27 Aralık 2010 Pazartesi

Emzirme Reformu Sobesi


Sorular ve Benim Cevaplarım:
(1)  Türkiye'de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)
               (*) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı yüzde 1,3. (Kaynak UNICEF Türkiye). 
             Çok çok düşük olduğunu tahmin ediyordum. Çünkü ülkemizde bebeği ilk 3 gün şekerli su ile beslemek bilinen bir adettir. Ayrıca anne sütü ile beslenen çocuğa su da verilir; çocuğun acıktığı bahane edilerek sevgisini besleme yolu ile gösteren büyüklerimiz tarafından bebeğin ağzına elmadır, armuttur tıkılır. Şahsen benim bile oldukça eğitimli bir ailenin içinde ve üstelik de bu devirde, çocuğumu ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslemek için çok büyük bir çaba göstermem gerekti.
(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?
                Şu an 15 aylık olan kızın halen anne sütü alıyor. Gittiği yere kadar da emzirmeye niyetliyim.
(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?
                4 ay ücretli iznimi kullandım. Sonrasında da halen haftada bir kere işe gidip, diğer günler evden çalışarak idare ettim. Bir devlet üniversitesinde araştırma görevlisiyim. Devlet memuruyum. Ayrıca çalıştığım bölüm ve hocalarım bu konuda esnek davranıyorlar. Şanslıyım...
(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?
               Bir önceki soruda cevapladığım gibi, süt iznimi kullanma talebinde bulunmama gerek kalmadı; zaten evde bebeğimin yanında çalışıyorum.
(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?
                Eminim tam zamanlı çalışıyor olsaydım bile şu anki işimde ve şu anki konumumda herhangi bir duygusal tacize uğramazdım.
(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?
               Kendi yapımdan kaynaklanan bir çekingenliğim oldu. Emzirme odalarında ve arabamda emzirmeyi tercih ettim. Ama bebeğim büyüdükçe bu işte de profesyonelleştim ve dolayısıyla rahatladım :) Mesela artık kızımla sitemizin parklarında oynarken, o isterse, açık havada rahatlıkla emzirebiliyorum.
(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?
                Emzirme konusunda desteğe ihtiyacım olmadığını düşünmüştüm. Internetten videolar incelemiş, hastahanede hemşireden yardım istemiştim. Ama ilk aylarım acı doluydu. Şimdi geriye dönüp baktığımda yapmamam gereken hareketler yaptığımı veya yapmam gerekenleri yapmadığımı görüyorum. Ama kim bana, nasıl yardım edebilirdi bilemiyorum? Emzirmek de biraz araba kullanmaya benziyor: Ehliyeti aldıktan sonra bile uzun bir süre bilfiil araba kullanmadan, araba kullanmanın incelikleri öğrenilemez. Bunu öğretebilen var mıdır gerçekten? Tanışmak isterdim...
(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan "sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?
               Daha hastaneden çıkmadan, hastahanenin çocuk doktoru "Mama takviyesi öneriyorum" demişti. Kulaklarımı tıkadım, iç sesime güvendim. Şu anda da "Dana oldu bu artık, yürüyen çocuk meme emer mi?" diyenlere kulaklarımı tıkıyorum. Bebeğime rakı vermiyorum sonuç olarak, değil mi? :)
(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?
               Evet, biliyorum. Elbette gerekli. Devlet memurları için ücretsiz izin hakkı 2 yıla çıkacakmış, ne kadar seviniyorum anlatamam. Hele bir süreyi arttırsınlar hemen ikinci çocuğumu yapacağım :) 
               Gelecek nesillerin sağlığı açısından bebeklerin yeterli süre emzirilmeleri ve anne sıcaklığında büyümeleri gerektiğine inanıyorum. Ayrıca aklı bebeğinde kalan bir çalışanın iş veriminin düşük olacağını öngöremeyen iş verenleri de kınıyorum.
                Henüz hamile kalmaya bile niyetim olmadan önce bir gün araba kullanırken radyo dinliyordum.  Ünlü bir parakende tekstil firması yetkilisi özellikle mağaza satış ekiplerinde annelere çokça yer verdiklerinden bahsediyordu. Söylediğine göre özellikle kadınlar, anne olduktan sonra daha çok satış yapabiliyorlarmış. Bunun açıklamasını da anne olan bir kadının daha ustaca empati kurabilme yeteğinin gelişmesine bağlamıştı. Çok ilginç gelmiş o zaman bu tespit. Şu anda bu tespite kesinlikle katılıyorum. Çalışanlarını kişisel gelişim kurslarına gönderen ve bu kurslar için olmadık paralar döken şirketleri, kişisel gelişimin dibine vurulan anne-babalık zamanına saygı göstermeye davet ediyorum.
(10) Emzirme Reformu'nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.

          Elbette destekledim, sonuna kadar yanınızdayım...

16 Aralık 2010 Perşembe

Tuvalet eğitimi ne zaman verilmeli?


Aslında başlıkta tuvalet eğitimi dedim ancak hatalı bir tabir olduğunun da farkındayım. Zira pek çok doktor ve pedagog tuvalet eğitiminin hayvanlara verildiğini, insanların ise genetik kodlarında tuvaletlerini tuvalete yapma davranışının kayıtlı olduğunu söylüyor. Dolayısıyla tuvalet eğitimi yerine "tuvalet alışkanlığı" demek daha doğru olur belki de...

Başlığı değiştiriyorum: Bebeğe tuvalet alışkanlığı ne zaman kazandırılmalıdır?

Ben Tracy Hogg takipçisiyim. Dolayısıyla kızımın 9. ayında, kızımı tuvalete oturtmaya başladım.

Doğal ebeveynlik taraftarlarının büyük bir kısmı "bezsiz bebek" akımını savunuyorlar. Yani bebeğin doğduğu andan itibaren bezsiz bırakılması ve her zaman tuvalete tutulması... Belki işe yarıyor olabilir, nitekim yabancı annelerin bloglarından takip ettiğim kadarıyla bir hayli işe yarayanlar da var. Ama bu yöntem anneyi yorar gibi geliyor bana. Şahsen ben cesaret edemedim. Zaten sezaryen ameliyatı olmuşum, kim uğraşacak 3,5 kiloluk bir bebeği günde 20 defa tuvalete tutmakla? Altını değiştirmek bile zor geliyordu dikiş ağrılarından dolayı. Ayrıca eklemek isterim ki, bu durumda bebek şartlı refleks geliştiriyor, tuvalet terbiyesi almış olmuyor. Diğer uçtakiler ise bebeğin 2 yaşına kadar asla ve asla tuvalet eğitimi ile tanıştırılmaması gerektiğini söylüyor. Bu da anneyi yoran bir yöntem bence. Çünkü kim 2 sene alt değiştirmek ister? Hele de 1 yaşından sonra resmen büyük adam gibi kaka yapıyorlarken... Ayrıca 2 yaş sendromu yaşayan bir bebeğe bir de tuvalet eğitimi vermeye kalkmak insanın sabır taşını çatlatır bence...

Sonuç olarak biz tuvalet terbiyesine 9. ay civarında başladık. O dönemde kızım tuvalete oturmanın ne demek olduğunu anlayabiliyordu. Takip ettiğim bir diğer blogcu anne de ilk kızına benim gibi 9 aylıkken tuvalet terbiyesi vermeye başlamıştı. Onlar da son derece başarılı oldular ve bezlerini sorunsuz bir şekilde çıkardılar. Biz henüz bezimizi çıkaracak seviyeye gelmedik. Çünkü kızım henüz 15 aylık ve çişini yeni yeni fark etmeye başladı. Zaten tuvalet alışkanlığı kazandırmaya küçükken başlamanın güzel tarafı da bu: Bebek henüz küçük olduğundan ve bu terbiye için önünüzde bol bol zamanınız olduğundan çocuğu sıkboğaz etmiyorsunuz, kendiniz de gerilmiyorsunuz.

Kızımın tuvalet alışkanlığı şu şekilde bir gelişim gösterdi:

  1. Kızım 6 aylıktan bu yana ben tuvaletimi yaparken, karşımdaki bumbo koltuğunda oturuyordu. Böylece tuvaleti yapmak ne demek öğrenmişti. Hatta bazen sıkılmasını engellemek için ve ileride kendisi de yapsın diye, teatral bir şekilde abartılı ıkınma numaraları yapıyordum. Ayrıca onun eline bir oyuncak verip ben de dergi karıştırıyordum. Kızım da bu durumu iyice kanıksamıştı.
  2. Kızım 9 aylıkken elleriyle kenarından tutacağı bir tuvalet adaptörü aldım. Önce adaptörle kızımı tanıştırdım. Üzerindeki şekiller çok hoşuna gitti. Eline aldı, evirdi çevirdi, ağzına soktu ısırdı. Onayını verdi :)
  3. Kızımın tuvaletini yapacağını tahmin ettiğim zamanlarda adaptörü tuvalete koyup, kızımı da üstüne oturttum ve bu sefer de ben karşısına geçip onun Bumbo koltuğuna oturdum. Yer değişikliği yaptığımız için bu durum kızımın hoşuna gitti.
  4. Henüz tam dengede duramadığı için elleriyle yanlardaki tutacaklardan tutunuyordu ilk başlarda. Ama tüm doktorların söylediği gibi ayaklarının yere değmesinin zorunlu olmadığını gördüm. Önceleri ayaklarının altına bir iskemle filan koymaya çalıştım ama sanırım beni hiç o şekilde görmediği için kendisi de istemedi ayaklarının altına bir şeyler koymayı.
  5. Elleri tutacaklarda olduğu için ben karşısındaki koltukta oturup ona hayvan resimleri gösteriyordum. A4 kağıdının yarısı boyutunda çeşitli hayvan resimleri bastırmıştım. O hayvanların seslerini çıkarıp, onlarla ilgili şarkı söylüyordum. Maksat çocuğu oyalamak. Ama aynı zamanda ciddi bir aktivite yaptığımızı kızım 1 yaşına gelip de bütün hayvan seslerini çıkarmaya başladığında fark ettim :)
  6. Kilo almaya başladıkça adaptör poposunu kesmeye başladı. Ben de artık tutacaksız ama yumuşacık, puf puf bir başka adaptör aldım. Şu anda 15 aylık ve ben ellerimi yıkarken kızım adaptörde tek başına rahatlıkla oturabiliyor.
  7. Bir de kakasına el sallatma olayı var. İlk başlarda birkaç defa yaptırdım. Sonra baktım ki sadece merak ettiği için eğilip bakıyor, el sallamayı ise garipsiyor. Zira ben hiç öyle yapmamışım kendi kakama bugüne kadar :) Ben de ısrar etmedim. El sallama faslını kaldırdık. O da hiç merak edip, kakasına bakmak istemedi. Yani "ayağı yere değmeli" dogmasından sonra "kakaya el sallanmalı" dogmasını da kabul etmemiş oldu kızım. Belki 24 ayda başlanan tuvalet eğitimi için geçerli olabilir bu iki unsur ama küçükken başlayanlar için sanırım hiç gerekli değil.
  8. Artık kızımın elleri tutacakta olmadığından ve dolayısıyla boşta kaldığından, tuvalette her ay yenilenen Mother and Baby dergisini okuyoruz. Kızım sayfaları kendisi çeviriyor, sormak istediklerinin üzerine minik tombul parmaklarını koyup "ıh-ıh" diyor. Ben de "bebek e-e yapıyormuş" ya da "bebek mama yiyormuş" diyorum. Bazen de ben soruyorum, kızım "e-e", "mama" gibi cevaplar veriyor :) Son derece eğleniyoruz yani tuvalette.
  9. Son olarak taharet musluğunu açıyorum, kızım öne eğiliyor, poposunu yıkıyorum. Bumbo koltuğumuzun üstüne bir havlu serili duruyor. Kızımı oraya oturtuyorum (Bu koltuktan kalkması mümkün değil). Bu arada elimi yıkıyorum. Kızımı alıp içeri gidiyor ve bezini bağlıyorum. Bitti! Kaka temizlemek kokudan burun direği kırılması, bebeğin bacağı- beli kirlendi gibi dertlere son!
Bu arada basit bir oturak da banyoda duruyor, olur da gerekir diye. Kızım son 2 haftadır küvetinde yıkanırken, aniden küvetten çıkmak istedi. Sonra oturağa oturup çişini yaptı ve küvetine geri girdi. Sanırım artık yavaş yavaş çişini de fark etmeye başladı. Ama benim acelem yok. Nasıl olsa 2 yaşına daha 9 ayımız var. Elbet çişini de söylemeye başlayacak, gerekli kasları yeterince gelişince. 
Ama bu arada biz tuvalet korkusu ve kaka takıntısı yaşamadan bir eğitim dönemini atlatmış olduk. Zira kızım henüz hala oral dönemde ve anal döneme geçmediğinden tuvalet takıntısı yaşamıyor. Tuvalette ciddi bir aktivite zamanı kazanmış oluyoruz, yeni yeni şeyler öğreniyor. Mecburen elimdekine konsantre olmak zorunda kalıyor :) Ayrıca henüz 9 aylık bir bebekten kakasını söylemesini beklemek mümkün olmadığından, olur da tuvalete oturduğu halde yapmazsa ya da tuvaletten kalkar kalkmaz altına yaparsa sinirlenmek mümkün değil. Dolayısıyla ben son derece sakin bir dönem geçirdim, kızım da hala tuvalete gitmekten mutluluk duyuyor.

İlk başlarda Tracy Hogg'un tavsiye ettiği gibi tahmini kaka zamanlarında tuvalete oturtuyordum. Zaten her bebeğin belli kaka rutini oluyor. Ayrıca yemekten 40 dakika sonra oturtmak da kaka olmasa bile çişi yakalayabilmek için iyi bir çözüm. Son 1 aydır ise kızım kakasını ÇOĞUNLUKLA kendisi haber veriyor. Gezmedeysek ya da hasta filansa altına yaptığı oluyor ama o durumda da çok zorlanıyor, ağlamaklı oluyor ve yapabildiği kadar az yapmaya çalışıyor kakasını. Bazen başka bir evde de kakasının geldiğini haber verip, adaptörsüz bir şekilde tuvalete oturup kakasını yaptığı da oluyor. Mesela amcasının evinde ya da yakın bir arkadaşının evinde... Oralarda kendisini güvende hissediyor sanırım. Görenler şaşırıyor ama bence bu kızımın becerisi değil; yeterli ve gerekli fırsat verilen her bebek bu aşamaya gelebilir sanıyorum. En azından Tracy öyle söylüyor :)

Kızım şu anda yukarıdaki resimdeki gibi tuvaletini yapıyor. Ama 2 yaş dönemindeki tuvalet eğitimi için önerilen aletler aslında aşağıdaki gibi:
Yanlardan eller için tutacak ve ayakların yere basması için de yükseltici var.

Ayaklar yere değiyor ve sırtını da yaslayabiliyor. Böylece kendini güvende hissediyor.

Güncelleme: Kızım 21 aylıkken çişini söylemeye başaldı. Aslında 18 ay gibi söylemeye başlamıştı ama ben yazın gelmesini bekledim (hatalı bir bekleyişmiş, bu konuda da yazacağım). Hiç kaza olmadan çişini söylemesi 23. ayı buldu. 30. ayında da gece bezlenmesini kendiliğinden kesti (yine de her gece tuvalete kaldırılması gerekiyor yoksa kazalar olabiliyor). Bir tuvalet macerası böylece eziyetsiz ve gözyaşsız son bulmuş oldu :)

9 Aralık 2010 Perşembe

Bu hafta ne pişirsem?



Herkesin blog tutma nedeni ayrıdır ya? Benimki de: Hayata ait notlar tutmak.

Özellikle ikinci çocuğum olduğunda, hatırlamakta zorlanacağım kendi tecrübelerimi not alıyorum.

Bugün de anlamsız bir not düşmek istiyorum hayata: Haftalık yemek menüsü :)


Öğlen
Akşam
Pazartesi
Çorba
Zeytinyağlı pazı
Yoğurt
Çorba
Etli biber dolması
Yoğurt
Salı
Fesleğenli, domates soslu makarna
Ayran
Izgara köfte
Zeytinyağlı patlıcan
Yoğurt
Çarşamba
Çorba
Izgara tavuk
Ayran
Çorba
Taze fasulye
Yoğurt
Perşembe
Çorba
Kıymalı ıspanak
Yoğurt
Çorba
Kurufasulye
Bulgur pilavı
Cacık
Cuma
Çorba
Tavuk haşlama
Enginar
Çorba
Börülce
Bulgur pilavı
Cumartesi
Lor peynirli, cevizli salata
Ayran
Çorba
Kıymalı karnabahar
Pazar
Patlıcan
Bulgur pilavı
Çorba
Izgara balık

1 Aralık 2010 Çarşamba

Bebekle kedi bir arada yaşar mı?

Kızım ve oğlum apartmanımızın bahçesinde

Evetttt, yaşarrrr :)

Kızım 14 aylık, kedi oğlum 6 yaşında. Zaman geçtikçe ve kızım büyüdükçe birbirlerini daha çok seviyorlar. Geçen gün halının üzerinde kızıma et yedirmeye çalışırken, kedim sessizce yaklaşıp kafasını tabağa uzatınca birden parladım. Sesimi yükseltip kedi oğluma kızdım ve hemen salondan dışarı çıkardım. Veeee kızım tarafından bin pişman edildim. Kızım, her gün ayıla bayıla yediği yemeğini yemedi; eti her ağzına götürmek istediğimde eline alıp salon dışına çıktı ve kedi oğluma elleriyle yedirdi :) Çok pişman oldum, çok utandım... Kızımı ancak parka götürerek, yani olay mahallinden uzaklaştırarak sakinleştirebildim.

Hamileyken "kediyi gönder evden" dediler; doğum yaptım, "bebeğe zarar verir" dediler. Dediler de dediler... Ama ben oğlumu çok seviyorum, onsuz kalırsam aklım da kalbim de onunla kalır. Ayrılmadım tabii ki...

Hamile kalmaya niyetlendiğimde toksoplazma testi yaptırdım. Toksoplasma bir parazitten meydana gelen enfeksiyondur ve "köpeğin/kedinin kılından tümör oldu, öldü" diye anlatılan şehir efsanesinin temelini oluşturur :) Kısaca anlatalım:

  • Toksoplasma, mikroskopik bir parazitle meydana gelen bir enfeksiyondur.
  • Pişirilmemiş enfekte etin yenmesiyle; çiğ salam, sosis, sucuk tüketilmesiyle; paraziti taşıyan kedi dışkısının ellenmesiyle alınır.
  • Bu enfeksiyonu geçiren bir yetişkinde basit grip benzeri belirtiler görüldüğünden anlaşılmayabilir. Ancak bir kere bu enfeksiyonu geçiren birine yapılan testte toksoplasma pozitif çıkacaktır. Bu da artık bir ikinci defa enfekte olma riski taşımadığı anlamına gelir.
  • Ev kedileri bu paraziti enfekte kemirgen hayvanları ve kuşları yiyerek alırlar.
  • Hamilelik boyunca, özellikle erken hamilelik döneminde kedi dışkısı ellenmemeli, çiğ köfte gibi çiğ et  türevleri tüketilmemeli ve çiğ yenen yiyecekler (sebze ve meyveler) iyice yıkanmalıdır.
Hamile kaldığımda 4 senedir kedimle beraber yatıp kalkıyor olmama rağmen toksoplasma testim negatif çıkmıştı. Zira kedim çiğ et ile beslenmiyor, dışarı çıkmıyor. Ayrıca ben de çiğ et yemiyorum ve güvenmediğim yerde çiğ yiyecek (salata) tüketmiyorum. Sonuç olarak test pozitif çıksaydı hamileliğim boyunca risk taşımayacak olmama rağmen, toksoplasma testi negatif çıktığı için dikkatli olmam gerekiyordu.

Hemen kedime otomatik kedi tuvaleti satın aldım. Pahalı bir üründü, satın alırken epey düşündüm ama 2 senedir kullanıyorum ve çok memnunum. Böylece kedimin tuvaletini temizlemekten kurtuldum. Tuvaletin çöp kutusunu boşaltırken hep kullan-at eldivenlerden kullandım ve hatta hamileliğimin ilk döneminde, bu işlem sırasında içim rahat etsin diye ameliyat maskesi taktım.

Bununla birlikte tüm hamileliğim boyunca kedim karnımın üzerindeydi. Kızım içeriden ona tekmeler atıyordu. Hamileliğin getirdiği tembellik zamanlarında kedimle beraber yattıyorduk. O da, ben de pek mutluyduk :) 

Kızım doğunca kedi oğlumla bir süre ilgilenemedim. Kızımın odasına girmesi zaten yasaktı. Kızım doğduktan sonra da bu yasak devam etti. Geceleri zaten odasında ve kapısı kapalı uyuduğu için, kızım doğduktan sonra da çalışma odasında kaplumbağam ile uyumaya devam ettiler :) Kızımın emekleme dönemi bitinceye kadar, yani yaklaşık 9 ay salona girmesi de yasaktı. Böylece kızımın, beyaz tüylü kedimin tüyleri ile haşır neşir olmasını önlemiş oldum.

Şimdi kızım 14 aylık. Kedim eski yaşantısına geri döndü. Kızım bakıcısı ile dışarıya oynamaya çıkınca, biz de oğlumla uzanıp kitap okuyoruz. Kızım yemeğini yemek istemeyince "Kediye veriyorum o zaman; aman kedi dur gelme, yiyeceğiz biz yemeğimizi" vs diyoruz ve kısa zamanda tabağın dibini görüyoruz. Arada kediye de yemek veriyoruz; kızım daha da bir iştahlanıyor. Yemek masasında sıkıldığı zaman kediyi lazer ışığı ile oynatıyorum. Kızımın dikkati dağılıyor, tabağı yalayıp yutuyor :) Kedimin faydaları saymakla bitmez yani :)

Bu arada kızım bir başkası istemediği sürece başkasını elleyemeyeceğini, gözüne parmak sokamayacağını, saçını çekemeyeceğini kedi oğlumdan öğrendi. Biliyor ki aksi halde bir güzel pati yer. Oğlum, kızımı asla incitmedi ama canı yandığı zamanlar patisini vurarak ya da ısıracakmış gibi hamle yaparak kızımı korkutuyor. Kızım da geri adım atıyor. Başlarda kızım korkup ağlıyordu. Ben müdahale etmedim, nasıl davranması gerektiğini yaşayarak görsün istedim. Artık parka oyun oynamaya gittiğimizde kızım diğer çocuklara sarılıyor, öpüyor, cici yapıyor ve ben de onunla gurur duyuyorum. Oysa diğer çocuklar bir başkasına nasıl davranılması gerektiğini bilemiyorlar. Sarılmak isterken itiyor ve düşürüyorlar. Cici yapmak isterken saçını çekiyor, yüzüne vuruyor ve canını acıtıyorlar. Meraklarına yenik düşüp gözüne parmak sokmaya çalışıyorlar. Diğer anneler, çocukları başka bir bebeğe dokunmak istediğinde hemen araya girip müdahale etmek zorunda kalıyorlar. Oysa ben kızımdan eminim, asla müdahale etmeme gerek kalmıyor. Çünkü kızım başkasının vücuduna saygı duymayı kedi oğlum sayesinde öğrendi.

Ayrıca paylaşmayı (yemeğini bile), kardeşini korumayı (bana karşı bile) ve başka bir canlı ile oyun oynamayı da yine kedi oğlumdan öğrendi. Benim istesem de, uğraşsam da öğretemeyeceklerimi oğlum kızıma öğretti. Mesela sabahları oğlumun kapısı kapalıyken, kızım onun uyuduğunu biliyor ve asla rahatsız etmiyor. Kedi oğlum içeriden "beni çıkarın artık" miyavı ile seslendiğinde kapıya gidip, "aç" diyor. Sonra içeri girip su kaplumbağama "mama" vermek istiyor. Kedi oğlum yemek yerken onu rahatsız etmemesi gerektiğini de yavaş yavaş öğreniyor. Yani kızım henüz 14 aylıkken "mahremiyet", "özel hayata saygı" kavramlarıyla tanışıyor.


Kızım "cici" yapmayı öğreniyor.

Hepsi kedi oğlum sayesinde. Eh, kızım arada azıcık tüy de yutmuştur muhakkak ama halısının ya da kürklü yeleğinin tüylerini de yutuyor. Tüy konusunda bu kadar pimpirikli olmamıza anlam veremiyorum. Şunu unutmamak gerekir ki Afrika'da hayvanlarla birlikte büyüyen çocuklarda alerjik hastalıklara rastlanmıyor. Oysa artık büyük şehirlerde hangi arkadaşıma sorsam, çocuğu "alerjik bünyeli". Benim kızım ise alerjik astım başlangıcı olan babası nedeniyle doğuştan risk altında olmasına rağmen, muhtemelen yuttuğu kedi tüyleri ile sapasağlam :)