27 Eylül 2012 Perşembe

Evde Ekmek En Kolay Nasıl Yapılır?



Hem her türlü gıdayı evde yapmak, hem de fazla uğraşmamak isteyen kötü bir yapım var :) Evde ekmek yapmanın en kolay yöntemini rahmetli Arman Kırım'ın bir yazısından öğrenmiştim. 2006 yılında Hürriyet Gazetesi'nde çıkan yazının sayfası hala durur. Yazıyı olduğu gibi ekliyorum bloga, ekmek tarifi de yazının en sonunda. Şimdiden afiyet olsun:

Not: Ben fotoğraf ekleyemedim ama bu yöntemi deneyip de yaptığı ekmeği paylaşan bir blogcu annenin sayfasındaki resimleri görmenizi tavsiye ederim  :)

http://minikasya.blogspot.com/2012/10/evde-kolay-ekmek-yapm.html

 
Ekmek yapmak çocuk oyuncağı

Aslında tam olarak öyle değil. Tersine, iyi ekmek yapmak oldukça ustalık isteyen bir şey.

O yüzden de evde amatörlerin yaptığı ekmeklerle profesyonel fırınlarda işin erbabının yaptıkları birbirlerine hiç benzemez. Ama bugün size anlatacağım bu çok yeni ve devrimci ekmek yapma tekniğini uygulayarak, iyi ustaların yaptığına yakın kalitede ekmeği evde pişirmeniz mümkün olacak. Üstelik herhangi bir hamur yoğurma işiyle de uğraşmayacaksınız. Hatta bu öyle bir teknik ki, sekiz yaşındaki çocuğunuz dahi kendi başına çok mükemmel lezzette ekmekler yapabilecek. Merak ediyor musunuz? O zaman buyurun 'yoğrulmadan' yapılan ev ekmeğine.

Bu gerçekten çok yenilikçi ekmek yapma tekniğiyle ilgili haberi iki hafta önce New York Times gazetesinde okudum. Gazete, 6 bin yıldan bu yana ekmek yapma tekniğindeki en önemli gelişme diye anlatıyordu bu yeni yöntemi. Gerçekten de, Mısırlıların icat ettiği 'mayalı' ekmek yapma tekniği tarih boyunca bir tek önemli ilerleme kaydetti. O da Pasteur'ün 1859'da ekmek mayasını standart olarak ticari şekilde üretme yöntemini geliştirmesiydi. Bunun haricinde ekmekle ilgili en önemli icat, Anglosakson dünyasında bir şaka kabul edilen dilimli tost ekmeğiydi! Ama New York'taki Sullivan Street Bakery isimli fırının sahibi Jim Lahey'in geliştirdiği ekmek yapma tekniği, ekmek konusundaki en önemli icatlardan birine dönüşmeye kesin aday.

Bu tekniğin en önemli özelliği, hamuru yoğurmadan ekmek yapmanıza olanak vermesi. Hatta belki de özellikle bu sebepten dolayı ekmek muhteşem oluyor. Yapılan şey inanılmaz basit. Hatta o kadar basit ki, bu tekniğin mucidi bu ekmeği dört yaşındaki çocukların bile yapabileceğini iddia ediyor. Ama kendi uygulamamdan çıkardığım sonuca göre dört yaş bu iş için biraz küçük: Bu ekmeği yapacak çocuğun en az 8-9 yaşında olması gerekir. İnanması zor ama gerçekten çocuk oyuncağı.

KURU MAYAYLA UZUN SÜRE MAYALA

Bu en son ve en yenilikçi ekmek pişirme işleminin en temel dayanak noktası, çok az miktarda 'instant' kuru maya kullanarak ekmeği çok uzun sürede mayalamak. Zaten bu normalden çok uzun süre mayalamaya bırakmak sayesindedir ki, ekmeği yoğurma ihtiyacı ortadan kalkıyor. Tekniğin ikinci ve çok önemli bir özelliği daha var ki, o da ekmek hamurunun çok sulu, yani oldukça 'cıvık' olarak hazırlanması. Eğer amatör olarak ekmek yapmış biriyseniz bilirsiniz, hamurun kulak memesinden biraz daha cıvık olması gerektiği yıllardır söylenegelmiştir. İşin aslında bu söylenti belli bir mantığa dayanır. Zira eğer hamur kulak memesine yakın bir kıvamda değilse, yani çok cıvıksa, elinize yapışacağı için bu hamuru yoğurmak pek mümkün olamaz.

Öte yandan hamurun yoğrulması, unun içinde bulunan 'glüten' isimli proteinlerin birbirlerine geçmesini sağlaması açısından çok önemlidir. Zira ekmeğin kabarmasının bir sebebi içindeki maya ise, ikinci ve çok önemli sebebi de hamurun içinde oluşan glüten örgüleridir. Bu protein örgüleri mayadan çıkan gaz kabarcıklarının sızmasını önleyip conta görevi gördüklerinden, ekmeğin kabarmasını sağlar. Aynı sebeple de ekmeğe o bildiğiniz elastik dokuyu verirler. Ama bu yeni tekniğimizde hamur hiç yoğrulmuyor. O zaman aklınıza şu sorular gelebilir: "Peki glüten oluşumu bu durumda nasıl gerçekleşecek, ekmeğimiz nasıl kabaracak ve elastikiyet sağlanacak?"

Gazete, meraklı olmayanlar için tırı vırı ama meraklısı için çok önemli bu soruları ünlü mutfak bilimci Harold McGee'ye soruyor ve şu yanıtı alıyor: "Su oranının yüksek olması ve aynı şekilde mayalanma süresinin uzun tutulması, glüten moleküllerini kendiliğinden bir araya getirip elastik bir örgü oluşturabilir." Kendisi de amatör bir ekmek yapımcısı olan McGee, uzun zamandır artık daha az yoğurma yaptığını, bunun yerine mayalanma süresini çok daha uzun tuttuğunu ve çok daha iyi sonuçlar aldığını da ekliyor. Zaten eski Mısırlılar da ekmeklerini 'çapa' ile karıştırıp hiç yoğurmazlarmış!

Bu mükemmel ekmek yapma tekniğinin bir üçüncü özelliği daha var ki, o da fırında kapağı kapalı bir kap içinde pişiriyor olmanız. Eğer siz de benim gibi evde ekmek pişirmeyi seven biriyseniz bilirsiniz: Evde yapılan ekmeklerin dış kabukları kalın ve sert olur. Bunu önlemek için profesyonel fırınlar buhar püskürtme cihazları kullanır. Ben de, örneğin bu amaçla fırına káse içinde bir tas su koymaktan tutun da, ekmek hamurunun üzerine bir bardak su boca ederek pişirmeye kadar pek çok nemlendirme yöntemini denedim. Ama hiçbir zaman profesyonel fırınların elde ettiği ince ve çıtır bir kabuk elde edemedim.

ALIN SİZE EVDE ÇITIR KABUK

Bu devrimci ekmek yapma tekniği bu sorunu da çözüyor. Bir kez hamurunuzun içinde zaten bol su var. İkincisi, bu sulu hamuru ilk yarım saat kapağı kapalı bir fırın kabı içinde pişirdiğiniz için, ekmeğin asıl pişme süresi oldukça buharlı bir ortamda geçiyor. Bu da zaten ekmeğin dış kabuğunu inceltmeyi sağlıyor. Daha sonra kapaksız pişirmeye devam ettiğiniz için de kabuk ince bir tabaka şeklinde çıtır çıtır kızarıyor. Sonuçta, tipik ev ekmeklerinin dokusunun tersine inanılmaz hafif, çok ince ama çıtır kabuklu, gayet elastik ve son derece lezzetli çok güzel bir ekmek elde ediyorsunuz.

İlk denememi bu hafta içinde özel karışım beyaz Sökeun'la yaptım. Dökme demir tencerede pişirdiğim ekmek gerçekten baştan çıkarıcı oldu. Kendime şekil vermeye çalıştığım şu günler için belki pek doğru bir iş değildi, ama bu kadar güzel bir ekmek deneyi için rejim kesinlikle biraz bekleyebilirmiş. İlk mayalanma için hamuru 12 saat beklettim. Ondan sonra iki saat daha mayalandırıp ekmeğimi pişirdim. Yalnız ilk mayalanma süresini 18 saat hatta 24 saat olarak tutarsanız, çok daha güzel sonuçlar alırsınız.

Şimdi bazılarınız diyebilir ki "Abicim, ekmek pişirmek için kim 18 saat bekler ki?" Hemen yanıtlayayım: Ben ve benim gibi yemek konusuna meraklı, yemek yemeyi tıkınmanın ötesinde bir zevk olarak gören ve üretme-yaratma fiillerinden tatmin alan araştırmacı ve deneyci ruhlu herkes. Zaten ayrıca burada yaptığınız da ne ki? Unu, suyu, mayayı ve tuzu kaşıkla iki dakika karıştırıp hızlı bir hamur elde etmek, sonra bu hamuru 18 saat bir kenara koyup unutmak. Bu da zor geliyorsa, dediğim gibi, bırakın bu işi sekiz yaşındaki çocuğunuz zevk alarak yapsın.

Haftaya kadar güzellikle kalın, hep yenilikçi, hep yaratıcı olun.

Yoğrulmayan ev ekmeği

Malzemeler
: 3 bardak beyaz un, biraz da üzerine serpmek için; 1/4 tatlı kaşığı 'instant' kuru maya; 1.5 tatlı kaşığı tuz; 1 bardak+1 bardağın 2/3'ü su; kepek veya mısır unu.

Yapılışı: (1) Büyük bir kásede 3 bardak unu, 'instant' kuru mayayı ve tuzu karıştırın. İçine 1 bardak+1 bardağın 2/3'ü suyu ilave edip kaşıkla biraz karıştırarak yapışkan bir hamur elde edin. Káseyi streç filmle kaplayıp, ılık bir odada 18 saat mayalanmaya bırakın.

(2) Hamur, üzeri nokta nokta kabarcıklı hale gelince hazır demektir. Mutfak tezgahınızın üzerini iyice unlayın. Hamuru kaşıkla sıyırarak unlu yüzeye aktarın. Hamurun üst kısmına da biraz un serpip 3-4 defa alt-üst edin. Streç filmi gevşek olarak üzerine örtün ve 15 dakika dinlenmeye bırakın.

(3) Hamurun tezgaha veya elinize yapışmasını önleyecek kadar ellerinizi unlayıp bu hamuru nazikçe hızla bir top şekline getirin. Şimdi bir bez peçetenin her tarafını bolca unlayıp hamurun katlı kısmını peçetenin üzerine gelecek şekilde hamuru peçeteye koyun. Üzerine bol un veya kepek ya da mısır unu serpin ve bir başka bez peçeteyi hamurun üzerine örtün. Yaklaşık 2 saat böylece bekletin. Bu süre sonunda hamur hacminin iki misli kabarmış olacaktır.

(4) Hamur hazır olmadan yarım saat önce fırınınızı 210 derece ısıya ayarlayıp çalıştırın ve fırının içine kapaklı boş bir tencere koyun. Bu tencere dökme demir, Pyrex, Borcam, emaye veya güveç olabilir. Hamur hazır olduğunda fırında iyice ısınmış olan kabı dikkatle dışarı alın. Elinizi bez peçetenin altına sokup hamuru kaldırın ve hamuru doğrudan sıcak tencerenin içine aktarın. Ortalık biraz batabilir, ama aldırmayın; sonuç çok güzel olacak. Tencereyi bezle iki yanından tutarak biraz sallayıp hamurun yerleşmesini sağlayın.

(5) Kapağını kapayıp fırında 30 dakika pişirin. Sonra, kapağı çıkarıp 15 ila 30 dakika daha, ekmek güzelce kızarana dek pişirin. Soğutma rafı üzerine aktarın. Sıcakken çıtır çıtır afiyetle yerken beni anın.

Not: Kepekli unla yapacaksanız, önce beyaz unla deneyip ustalık kazanmalısınız.

22 Eylül 2012 Cumartesi

Eylül'ün 3. Haftası Pazarda Neler Var? Sütlaç Tarifi


Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yapardım. Artık Akdeniz'e taşındım, manavdan da alışveriş yapsam fark etmiyor, orada da pazardaki ürünü bulabiliyorum :) Ama hala pazara gidiyorum, çünkü hem pazarın havası başka, hem orada peynirli-tereyağlı bazlamamı yiyebiliyorum, hem de köylülerin kapı önlerinden topladıkları ve normalde manavlarda satılmayan meyve ve otları bulabiliyorum.



Bakalım bu hafta evimizde neler var:
  1. Kırmızı kapya biber
  2. Pırasa
  3. Taze barbunya
  4. Yufka
  5. Tarla Domatesi-Salatalık
  6. Erik-Üzüm-Elma-Armut-Kavun-Karpuz-İncir
  7. Maydanoz 
  8. Çiğ süt

Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)
  1. Etli dolma: Kızım artık dolmanın biberini de keyifli yiyor ama yazın dolmaları kırmızı biberden yapmayı tercih ediyorum. Kırmızı biberin tatlımsı bir tadı var, ailecek dolmaya yakıştırıyoruz.
  2. Pırasa kavurma: Zor günlerin kurtarıcısı. Denizden eve gelip de acilen yemek yapmam gereken zamanlarda hemen pırasa kavurması yapıyorum. Yanında yoğurtla bir öğün oluyor.
  3. Pırasalı börek: Pazardan taze yufka alınca, pırasalı börek yapmadan olmaz.
  4. Barbunya pilaki: Zeytinyağlı barbunyaya bayılırım. Taze barbunya sanırım bitmek üzere. Bir kilo kadar ayıklayıp buzluğa atacağım.
  5. Tarla domatesi: Bizim pazarda hâlâ var. Bir miktar domates konservesi yaptım. Bu hafta da menemenlik konserve yapmak niyetindeyim.
  6. İncir: Bizim burada incirin bin bir çeşidi var. Köylülerin topladıkları iri bilye boyutlarındakileri çerez gibi yemeye bayılıyorum. Siyah incir ise bal gibi. Frenk incirini bilir misiniz? Ben buraya gelince öğrendim. Kaktüsün meyvesi aslında, ama incir deniyormuş. Bu yaz başlıca tatlımız incir, bal gibiler yahu!
  7. Elma: Bütün yaz yememiştik. Artık yavaş yavaş yemeye başladık.
  8. Armutlu kek: Ne kadar lezzetli oluyormuş meğerse? Geçen hafta yumuşayan armutları değerlendirmek için yaptım, bayıldım. Bu hafta yine armut aldım, umarım yumuşamaya vakti kalır :)
  9. Çoban salata: Yeşillik almıyorum artık pek. Çünkü salata olarak kuru soğan, domates, salatalık, biraz maydanoz üzerine nar ekşisi ve zeytinyağı koyup yiyoruz. Zaten kızım bazen salatayla öğün yapıyor :)
  10. Sütlaç: Artık çiğ süt alıyorum. Köylü bir amca sokağımın başına getiriyor haftada iki gün. Üzerinde iki parmak yağı oluyor. Kaymağını kahvaltıda balla yiyoruz (üstünüze afiyet). Sütüyle de sütlaç yapacağım bu hafta. Kızım tadına bayılıyor. Kısa bir sütlaç yapımı önerisi de vereyim:
  • Sütlü tatlı yaparken olabildiğince nişasta kullanmayın, acı bir tat veriyor. Pirinç unu da kullanabilirsiniz ama en iyisi buğday unudur.
  • Nişasta kullanmamak için nişastası bol bir pirinç tercih edin. Osmancık pirincinin nişastası boldur mesela.
  • Mümkünse çiğ süt, mümkün değilse tam yağlı süt kullanın. Süt ne kadar kaymaklıysa (yağlı yani) sütlaç o kadar lezzetli olur.
  • Sütlaç uzun sürede pişmeli ki böylece sütün suyu buharlaşsın ve süt katılaşsın; ayrıca süt, un ve pirinç iyice özdeşleşsin. Bu nedenle ben pirinci önceden haşlamam, çiğden koyarım, pirinçler sütün içinde pişerler.
  • Sütlaç pişirirken mümkün mertebe ocağın başından ayrılmadan sürekli karıştırmak gereklidir. 
  • Kaselere boşaltırken tencerenin altı kapatılmamalı ki pirinçler dibe çökmesin, kaselere eşit oranda dağılsın.

Gelelim sütlaç (sütlü aş) tarifine (hepsi göz kararı, damak tadı)
- Süt
- Pirinç
- Toz şeker
- Un

  • Tencereye, soğuk sütü koyun.
  • Üstüne pirinci YIKAMADAN koyun. Pirincin miktarı damak tadına göre değişir. Kimi az pirinçli sever, kimi çok. Ben 1 litre süte 1 küçük çay bardağı kadar pirinç koyuyorum.
  • Sürekli karıştırarak kaynatın. 20 dakika kadar kaynasın ki pirinçler yumuşasın.
  • Unu ekleyin. Unun miktarını da göz kararı ayarlıyorum. Önce biraz ekleyip bekliyorum, yeterli bulmazsam biraz daha ekliyorum. Ama aşağı yukarı 1 litre süte 1 yemek kaşığı un iyi geliyor.
  • Çırpıcı ile çırparak karıştırırsanız topaklanmaz. Topaklanmadan ekleyemiyorsanız biraz soğuk sütün içinde unu ezip, yavaş yavaş dökün tencereye. Bir 20 dakika daha kaynatın, karıştırmayı unutmayın.
  • Pirinçler iyice yumuşayınca, en son aşamada şekeri ekleyin. Şekeri ekledikçe sütün tadına bakın, damak tadına göre değişir şeker miktarı ama ben 1 litre süte 1 çay bardağı kadar şeker koyuyorum. Şeker içine girdiği yemeği biraz sulandırır, kıvamını kontrol edin. 
  • Kıvam kontrolü için bir çay kaşığı sütlacı alıp, cam bir çay tabağına dökün. Bir iki dakika sonra tabağı eğin, eğer soğumuş sütlaç akmadan duruyorsa bu iş bitmiş demektir.
  • Tencerenin altını KAPATMADAN, kepçeyle kaselere aktarın.  
  • Kaseler soğuyana kadar tezgahta beklesin, sonra buzdolabına geçirin. Buzdolabında üstü açık bekletirseniz, süt dolaptaki bütün kokuları emer. Bu nedenle mümkün mertebe ağzı kapalı kaseler kullanın.
  • Yerken kan şekerinizin aniden yükselmesini istemiyorsanız (hem pirinç, hem de şeker çifte tehlike; her ikisinin de glisemik indeksi çok yüksek), yerken üzerine bol bol tarçın serpin.
Afiyet şeker olsun :)

6 Eylül 2012 Perşembe

Eş Seçerken Neye Dikkat Edilmeli? Çocuklarıma Öğütler-II

Bu blog, benden kızıma bir hatıra olarak kalacaksa, yolun yarısına gelmek üzere olduğum şu yaşımda, bir iki tavsiye verebilirim diye düşündüm.

Kızıma ilk tavsiyem eşini ve işini deli gibi sevmesidir.

İş seçmek kolay ama eş nasıl seçilir?

Yukarıdaki cümlenin çevirisini şöyle yapmaya çalışayım: 

Öyle biri ile evlen ki tıpatıp ona benzeyen bir çocuğun olduğunda gurur duyabilesin.

5 Eylül 2012 Çarşamba

Verimli Bir Ömrün Sırrı Nedir? Çocuklarıma Öğütler-I



Bu hayatta öğrendiğim bir şey varsa o da eşini ve işini seven kişinin verimli bir ömür sürebileceğidir. Huzurun ve mutluluğun sırrı bence burada:

Aşık olarak evlen ve aşık olduğun işi yap.

1 Eylül 2012 Cumartesi

Çocuk, Otel Odasında Yalnız Bırakılabilir Mi?


Yukarıdaki resimde ana ekranını gördüğünüz program ile ben bebeğimi pek çok kez uyurken bırakıp çıktım ve hiçbir sorun yaşamadım. Kendi tecrübeme dayanarak tavsiye ederim.

Tatil köylerine gittiğimizde yabancı anneleri görür, özenirdim. Sabahları yanlarında çocukları ile gördüğüm kadınlar, akşamları süslenmiş püslenmiş ellerinde bir bebek telsizi ile tatil köyünde dolaşıyor olurlardı. O kadar uzun mesafe çeken bebek telsizi var mı gerçekten bilmiyorum. Ama eşim ayfon (I-phone) aldıktan ve bu programı keşfettikten sonra, ben de onlar gibi bebeğimi odada bırakıp otelin diskosunda dans edip, eşimle baş başa yemek yiyip, kumsalda yıldızları seyretmenin keyfine varmıştım.

Programın adı: Baby Monitor & Alarm 2.0
Programın adresi: http://babymonitoralarm.info/

İlk önce evde denedik, işe yaradığına kanaat getirince de kızım 21 aylıkken gittiğimiz tatilimizde kullandık: http://sormabulmadunyasi.blogspot.com/2011/06/yuruyebilen-bebekle-yaz-tatili-rahat.html

O yazımdan sonra Meraklı Cüce'nin Annesi de bu programı kullandı, memnun kaldı ve tatil dönüşü, programın nasıl kullanılacağına dair ayrıntılı bir yazı yazdı: http://www.teknolojikanne.com/cebinizdeki-bebek-bakicisi/

Biz aslında hala kullanıyoruz. Mesela arkadaşımızın dubleks evinin üst katında kızım öğlen uykusu uyurken, biz de bahçede mangal yapıyorken, telefonu kızın başına koymak en rahatlatıcı yöntem oluyor. Önceleri yanımda bebek telsizi taşımak ve priz bulmak zorunda kalırdım. Bebeğinizi uzun süre yalnız bırakmak istemiyorsanız bile bu programı normal bebek telsizi gibi de kullanabilirsiniz. Mesela bebeğiniz evde uyurken ekmek almaya veya üst komşuya gidebilirsiniz. Kısacası, ayfonun bu programı ile hareket alanı kazanmış oluyorsunuz.

Özetle, bu programı pek çok defa kullandım ve hiçbir sorun yaşamadım. Programın sorunsuz çalıştığına kefilim :)

Programın çalışma prensibini kısaca açıklamak gerekirse:

Önce bebeğinizi uyutuyorsunuz. Sonra ayfonunuzu sessiz moduna getirip, bu programı etkinleştiriyor ve size sunduğu süre içerisinde odadan ayrılıyorsunuz. Bebek uyandığında, ya hareket ederek ya da konuşarak ses çıkaracaktır. Program sesi algıladığı anda hafızasına kaydetmiş olduğunuz diğer bir telefonu arıyor (bu telefon, herhangi bir telefon olabilir). Siz hem bebeğinizin ne yaptığını duyabiliyorsunuz, hem de gerekirse bebeğinizle konuşarak sakinleştirebiliyorsunuz. Hatta eğer aradığı telefon da bir ayfon ise görüntülü iletişim de kurulabiliyormuş. Onu denemedim, nasıl çalıştığını bilemiyorum. Ama sonuç olarak normal bebek telsizinin sınırının dışında, gönlünüzün istediği kadar uzağa gidebilirsiniz. Telefonunuz çektiği sürece bebeğinize ulaşabileceksiniz demektir.



Ayrıca ayfon size bebeğin kaç dakika sessiz uyuduğunu, kaç saniye ses çıkardığını da kaydediyor:




Biz kullanmadık ama küçük bebekler için anne kendi sesini de kaydedebiliyor. Kendi sesi ile ninni ya da masal kaydedebiliyor ve kendisi yanına gitmeden bebeğe bu ninniyi dinletebiliyor:


Kısaca şu özellikleri kullanabiliyorsunuz: