin büyüdüğünü, bir bebeğin olduğunu görmek istiyorum. Ölmek istediğim zaman öleceğim", dedim. Benim uzun yıllar ölmeyeceğime emin oldu ama kendisinin ölüm zamanı konusunda tatmin olmadı. İşte o noktada doğru yaptığımdan asla emin olamayacağım bir şey yaptım ve kızıma: "Eğer ölmek istemiyorsan bunu kalbine söyleyebilirsin, kalbin seni duyar ve ölmezsin" dedim. O da son bir senedir ara ara, gece uyumadan önce ya da yokuş çıkıp da kalbi çarpmaya başladığında "Ölmek istemiyorum" diye fısıldıyor kendi kendine. Doğru mu yaptım bilemiyorum ama bu sözler kızımı rahatlattı, sanırım kontrolün kendisine olduğunu hissetti, artık ölümden bahsetmiyor, herhangi bir korku emaresi de göstermiyor. Ancak hala eğer ölürse kendisine kimin bakacağını merak ediyor sanırım. Bana "Arkadaşımın annesi, babası olmasa ona kim bakar?" diye sordu. "Anneannesi, babaannesi bakar anneciğim" dedim. "Onlar da olmasa?" dedi. "Teyzesi, halası bakar" dedim. "Ama ya hiç kimse yoksa?" dedi. "Hiç kimse olmasa, sana kim bakar anneciğim?" diye karşı atak yaptım. "Ben kendime bakabilirim" dedi. Ben de "Arkadaşın da kendisine bakabilir anneciğim, yine de yanında muhakkak birileri olur yalnız kalmaması için" dedim. Sanırım bu cevaptan da tatmin oldu ki bir daha sormadı.

Bu arada kızım 4 yaş civarındayken hamileliğim düşükle sonuçlandı. Hamileliği öğrendiğimde duyduğum mutluluğu da, hamileliğim süresince yaşadığım sıkıntıları da kızımla paylaşmıştım. Düşük yaptığımı da ve bu nedenle üzgün olduğumu da kızımla paylaştım. "Bebek gelmek istemedi anneciğim. Başka bir bebek gelecek onun yerine. Yeni gelecek olan bebeği beklememiz lazım" dedim ve ikinci kere hamile kaldığımda da mutluluğumu ilk olarak kızımla paylaştım. Bu süreç içinde de olumsuz herhangi bir tepki vermedi. Mutluluğu yaşarken olduğu gibi, zor dönemlerden geçerken ve yasımı tutarken de kızıma rol model olmam gerektiğini düşündüm ve yaşadığım hiçbir şeyi gizlemedim kızımdan. Abartılı bir durum olsaydı gizlemem gerekebilirdi belki ama kendimi ruhsal olarak sağlıklı hissettiğimden ve duygularımı da abartısız yaşadığımı düşündüğümden saklama gereği hissetmedim.

10 yaşından sonra ise çocuklar artık ölüm kavramını daha net bir şekilde algılamaya başlıyorlarmış. Soyut düşünme becerisi 11-12 yaşlarında oturuyormuş. Bu yaşlarda artık ölümün yaşamın sonu olduğunu, herkesin bir gün öleceğini ve ölümden geri dönüşün olmadığını anlayabiliyorlarmış. Kızımın bunların ne kadarını algıladığını henüz tam bilemiyorum. Ama ölümden korkmasını istemiyorum. Bu nedenle konuşmak istediği sürece ölüm hakkında konuşuyorum, konuşurken kaçamak cevaplar vermemeye, gözlerimi kaçırmamaya ve kendimden emin konuşmaya çalışıyorum. Sorduğu kadarına, anlayabileceği şekilde cevap veriyorum; fazladan bilgi vermemeye çalışıyorum.

Şimdilik, 4,5 yaşında, uzun süren ya da en azından beni bayağı terlettiği için uzun sürdüğünü düşündüğüm "ölüm" temalı konuşmalarımız sonlandı. Bakalım bir sonraki felsefik soru ne zaman patlak verecek...