27 Aralık 2012 Perşembe

Uzun süre emzirmek zararlı mı?


Anne sütünün her yaşta yararlı olduğu konusuna girmeyeceğim. Pek çok araştırma ile bu ispatlanmış durumda. Örneğin uzun süre anne sütü alan çocukların, ileride organ nakli olması durumunda, vücudunun yeni organı daha kolay kabul ettiği bile istatistiklere girmiş. Uzun süreli emzirmenin bu kadar uzun vadeli sonuçları var. Bu nedenle "6 aydan sonra anne sütünün hiçbir yararı yok" diyenleri, bilimsel bir kaynak göstermedikleri sürece kaale almam ben.

Aslında çok özel bir konu ama konuşulmadığı sürece tabu haline geliyor, bu nedenle kendi kişisel tecrübemi de paylaşmak istiyorum: 41 aylık kızımı halen emziriyorum. Bu aya kadar hiç ilaç kullanmadı. Boyu ve kilosu hep üst sınırda gitti (elbette bunda genetiğin de payı var, iri bir çocuk). Sakin ve uyumlu bir çocuk. 2 yaş krizi yaşamadı. Vurma, itme, ısırma, kendine zarar verme vs gibi huyları olmadı. Kolluklarını takar, denize atlar, arkasına bakmadan dubalara kadar yüzer; bana bağımlı değil. Evde yalnız bırakıp bakkala gidebilirim, sokakta yalnız bırakıp işimi halledebilirim; korkmaz, çevresine ve kendisine güven duyar. Tüm bu özellikleri uzun süreli meme emdiği için kazandığını iddia etmiyorum. Aksine, uzun süreli meme emen çocuklarda bu özellikler olmaz; uzun süre meme emen çocuk az yer, gelişimi geri kalır, annesine bağımlı olur, özgüven kazanamaz vs diyenlere karşı argüman olarak belirtiyorum :)

En azından şunu düşünüyorum: Anne sütünün hiçbir yararı olmasa bile zararı da yoktur, bir insan için en yararlı süt gene bir başka insanın sütüdür. Neticede çocuğa rakı içirmiyorum, "Yeter artık, kes emzirmeyi" şeklindeki mahalle baskısını anlayamıyorum.

Emzirme konusunda modern dünyanın mahalle baskısı altındayız. Şu yazı benim emzirme konusunda gözümü açan, dünya üzerinde başka kültürler ve başka bakış açıları olduğunu hatırlamama yarayan yazıdır: (Yazar: Ruth Kamnitzer; kocası Steve Orta Asya’da Pallas kedileri üzerine bir çalışma yaparken, Moğolistan’ın kırsal kesiminde, geleneksel bir keçe çadırda yaşamıştır. Bioçeşitlilik Korunması üzerine Master derecesi sahibidir ve şu anda Calum ve Steve ile birlikte, İngiltere’de Bristol şehrinde yaşamaktadır. Kaynak: Mothering Magazine, 155 inci sayı, Temmuz-Ağustos 2009; "Breastfeeding in the Land of Genghis Khan"; http://www.naturalchild.org/guest/ruth_kamnitzer.html; Kaynak: http://www.damara-cocuk.com/breast-feeding/11-cengiz-han-diyarinda-emzirmek)

Dominik Cumhuriyeti

Moğolistan’da sık sık söylenen bir söz vardır: ‘en iyi güreşçiler en az altı yıl anne sütü emmişlerdir’. Güreşin milli spor olduğu bir ülkede, bu ciddi bir açıklamadır. İlk çocuğum dört aylıkken Moğolistan’a taşındım ve oğlum üç yaşına gelene kadar orada yaşadım.

Emzirmeye olan yaklaşımın Kuzey Amerika’da hakim olandan tamamen farklı bir yerde oğlumu yetiştirmek, bu işin aslında nasıl olabileceği hakkında bana farklı bir bakış açısı sundu. Moğollar bebeklerini sadece daha uzun süre emzirmekle kalmıyorlar, aynı zamanda bu işi tanıdığım herkesten daha fazla istekle ve daha ulu orta yapıyorlar. Moğolistan’da anne sütü sadece bebekler için veya sadece beslenmekle ilgili değildir. Hele saklanacak bir şey hiç değildir. Anne sütü, Cengiz Han’ın hamurunda olan şeydir.

İlk kez anne olan her kadın gibi, çocuğum olmadan emzirme konusu üzerine çok fazla kafa yormamıştım. Ama oğlum Calum, dünyaya geldikten birkaç dakika sonra memeye yapıştı ve sonraki 4 yıl boyunca onu bırakmamak için direndi. Şanslıydım çünkü emzirmekle ilgili bir sorun yaşamadım- göğüs uçlarım çatlamadı, memelerim nadiren tıkandı (engorjman). Esas  zorluğu zihinsel alanda yaşadım. Bebeğimi ve emzirmenin ikimiz arasında kurduğu bağı ne kadar seversem seveyim, bazı zamanlar emzirmek  bunaltıcı olabiliyordu. Ne ona olan sevgimin büyüklüğüne ne de onun bana - sadece bana, sütüme olan ihtiyacının yoğunluğuna hazırlıklı değildim. Doğumdan birkaç gün sonra, memeye doymayan Calum’u gören Kanadalı bir hemşire beni ‘ seni canlı bir emziğe çevirmesine izin verme’ diye uyarmıştı. Ben de ağlamasının sebeplerini tek tek gözden geçiriyordum- gazı mı vardı, altı mı ıslaktı, aşırı mı yoksa yetersiz  mi uyarılmıştı?- ve çoğunlukla sonunda kendimi yine onu emzirirken buluyordum. Acaba doğru şeyi mi yapıyorum diye merak etmekten de geri kalmıyordum.

Sonra Kanada’dan, kocamın vahşi hayat üzerine bir araştırmayı yönettiği Moğolistan’a taşındım. Burada çocuklar sürekli, kat kat kalın battaniyelerle sarmalanmış ve postada dağılıvermesinden korktuğunuz paketler gibi iple bağlanmışlardır. Paketlerden biri mırıldanmaya başladığında, ağzına bir meme sokuşturuverirler. Altları sık değiştirilmez ve asla gazları çıkartılmaz. Bir çıngırak tutuşturabileceğiniz eller bile yoktur ortalarda. Kesinlikle karınlarının üstünde vakit geçirmezler. Bebekler en az üç ay boyunca paketli kalırlar ve sesleri çıktığı anda emzirilirler.

Bu, benim için çok ilginç bir durumdu. Kanada’da, üç aylık bebekler çoktan sosyalleşmeye başlarlar, hatta yüzenleri bile vardır. Bazıları ‘kendi kendilerini sakinleştirmeyi’ öğrenirler. Şahsen ben bir bebeğin ağlamasının pek çok nedeni olduğunu ve görevimin de bu nedeni anlayıp gerekli çözümü sağlamak olduğunu sanmıştım. Fakat Moğolistan’da bebekler neden ağlarlarsa ağlasınlar tek bir çözümü vardır: Anne sütü. Ben de  arkama yaslandım ve herkes gibi yaptım.


Namibya

Kanada’da emzirmek hala muallak bir konudur. İşin aslı şu ki, biz emzirmeye alışık değiliz. Emzirme evlerde, bebek toplantılarında ve bazen de kafelerde yapılan bir şeydir. Öyle pek ortalıkta yapılmaz ve emzirildiğimiz zamanlara dair hatıralarımız da yoktur. Çocuk ve anne arasındaki bu özel faaliyet sessizliğe ve kibarca uzaklaşan bakışlara neden olur ve bir çiftin toplum içinde yakınlaşmaları gibi algılanır: bir tabu değildir fakat hafiften sinir bozucudur ve kibarca görmezden gelinir. Hele bir de o sessiz yeni doğmuş melek, yeni yeni yürümeye başlayan ve bütün dünyaya ne yaptığını bildirmek isteyen hareketli bir çocuğa dönüştüğünde, o bakışlar biraz daha hızlıca ve anlamlı bir şekilde başka tarafa çevrilir. Hatta bazen kaşlar bile çatılır.

Moğolistan’da emzirmek beni ‘Annelere Özel’ bir köşeye havale etmek yerine, aksine tam da sahnenin ortasına yerleştirdi. Emzirmenin her yerde ve her  zaman doğallıkla gerçekleştirilmesi ve Moğol’ların yaşadıkları dar alanlar, herkesin iş başında bir meme görmeye alışık olması anlamına geliyordu. Bu işi onlar gibi   yapmam hoşlarına gidiyordu (tabii ki onların yöntemi doğru olan yöntemdi).

Bir parkta emzirdiğimde, anneanneler beni emzirdikleri bir düzine çocuk hakkında anlattıkları hikayelerle eğlendirirlerdi. Bir taksinin arka koltuğunda emzirdiğimde şoförler, yaptığım işi dikiz aynasından onaylayarak Calum’un harika bir güreşçi olacağı konusunda bana garanti verirlerdi. Pazarda yürürken kucağımdaki oğlum emmeye başlarsa satıcılar bana tezgahlarında yer açıp, Calum’a sonuna kadar içmesini söylerlerdi. İnsanlar bakışlarını uzaklaştırmak yerine eğilip Calum’u yanaklarından öperlerdi. Bu ilgiye karşılık oğlum memeyi bırakıp onlara dönecek olsa açığa çıkan ve ucundan süt fışkıran memem garip karşılanmazdı. Hiç kimse gözlerini bana dikmez ya da bakışlarını kaçırmazdı- sadece gülerler ve burunlarına bulaşan sütü silerlerdi.


Sudan

Calum dört aylıktan üç yaşına gelene kadar, nereye gidersem gideyim tekrar tekrar aynı şeyi duydum: ‘Emzirmek, bebeğin ve senin için en iyi şeydir.’ İnsanların yaptığım şeyi sürekli onaylaması bana, herkes için önemli olan doğru bir şey yaptığım duygusunu verdi. Toplum tarafından takdir edilmeye her annenin ihtiyacı vardır.

Calum iki yaşına geldiğinde emzirmenin ne kadar faydalı bir şey olduğunu tamamen kavramıştım. Hiçbir şey, anneden gelen bir yudum ılık süt gibi bir çocuğu kolaylıkla uyutamaz, uzun bir araba yolculuğunda yaşadığı sıkıntıyı ortadan kaldırıp kopmakta olan bir fırtınayı çabucak dindiremez. Tembel annelerin en yararlı yardımcısıdır ve ben şahsen bundan maksimum derecede faydalandığımı düşünüyordum. Ancak Moğollar bu işi bir adım öteye götürmüşlerdi.

Uzun Moğolistan kışlarında dışarının acı soğuğundan kaçmak için, bir çok öğleden sonramı arkadaşım Tsetsgee’nin yurdunda (keçe çadır) geçirdim. Bu birliktelikler farklı çocuk yetiştirme tekniklerimizi karşılaştırmamız için çok aydınlatıcıydı. Ne zaman iki yaşındaki çocuklarımız arasında bir oyuncak yüzünden kapışma başlasa, benim ilk tepkim bir yandan başka bir oyuncakla Calum’un dikkatini dağıtmaya çalışırken bir yandan da ona paylaşmanın önemini anlatmaya çalışmak olurdu. Ama bu yöntem biraz zaman alır ve başarı şansı % 50’yi geçmezdi. Calum’un geri adım atmayı kabul etmediği ve gerginliğin patlama noktasına ulaştığı diğer zamanlarda da onu kucaklar, kollarımla sarmalayıp emzirirdim.

Tsetsgee’nin ise farklı bir yaklaşımı vardı. Anlaşmazlığın habercisi ilk homurdanmayı duyduğunda, bluzunu kaldırıp hevesle memelerini sallayarak oğluna ‘ Gel buraya bebeğim, bak annen sana ne verecek!’ diye seslenirdi. Oğlu da gözlerini oyuncaklardan kaldırarak hedefe kilitlenir ve her seferinde paytak paytak memelere doğru giderdi.

Başarı oranı? Yüzde 100!

Altta kalmamak için ben de aynı yöntemi benimsedim. İki anne oturur, müşteri ayartmaya çalışan iki rakip striptizci gibi memelerimizi sallardık. Eğer oradalarsa, büyük anneler ve büyük babalar da eğlenceye katılırlardı. Öyle zamanlarda zavallı çocuklar nereye bakacaklarını bilemezlerdi; bir yanda kendi annelerinin memelerinin güven verici doluluğu, diğer yanda ninelerinin uzun yılların tecrübesiyle sönmüş memeleriyle dedelerinin meme özentisiyle sıkıştırdığı deri parçası. Ne kadar denersem deneyeyim, bir La Leche League toplantısında buna benzer bir görüntüyü hayal bile edemiyorum.

Nepal'de bir aile... Keman çalan baba ve arkasında başı kapalı olmasına rağmen her iki göğsü açık şekilde bebeğini emziren anne...
Brezilya
Kenya, 2011

Kanada’da Calum’un doğduğu küçük kasabadaki doğum öncesi sınıfında, bize emzirme ile ilgili bir video göstermişlerdi. Bu videoda, oldukça sportif görünen İsveçli bir anne kayak sırasında yürüme çağındaki çocuğunu emziriyordu. Sınıftaki kadınların hepsi ürpermişti; ‘ Tabii ki emzirmek bebekler için harika bir şey ama yürümeye ve konuşmaya başladıklarında...?’ Bu, aşağı yukarı herkesin hemfikir olduğu bir noktaydı. Bense, düşüncelerimi kendime sakladım.

Yeni Moğol arkadaşlarımdan biri bana dokuz yaşına kadar anne sütü emdiğini söylediğinde, şaşırma sırası bendeydi. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kalmıştı ve önce şaka yaptığını düşündüm. Oğlumun dört yaşına kadar emdiğini hatırlayınca şimdi o katı inançsızlığımdan dolayı utanıyorum.

Moğollarla ‘kendi kendine emmeyi bırakma’ gibi konularda derinlemesine bir konuşma yapmak, dil engeli yüzünden pek mümkün değildi ama ‘zamanı gelince’ terimi üzerinde anlaşılmış bir kural gibiydi. Aynı anda iki çocuğunu (tandem) emziren biriyle hiç tanışmamış olmak beni şaşırtmıştı. Bunun nedeni, doğumlar arasında uzun zaman olması ve çocukların büyük bir kısmının iki ile dört yaş arası emmeyi kendi kendilerine bırakmasıydı.


Kongo, 2008

2005 yılında, UNICEF’in yaptığı bir araştırmaya göre Moğolistan’da çocukların %82’si 12 ila 15 ay boyunca, %65’i ise 20 ila 23 ay boyunca anne sütü almaya devam ediyorlar. Bu durumda bir annenin son çocuğu, emmeye istediği kadar devam ediyor; işte dokuz yaşına kadar emzirilmenin ve eğer halk arasındaki inanış doğruysa, Moğolistan’ın güreşçilerinin şöhretinin nereden kaynaklandığının açıklaması.

Calum üç yaşında ve daha hala yeni doğmuş bir bebeğin iştahıyla emmeyi sürdürürken gün gelip emmeyi kendi kendine nasıl bırakacağını merak ediyordum. Merak ettiğim başka bir şey de, Moğol çocuklarının nasıl olup da emmeyi  kendi kendilerine bıraktıklarıydı. Bazı anneler çocuklarının emmeye olan ilgilerinin kesildiğini söylediler. Diğerleri ise, çocukların yaşıtlarının baskılarının etkili olduğunu söylediler. (Moğol gençlerinin, aynı  Kanada’lı çocukların biri birleriyle ‘ana kuzusu’ diye dalga geçtikleri gibi, ‘anneciğinin memesini mi istiyorsun?’ diye birbirlerine takıldıklarını duymuştum.)  Giderek daha çok annenin çalışmak zorunda kalması çocukların memeden normalden daha hızlı kesilmesine sebep oluyor. Genelde çocuklar, yaz aylarını büyük anne ve büyük babaları ile kırsal kesimlerde geçirirken, anneler şehirde kalıp işe gidiyorlar ve bu uzun ayrılık sırasında annenin sütü azalıyor. Şimdi 20 yaşında olan arkadaşım Buana bana, altın madalyalık emme kariyerini şöyle açıkladı; ‘ Ben köyde, bir yurtta büyüdüm. Annem bana hep emmemi, bunun benim için iyi olduğunu söylerdi. Dokuz yaşındaki bütün çocukların benim gibi emdiğini sanırdım. Sonra okula başladığımda emmeyi bıraktım.’ Hikayesini anlattıktan sonra gözlerinde yaramaz bir ifadeyle bana baktı ve ekledi ‘Ama bazen hala emmek hoşuma gidiyor’.

Bense, memeden kesmeyi kafamda şöyle canlandırmıştım; Emzirmeler kısalacak ve gitgide azalarak tamamen bitecekti. Böylece sütüm kesilecek ve bu da işin sonu olacaktı. Bar kapanacaktı!

Moğolistan’da işler böyle yürümüyor. Arkadaşım Naraa ile emzirme üzerine konuşurken, o zaman altı yaşında olan kızının ne zaman emmeyi bıraktığını sordum. ‘Dört yaşında’ dedi. ‘Çok üzülmüştüm ama artık emmek istemiyordu.’ Sonra Naraa bana, daha bir hafta önce kızının köyde geçirdiği uzun bir tatilden döndükten sonra, emmek istediğini söyledi. O da kendini emzirmek zorunda hissetmiş. ‘Sanırım beni çok özlemişti ve bu hoş bir duyguydu. Tabii hiç sütüm kalmamıştı ama kızım buna aldırmadı.’ dedi.


Alaska, 1903 yılı

Ama eğer sütten kesilmek, bir daha asla anne sütü içmemek demekse, Moğollar asla tamamen sütten kesilmiyorlar. Beni Moğolistan’da en çok şaşırtan şey de bu oldu. Eğer bir kadının memeleri sütle doluysa ve bebeği yakınlarda değilse, gayet doğal bir şekilde aile fertlerinden birine, hangi yaştan veya cinsiyetten olursa olsun, emmek isteyip istemediklerini sorar. Kadınlar genellikle kocaları için bir tas süt sağarlar veya isteyen içsin diye sağdıkları sütü buzdolabına bırakırlar.

Hepimiz kendi sütümüzün tadına bakıp, denemeleri için kocalarımıza da biraz vermişizdir, hatta bazı acil durumlarda kahvemize kendi sütümüzden bile koymuşluğumuz olabilir. Yine de hiç birimizin bunu sık sık yaptığını sanmıyorum. Ama sorduğum her Moğol bana, anne sütü içmeyi sevdiğini söyledi. Onların kültüründe anne sütünün değeri o kadar bilinen, o kadar kemikleşmiş bir şeydir ki, sadece bebekler için olduğu düşünülmez. Anne sütü tıbbi amaçlarla da kullanır, her derde deva olsun diye yaşlı insanlara verilir, göz enfeksiyonlarının tedavisinde de kullanılır ve denildiğine göre göz akını daha ak ve rengini daha  derin yapar.

Fakat bence esas olarak Moğolların anne sütü içmelerinin sebebi, tadını sevmeleri. İş yerinde sütünü pompalayan ve süt biberonunu iş yerinin buzdolabına koyan batılı bir arkadaşım, birgün biberonun yarısının içilmiş olduğunu görmüş ve bana gülerek ‘Sadece Moğolistan’da iş arkadaşlarımın benim sütümü içtiklerinden şüphelenirim’ demişti.



Başka bir kültürde yaşamak insanı hep kendi kültürünü sorgulamaya iter. Kanada’da, oğlumu ilk yaşlarında emzirmenin nasıl bir şey olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Moğolistan’da emzirme ile ilgili olumlu görüşlerin bolluğu ve Moğolların toplum içinde emzirmeyi yürekten desteklemeleri beni tamamen büyüledi ve bana çocuğumu doğal olduğuna inandığım şekilde yetiştirme özgürlüğünü verdi. Fakat emzirme konusunda pratiklerimiz, ne kadar süre boyunca ve ne sıklıkta emzirdiğimiz arasındaki küçük  farklara ek olarak, çocuklarımızı yetiştirme tarzlarımız arasında da temel farklar olduğu kanaatine vardım.

Kuzey Amerika’da bağımsızlığımız o kadar önemli ki, bu yaptığımız her şeyi etkiliyor. Sürekli bebeğimizin ne yediğini ve emzirmeyi günde kaça indirdiğimizi konuşuyoruz. Bu soruları soran siz olmasanız bile etkilerinden kaçamıyorsunuz. Piyasada, çocuğunuzun kendini eğlendirebilmesi ve size daha az ihtiyaç duyması için tasarlanmış o kadar çok şey var ki, mesaj ortada. Ama Moğolistan’da emzirmek bağımlılık anlamına gelmiyor ve emzirmeyi kesmek de bitiş noktası değil. Onlar, bir gün çocuklarının büyüyeceğini biliyor- hatta beş yaşında ortalama bir Moğol çocuk, yaşıtı batılı bir çocuktan çok daha bağımsızdır, ister emzirilmiş ister emzirilmemiş olsun. Yani memeden kesmek için aceleye gerek yok!




Oğlumu Moğolistan’da yetiştirmiş olmamın belki de en güzel tarafı, bir şeyi yapmanın bin tane yolu olduğunu görmüş olmamdı. Ve bunlardan herhangi birini seçebilirdim. Oğlumu emzirdiğim bütün o zaman boyunca farklı sorunlarla uğraşmak zorunda kaldım ve kendi tarzımı oluşturmaya çalışırken birçok fikri ve yöntemi seçip bir o kadarını da bıraktım. Calum’u bu kadar uzun ve bu kadar çok emzirdiğim için mutluyum - tam dört yıl. Sanırım anne sütü oğlum için en iyi şeydi ve bu tecrübenin hem onun kişiliği hem de bizim ilişkimiz üzerinde kalıcı bir etkisi olacağına eminim.

Ayrıca olimpiyatlarda güreş dalında altın madalyayı alıp bana teşekkür edeceği günü bekliyorum.

Not: UNICEF Çocukinfo,’ Çocuk ve Kadınların Durum Denetimi: Bebek ve Küçük Çocuk Beslenmesi (2000-2007)’ (Ocak 2009): www.childinfo.orglbreastfeeding_countrydata.php



Bir de emzirmeyi sonlandırmam için yapılan mahalle baskılarını ve ben cevap vermesem de o esnada içimden geçenleri anlatayım tek tek:
Emzirmenin belli bir yaştan sonra faydası yok, çünkü artık modern dünyada anne sütünden elde edilen tüm vitamin ve mineraller yiyeceklerden karşılanabiliyor.

E, aynı mantıkla elma da yemeyelim. Zira elmadan elde edilecek tüm vitamin ve mineralleri de başka gıdalardan elde etmek mümkün. Neden elma yiyoruz ki o zaman? 

Ayrıca bu ifade anne sütünün bağışıklık koruması yerine, modern dünya ilaçlarının yeterli geldiği fikrini de kapsıyor sanırım. Yani anne sütü vermeme gerek yok, çünkü çocuk hasta olursa antibiyotik kullanabilirim artık modern çağda. Peki, ben çocuğuma antibiyotik kullandırmak istemiyorsam?


Meme emen çocuk az yemek yer.

Bir çocuğun az yemek yemesi ile emiyor olup olmamasının doğrudan ilgisi yoktur. Eğer çocuk iştahsızsa az yer. Az yemek yiyen bir çocuk eğer meme emiyorsa, kendisi için gerekli vitaminlerin çoğunu almaya devam eder. Peki ya çocuğum hastalık, diş çıkarma vs gibi sebeplerle az yiyorsa ve emmiyorsa, kendisi için gerekli vitaminleri nasıl alacak? Yapay vitamin takviyesi mi vereceğim? Yemesi için zorlayacak mıyım? 



2 yaşından sonra çocuğun bağışıklık sistemi tamamen gelişmiştir ve artık anne sütüne ihtiyaç yoktur.

Bu görüşü doğrulayan hiçbir araştırma bulamadım ben. Aksini vurgulayan araştırmalar ise var. Çoğu araştırma bağışıklık sisteminin tam olarak ancak 6-8 yaşında, bazıları ise ancak 12 yaşında gelişimini tamamladığını  söylüyor. 2 yaşından sonra da meme emmeye devam eden çocuklarda diyabet, obezite, alerji de dahil olmak üzere pek çok hastalığa yakalanma riskinin daha düşük olduğu da ispatlanmıştır. Kaldı ki anne ile birlikte hasta olan çocuğun ilaç kullanmasına gerek kalmayacak şekilde, anne sütünden gerekli antikorları aldığı da bir gerçektir. Ayrıca diyelim ki çocuğun bağışıklık sistemi 2 yaşında gelişimini tamamlamış olsun. Yetişkin insanlar bile bağışıklıklarını kuvvetlendirmek için C vitamini vs gibi takviyeler alırken, çocuğun bağışıklığını kuvvetlendirmek için anne sütü almasının hiç mi yararı olmayacak?


18. aydan sonra çocuk emmeye devam ediyorsa, aslında sorun annededir, anne emzirmeye bağımlı olmuştur. (en çok duyduğum üstü kapalı eleştiri)

Uzun süre emziren anneler bilir ki çocuk kendi kendine emmeyi azaltır ve/veya bırakır. Meme emmek istemeyen bir çocuğu zorla emzirmek ise imkansızdır. (http://en.wikipedia.org/wiki/Breastfeeding)

Hz. Meryem tasviri

Uzun süre meme emen çocuk anneye bağımlı olur.

Çevremde benimle aynı zamanlarda doğum yapan çok arkadaşım var. Hiç emzirmemeyi tercih edenler olduğu gibi, tavsiye edilen dönemde 12-18 ay arasında bırakanlar da oldu, 24 ay kesintisiz emzirip sonra birden sonlandıranlar da oldu. İstisnasız hepsinin çocuğunda tensel temasla ilgili bir gariplik var. Birisi fallik döneme çok erken girdi, henüz 1,5 yaşında iken dedeye aşırı düşkünlük ve kıskançlık tepkileri veriyordu. Diğeri annesinin geceliğinin altına girip cenin pozisyonunda annesinin çıplak tenine yapışarak uyuyor. Bir diğeri annesinin memesini ellemek istiyor, elleri annesinin memesinin arasındayken uyuyor. Bir diğeri daha annesinin memesini ellemek istiyordu, annesi rahatsız olunca kendi meme ucu ile oynamaya başladı. Tırnak yiyenler, battaniye ya da uyku arkadaşı olmadan uyumayı reddeden ve korkanları ise saymıyorum bile, vakayı adiye... Meme emmesi dış etken tarafından sonlandırılan ya da meme emmeyen bebeklerde davranış sorunu olacağını iddia etmiyorum, yanlış anlaşılmak istemem. Burada saydığım çocukların her biri son derece sağlıklı, uyumlu, keyifli çocuklar. Anneleri ile dertleşiyor olmasam asla fark etmezdim bu tepkilerini. Sadece memeyi bırakmayı müteakip tensel temasa ilişkin takıntılar geliştirdiler. Tamamen tesadüf de olabilir, takıntıların emzirmeyi sonlandırma ile ilgisi bulunmaya da bilir... Bu sadece benim kişisel bir gözlemim.

Bence her şey gibi bu da tercih meselesi; benim kızım uyku arkadaşı yerine bana sarılıyor, mememi elleyerek uyumak yerine günde bir defa 2 dakika emiyor. Tırnak yeme, saldırganlık, kıskançlık gibi aşırı tepkileri yok. Bu sene kreşe başladı. Ağlatmadım, alışmasına müsaade ettim. Hiç ağlamadan kendi isteği ile gidiyor yuvaya, bana herhangi bir bağlanma tepkisi vermiyor. Yani sorun yaşamamanız için emzirmeyi kesmeniz öneriliyor uzmanlar tarafından ama aslında emzirmeyi kestiğinizde de sorun yaşayabileceğiniz gibi, önerilmeyen şekilde uzun emzirdiğiniz halde hiçbir sorunla da karşılaşmayabilirsiniz. İnsanoğlu söz konusu olunca 2 kere 2, 4 etmeyebiliyor...

Ayrıca Freud'un bu tezini ileri sürerken uzun süre emzirilen bebeklerden mi, yoksa aşırı emzirilen bebeklerden mi bahsettiğini de tam anlayamadım (http://www.psikoloji.gen.tr/freud/index_dosyalar/oral.htm). Eğer Freud uzun süre emen bebeklerden bahsediyorduysa bile yaşadığı ülke ve dönemi göz önüne alarak, bu konuda yeterli miktarda araştırma yapmış olamayacağını düşünüyorum. 

Zaten oral dönem 0-12, bazı kaynaklara göre de 0-18 ay arası sürüyormuş. Dolayısıyla 24 ay emziren bir anne zaten oral dönem riskini almış demektir. O nedenle ben de riski aldım, ileride oral döneme takılırsa fazla yemek yeme, alkolik olma gibi riskleri varmış. Yok eğer oral dönemi başarılı bir şekilde tamamlarsa, aşırı bağımlılık ya da kıskanma duyguları olmadan, diğer insanlara verebilme ve onlardan alabilme özelliklerini içeren kişilik özellikleri olacak. Böyle kişiler kendilerine olduğu gibi diğer insanlara da güvenir ve onlardan destek alabilirlermiş. Ömrüm olursa sonucu bildiririm :)


Emzirme fallik döneme gelmeden tamamlanmalıdır.

Bu konuda Freud'un da bir açıklamasını bulamadım. Neye dayanılarak söylendiğinden tam emin değilim. Ama sorun cinsel gelişiminin olumsuz etkileneceği noktasında ise benim tavrım zaten baştan belli. Ben, günümüz modern cinsel kimlik vurgularına olumsuz yaklaşıyorum. Erkek gibi kızlar ve ağlamayı bilen oğlanlar yetiştirmeye istekliyim. Bu dönemle ilgili bir olumsuzlukla karşılaşırsam ve ömrüm de vefa ederse, bunu da paylaşırım :)

Şaman

Yazının içerisinde pek çok fotoğraf paylaştım. Özetle söylemek istediğim şu: Yıllardır pek çok kültürde çocuklar uzun, uzun, çok uzun süre emzirilmişler; halihazırda da emziriliyorlar. Dünyanın bugünkü berbat hale sürüklenişi çocuklarını uzun süre emziren kültürler nedeniyle mi olmuş, memeyi cinsellikle bağdaştıran ve emzirmeden uzaklaşan çağdaş (?) toplumlar nedeniyle mi olmuş bir daha düşünelim. Üstelik bu insanların hepsi de uzun süreli meme emme nedeniyle ruhsal bozukluklara mı sahiptiler, sahipler? "Bizim kültürümüz onlarınkinden farklı" diye düşünebilirsiniz. O zaman bir üst nesile sormak lazım. Annesi babası ya da ninesi dedesi 3-5 yaşına kadar emzirilen pek çok kişi bulabilirsiniz çevrenizde. "Bizim kültürümüz" derken, annemizin kültüründen mi yoksa şehirleşen bizlerin kültüründen mi bahsediyoruz?

Bizler hayvanız. Her birimiz memeli birer hayvanız. Kabul etmek istesek de, istemesek de... (Bir akrabamız doğumdan hemen sonra hormon iğneleri vurularak süt üretimini kesmişti. Emzirmek istemediğini söyledi. "Ben inek miyim, neden emzireyim?" demişti, aklımdan hiç çıkmadı o laf.)  Memeler, yavrularımızı doyurmaya yarıyor. Her birimizin içgüdüleri var. Eğer bir bebeğin içgüdülerini zorla susturmazsak, her bebek emmeyi sonlandırmak için kendisi için uygun zamanı bilir.

Tibet

Zanzibar

Burkina Faso

Uganda

Pasifik Adası

Tibet


Uganda

Tibet

Yeni Gine

Güncelleme: Kızım 46 aylıkken emmeyi kendi kendine sonlandırdı. Son iki ayda, ayda sadece bir kere emdi. Bilahare memeyi isterse yine emebileceğine emin olsun diye kendim teklif ettim ama ememedi, emmeyi denedi ama hoşlanmadı. Böylece bebeğin zamanı gelince emmeyi kendiliğinden sonlandırdığını bizzat deneyimlemiş oldum.

Emmeyi kendi kendine 39. ayında sonlandıran bir diğer bebek için bkz: http://elaninuydusu.blogspot.com.tr/2011/10/39-aylk-ela-memeyi-brakt-geciken-kres.html

Güncelleme: Kızım 68 aylıkken kardeşi doğunca emmek istedi. Sadece bir kere denedi ve çok şaşırdı. Çünkü emmeyi unutmuş. Dudağının ucu ile pipet emiyormuş gibi yaptı ve bebeğin nasıl emdiğine şaşırdı :) Demek ki yaşı gelen çocuğun emme refleksi kendiliğinden kayboluyor.

25 Aralık 2012 Salı

Bebek Kaç Aya Kadar Emzirilmelidir? Sütten Kesme Zamanı


Elbette bu karar anneye aittir. Zira meme vermek görüldüğü kadar kolay bir iş değildir. Yorucudur, can acıtıcı bile olabilir; her koşulda insanın dudağı kadar hassas, sinir uçlarının yoğun olduğu bir bölgenin sürekli uyarılması söz konusudur. Annenin fiziksel ve psikolojik olarak meme vermeye hazır olması gerekir.

Ancak anne meme vermeyi istiyorsa genel kabul gören görüş bebeğin ilk 6 ay SADECE anne sütü ile beslenmesi. Devam eden aylarda ise anne sütüne EK gıdalar ile birlikte EN AZ 2 sene emzirilmesi gerektiği yönündedir. 

İlk 6 ay anne sütünden başka hiçbir şey, su bile verilmemelidir. Zira bebeğin sindirim sistemi henüz yeteri kadar gelişmemiştir, barsak florası ve dolayısıyla bağışıklık sistemi yeni yeni oluşmaktadır. Anne sütü barsak florasının oluşmasını sağlar. Anne sütünden başka herhangi bir madde çocuğun sindirim sistemini bozar (mesela su bile bebeği ishal yapabilir) ve en önemlisi barsak florasının sağlıklı gelişimi etkilenir, bu da bebeğin hastalıklara karşı dirençsiz kalmasına neden olur. İlk 6 ay içinde ek gıdaya geçen annelerin bebekleri hakkında bir kaç soru sorarsanız genellikle hastalığa eğilimli bebekler olduğunu siz de gözlemleyebilirsiniz. Ayrıca ek gıdaya geç geçilince çocuğun gıdaları reddedeceği ve iştahsız olacağı, gece uykularının düzensiz olacağı iddiaları da doğru değildir. En azından benim kızım 6. ayı bitene kadar sadece anne sütü almasına rağmen son derece iştahlı, yemek ayırmayan ve 4. ayından beri geceleri kesintisiz uyuyan bir bebek.

6. aydan sonra başlanan ek gıdalar ise adı üzerinde anne sütüne ek olarak verilen gıdalardır. Bebek 1 yaşına kadar temel olarak anne sütü ile beslenmelidir. Yani anne sütü 1 yaşına kadar temel besin olarak yeterlidir. Bebek başka besinler yemesi için zorlanmamalıdır. 6-12 aylar arası besinlerle TANIŞMA dönemidir. Ama bebek dilerse sadece anne sütü ile doyabilir.

24. aya kadar anne sütü verilmesi gerektiği genel kabul görür ama bu ifade sanki 2 yaşında anne sütünün kesilmesi gerektiği yönünde anlaşılmamalıdır. Bebeğin en az 2 sene anne sütü alması tavsiye edilir ama bu ifade, 2 seneden sonra anne sütü almaması gerektiği, anne sütünün bu süreden sonra zararlı olduğu ya da 2 yaşından sonra anne sütünün faydalı olmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Anne sütünün faydaları o kadar ileriye uzanır ki, uzun süre anne sütü almış bebeklerin ileride organ nakli olmaları durumunda, vücutlarının yeni organı kabul etme ihtimalinin daha fazla olduğu bile ispatlanmıştır. Dolayısıyla anne sütü hangi yaşta içilirse içilsin insan için inek sütünden daha faydalıdır. 




Beslenme konusunda zaman zaman hükümetler düzeyinde ve UNICEF gibi diğer uluslararası örgütlerle de çalışan Dünya Sağlık Örgütü, emzirmeyi hararetle savunmakta ve bu konuda 10 maddelik bir bildiri ortaya koymaktadır. Bu bildiri şu şekildedir.

Dünya Sağlık Örgütü Şunları Önermektedir
1- Dünya Sağlık Örgütü ilk 6 ay sure boyunca bebeklerin emzirme ile beslenmesini hararetle önermektedir. 6 aylıktan sonra, tamamlayıcı olarak verilen diğer gıdalarla birlikte emzirme 2 yaş veya daha sonrasına kadar devam edebilir. Buna ek olarak:
- Emzirme doğumu takip eden ilk 1 saat içinde başlamalıdır.
- Emzirme bebek tarafından  “istenildiğinde her an”, bebeğin talep ettiği sıklıkta, gece ve gündüz  olmalıdır.
- Şişe yada biberon kullanmaktan kaçınılmalıdır.

2-Emzirmenin bebekler için faydaları
Anne sütü yeni doğan ve bebekler için ideal besindir. Anne sütü bebeğin sağlıklı büyümesi için ihtiyaç duyduğu tüm besinleri içerir. Güvenlidir ve çocukları, ishal ve zatürre gibi dünya çapında çocuk ölümlerinin iki temel sebebi olan çocukluk hastalıklarından koruyan tüm antikorları içerir. Anne sütü bebeğin kullanımına her zaman hazırdır ve maddi olarak külfeti düşük olup, bu sayede bebeklerin yeteri kadar besin alması güvencence altına alınmış olur.

3-Emzirmenin anneler için faydaları
Emzirme anne için de faydalıdır. Emzirme sıklıkla tekrar adet başlamasını geciktirir. Bu da güvenli bir doğum kontrol yöntemi olmasa da, doğal bir doğum kontrol yöntemidir. Hayatın geri kalan kısmında göğüs ve over kanser riskini azaltır, annenin doğum öncesi kilosuna düşüşünü hızlandırır, ve obezite oranını düşürür.

4-Çocuklar için uzun dönemli faydaları
Çocuklar için erken dönem faydalarının ötesinde, emzirme yaşam boyu sağlıklı bir yaşama katkı sağlar. Uzun dönem emzirilen yetişkinler sıklıkla daha düşük kan basınçları ve daha düşük kolesterollü olurlar. Bunun yanında daha aşırı kilo, obezite ve Tip-2 diyabet oranları daha düşük olur. Emzirilen kişilerin zeka testlerinden daha iyi performans gösterdiklerine dair deliller vardır.

5-Neden bebek maması değil de; emzirme?
Bebek maması, anne sütünde bulunan ve bebeği su kaynaklı hastalıklara karşı koruyan antikorları içermez. Bu, su kaynaklı hastalıklar bebeğe toz mamaya karıştırılan güvenli olmayan sudan bulaşır (bir çok ailenin temiz suya erişimi yoktur). Kötü beslenme; mamanın özellikle kıt kullanılması durumunda; aşırı derecede sulandırılmasından da kaynaklanır. Bunun ötesinde, sık emzirme sayesinde anne sütünün devamlılığı güvence altındadır. Mama kullanılması ve daha sonra mamanın mevcut olmaması durumunda, emzirmeye dönüş artık bir opsiyon olmamış olabilir. Zira, anne sütünün bir süreliğine üretilmemiş olmasından dolayı üretim miktarı düşer.

6-HIV ve emzirme
HIV-pozitif anneler için; emzirme yerine geçecek besinlerle ilgili olarak şu koşullar sağlanamıyorsa;  Dünya Sağlık Örgütü ilk 6 ay boyunca emzirmeyi önermektedir:
- Makbul (toplumca makbul olması)
- Mümkün (mamayı hazırlayacak yardım ve teçhizat mevcut olmalı)
- Satın alınabilir (mamanın 6 ay boyunca satın alınabiliyor olması)
- Sürdürülebilir (mamanın 6 ay boyunca verilebiliyor olması)
- Güvenli (mamanın temiz su ve hijyenik koşullarda hazırlanıyor olması)

7-Emzirme yerine geçen besinler hakkında mevzuat
1981 yılında, emzirme yerine geçen besinlerin mevzuata kavuşması için uluslararası bir düzenleme getirildi. Bu düzenlemeye gore şunlar temel gerekliliktir;
- Mamanın formülü ve emzirmenin faydaları hakkında bilgiyle emzirme yerine geçen besinlerin sağlık risklerinin belirtilmesi
- Emzirme yerine geçen besinlerin promosyonunun yapılmaması
- Hamilelere , annelere veya onların ailelerine,emzirme yerine geçen besinlerin  bedava numunelerinin verilmemesi, ve
- Sağlık çalışanlarına veya tesislerine bedava veya sübvanse edilmiş  ürün dağıtımı yapılmaması

8-Annelere destek bir temel ihtiyaçtır
Emzirme, öğrenilmesi sorunlu bir şey olup, bir çok kadın başlangıçta zorluk çeker. Meme başında ağrı, bebeği besleyecek kadar yeterli süt olmayacağına dair korku yaygındır. Emzirmeyi destekleyen sağlık üniteleri –ki bu üniteler eğitimi annelere eğitilmiş emzirme danışmanları aracılığı ile verirler- daha sık emzirme deneyimini teşvik ederler. Bu desteği  sağlamak ve anne ve yeni doğan için bakım sağlamak üzere 152 ülkede 20.000'den fazla “bebek dostu” unite DSÖ-UNICEF inisiyatifi sayesinde kuruldu.

9-Çalışma ve emzirme
DSÖ, doğum sonrasında annenin yeteri kadar dinlenmesi ve bebeğini emzirebilmesi için işten en azından 16 hafta boyunca uzak kalmasını önermektedir. İşe geri dönen annelerin bir çoğu tavsiye edilen süre olan 6 aydan önce emzirmeye son vermekte; zira, iş ortamında yeteri kadar zamanları olmamakta ya da emzirmeyi yapacak mekanları olmamakta ya da  sütlerini sağıp saklayacak mekanları olmamaktadır. Bir annenin, emzirme işlemine iş saatlerinde de devam edebilmesi için iş yerinde ya da yakınında güvenli, temiz ve mahrem bir mekan olması gerekir.

10-Bir sonraki adım: yeni yiyeceklere geçiş
Bebeğin artan ihtiyaçlarını karşılamak için 6 aylıktan itibaren, bir yandan emzirme devam ederken diğer yandan da tamamlayıcı besinler verilmesi gerekmektedir.  Bebeklere verilecek besinler onlar için özel hazırlanmış olabileceği gibi, ailenin kendileri için hazırladıkları besinleri modifiye ederek de hazırlanabilir. DSÖ şuna işaret etmektedir:
- Destekleyici besinler verilmeye başlandığında emzirme azaltılmamalıdır;
- Destekleyici besinler bir kaşık ya da çanak ile verilmeli, şişe içinde değil;
- Besinler temiz, güvenli ve yerel olarak bulunabilir olmalı; ve
- Küçük çocuğun katı gıdaları yemeği öğrenmesi için geniş zamana ihtiyaç vardır.




İslam dini açısından da bebeklerin 2 seneye kadar emzirilmesi tavsiye edilir, 2 seneye kadar anne sütü almak bebeğin hakkı olarak görülür, ama iki seneden sonra bebeğin emzirilmesinin haram olduğu ya da emzirilmemesi gerektiği hiçbir yerde ifade edilmemiştir:

B) Emzirme
Çocuğun bakım ve büyümesinde emzirmenin önemli bir yeri vardır. Bu bakımdan emzirme, İslâm hukukunda ana babaya terettüp eden bir vazife olarak ayrıca düzenlenmiştir. Hanefî hukukçular annenin çocuğunu emzirmeye dinen mecbur olduğunu, ancak hukuken olmadığını söylerler. Bu görüş çocuğun nafakasının her hâlükârda babaya ait olması ve o dönemlerde toplumda ücretli sütannenin kolayca bulunabilmesi sebebiyledir. Hanefîler bu yükümlüğü her durumda babaya vermişlerdir. Diğer mezhep hukukçuları ise annenin dinen olduğu gibi hukuken de çocuğunu emzirmek zorunda olduğunu söylerler. Şu kadar var ki çocuk yalnız annenin sütünü kabul ediyor veya sütanne bulunamıyor veyahut da babanın sütanne tutacak malî gücü bulunmuyorsa bu durumda Hanefîler'e göre de anne hukuken çocuğunu emzirmeye mecburdur.
Anne emzirme için evlilik devam ederken veya boşanma iddeti beklerken herhangi bir ücret isteyemez. Çünkü bu dönemlerde nafakası esasen kocaya yani çocuğun babasına aittir. Fakat boşanma iddeti biten veya ölüm iddeti bekleyen kadın emzirme için çocuğun babasından veya bizzat çocuktan yahut çocuğun nafakasından sorumlu olanlardan ücret talep edebilir.
Emzirme süresi iki yıldır. Bu şu anlama gelir ki anne emzirme için bir ücret alıyorsa ilk iki yıl için ücret isteyebilir; ondan sonrası için ücret isteyemez. Süt yoluyla kurulan hısımlık da çocuğun ilk iki yaş içinde süt emmesi durumunda meydana gelir. (bkz.: http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliyayin/yweboku.asp?sayfa=17&yid=36)

Ve son olarak benim gibi, insanların da bir memeli hayvan türü olduğunu, içgüdüleri bulunduğunu düşünen bilim adamlarının yaptıkları bir çalışmayı yayımlamak istiyorum. Ki bazı anneler iş yerlerinde sağdıkları sütü buzdolabında sakladıkları için patronlarından uyarı aldıklarını, çünkü iş arkadaşlarının sütten tiksindiklerini söylediklerimi okumuştum. İneğin sütünden tiksinmeyen insanların, insan sütünü tiksindirici bulmaları ironik gelmişti bana bir hayli. Herhalde kendilerini hayvan olarak görmek, kadınların memelerinden süt çıktığını düşünmek kendilerine çağ dışı filan geliyor olsa gerek... İnsanın doğadan kopuşu ile birlikte, insanlar kendi hayvansı yönlerini yadsımaya başladılar sanıyorum (Kaynak: http://www.llli.org/ba/aug94.html, Çeviri: http://www.lllturkiye.org/Bilgiler/Sutten_kesme_zamani.html):


Amerika’da kadınlara çocuklarını ne zaman sütten kesmeleri konusunda çelişkili tavsiyeler verilmektedir. WHO ve Unicef göre annelerin en az 2 yıl emzirmelerini tavsiye ederken, Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) 1 yıl emzirmelerini önerir. Birçok doktor 6 ay emzirmenin “fazla uzun” bir süre olduğunu savunur. Bazı sağlıkçılar ise kadınların çocuklarını neyin onları bir yıldan daha uzun bir süre emzirmelerini ittiğini sorgulamaktadır. Bundan dolayı da bazı kadınlar çocuklarını hala emzirdiklerini sağlıkçı ve ailelerinden saklama ihtiyacını duyabilmektedirler. Yapılan antropolojik araştırmalara göre, bir çok Batılı olmayan kültürlerde çocuklar 3-4 yaşına kadar emzirilir. Bu kültürlerin uygulaması mı alışılmadık yoksa bizimki mi? Kültürel inançlar tarafından değiştirilmemiş olsaydı, modern insanın sütten kesme yaşını belirlemek için diğer hayvanların ne yaptıklarına bakabilir miyiz?

Tüm memeliler gibi insan da bebeğini besleyebilmek için süt bezlerine sahiptir. Memeliler sınıfı içinde Primat (goril, orangutan, şempanze, gibon...) üyesi olan insanlar, yine primat yavrularının mümkün olan en iyi sağkalım oranını sağlamak için, doğal seleksiyonda 65 milyon yıldır şekillenen emzirme yolunu takip etmektedir. Bu yolun da genetik temelli olduğu kabul edilse de yaşam/tarih değişkenleri de insan olmayan primatlar üzerinde süt yaşı ile ilişki göstermiştir. Bu yönüyle incelendiğinde acaba insanoğlu için sütten kesmenin “doğal" yaşı hakkında ne gibi önermeler doğabilir?

Doğum Ağırlığının 3 veya 4 Katına ulaşınca sütten kesme
Emzirme literatüründe yaygın olarak görülen memelilerin yavrularını doğum ağırlıklarının üç veya dört katına varana kadar emzirmesidir (Lawrence, 1989). Bu kural özellikle küçük vücutlu memeliler için geçerlidir, büyükler için değil.  Primatları dâhil, büyük memeliler için yapılan son araştırmalara göre, anneler doğumdan sonraki ağırlıklarının üç katından daha çok dört katına çıkmasından birkaç ay sonra yavrularını sütten kestikleri olarak gözlenmiştir ( Lee, Majluf ve Gordon 1991). Peki, Amerikalı çocuklar doğum ağırlıklarından ne kadar zaman sonra dört katı ağırlığına ulaşıyorlar? Bu süre erkekler için yaş ortalaması 27 ay iken, kızlar için bu süre 30 aydır.

Yetişkin Ağırlığının 1/3’ine ulaşınca sütten kesme.
Başka çalışmalar ise primatların (tıpkı diğer memeliler gibi) yavrularını yetişkin kilosunun üçte birine ulaşana kadar emzirdiklerini ortaya koyar (Charnov ve Berrigan 1993). Yetişkin bir insanin farklı vücut ağırlığına sahip olduğu da göz önüne alınırsa, insanoğlu için bu kıyaslamada emzirme süresi 4 ile 7 yıl arasında değişiklik gösterecektir. Ayrıca erkekler kızlara oranla daha uzun süre emzirildiği gibi, bu süre geniş gövdeli gruplarda küçük gövdelilere oranla da daha fazla olacaktır.

Yetişkin Vücut Ağırlığına Göre sütten kesme.
Harvey ve Clutton-Brock (1985) yetişkin dişi vücut ağırlığına bağlı olarak sütten kesme yaşının hesaplanabilmesi için bir çalışma yayımlamışlardır. Primatların yaşam/tarih değişkenleri de göz önüne alınarak yapılan çalışmaya göre, yetişkin kadın vücut ağırlığına bağlı olarak, insanlar için sütten kesme yaşı 2,8 ile 3,7 arasındadır.

Gebelik Süresine Göre sütten kesme
Genel olarak memeliler arasında sütten kesme yaşının gebelik süresine denk geldiği literatürde yer almaktadır (Lawrence, 1989). Bu değerlendirmeye göre, insanoğlunda sütten kesme süresi için sadece dokuz ay geçmesi beklenebilir. Tabi bu bire bir ilişkide, erişkin yaşa gelmiş hayvanın ağırlığı da etkili olduğu bir gerçektir. Birçok küçük gövdeli primat için, emzirme süresinin gebelik süresinden daha kısa olduğu, büyük gövdeli primat türleri arasında da emzirme süresi gebeliğin ortalama süresini çok aştığı gözlemlenmiştir. İnsanoğlunun en yakın akrabası olarak kabul edilen şempanze ve goriller göz önüne alınırsa, emzirme süresi gebelik süresinin 6 katından fazladır. İnsanlar en iri primatlar arasında yer alır ve şempanze ve gorillerle %98’den fazla aynı genetik materyale sahiptir. Bu karşılaştırmalara dayanarak, insanoğlu için sütten kesmenin tahmini doğal yaşı en az 4,5 yıl (6 gebelik süresi) olarak gösterilmektedir.

Diş çıkarmaya göre sütten kesme.
Smith (1991)’in araştırmasına göre birçok primat, yavrularının ilk kalıcı azı dişleri çıkana kadar emzirmektedir. İlk kalıcı azı dişinin çıkması modern insanlarda 5,5 — 6 yaş civarında gerçekleşir. İnsanoğlunun yetişkin bağışıklık yeterliliğinin oluşma süresi — aynı zamanda bizim evrimsel geçmişimiz boyunca, anne sütü ile sağlanan etkin dokunulmazlık ile korunması — 6 yaşa kadar geçerli olduğunun altını çizmek gerekir (Fredrickson).

İnsanoğlunun evrimsel geçmişi öyle bir organizma yaratmıştır ki emzirme hem fiziksel, hem bilişsel, hem de duygusal gelişime katkı sağlamaktadır. İnsan primat verileri insanın en az 2.5 yıl en fazla 7 yıl anne sütü ile beslenmek için tasarlanmış olduğunu belirtmektedir. Doğal seleksiyon, güçlü ve genetik olarak kodlanmış bebekleri şanslı kılmış olsa da emzirme ile bu süreç daha da kalıcılık kazanmıştır. Günümüzde, birçok toplumda, 3-4 yaşını geçmiş çocukların besin ihtiyaçlarını karşılamak yetişkin gıdalarının onlara göre hazırlanmasıyla mümkündür. Modern toplumlar antibiyotikler, aşılar ve gelişmiş sağlık önlemleri ile anne sütünün bağışıklık için bazı (hepsi değil) yararlarını karşılayabilmektedir. Fakat çocukların fiziksel, bilişsel ve duygusal ihtiyaçları devam etmektedir. Amerika’da bir bebeği çok uzun süre emzirmek sıra dışı olsa bile, insan için sütten kesme yaşının 3 ila 7 yaş arasında mantıklı ve uygun olabileceği konusunda sağlıkçıların, ailelerin ve halkın dikkati çekilmelidir.

Kaynak: 
· Charnov, E. L. and D. Berrigan. Why do female primates have such long lifespans and so few babies? or Life in the slow lane. Evol Anthropol 1993; 1:191-94.
· Fredrickson, D. University of Kansas, personal communication.
· Harvey, P. H. and T. H. Clutton-Brock. Life history variation in primates. Evolution 1985; 39:559-81.
· Lawrence, R. A. Breastfeeding: A Guide for the Medical Profession, 3rd edition. St. Louis: Mosby, 1989.
· Lee, P C., P. Majluf, and I. J. Gordon. Growth, weaning and maternal investment from a comparative perspective. J Zool Lond 1991; 225:99-114
· Smith, B. H. Age of weaning approximates age of emergence of the first permanent molar in nonhuman primates, abstracted. Phys Anthropol Suppl 1991; 12:163-64.


19 Aralık 2012 Çarşamba

Buzdolabı Nasıl Kullanılmalı?


İstanbul'da yaşarken sebze ve meyvelerimizi eve haftalık olarak sipariş veriyorduk. Marketten almam gerekenleri de Migros'tan eve sipariş ediyordum. Migros çalışanları kapıya kadar getirdiklerinden, olabildiğince az sipariş verebilmek için, olabildiğince fazla miktarda ürün sipariş ediyordum. Bu durumda da buzdolabım tıka basa dolu oluyordu. 

Sonra küçük bir sahil kasabasına taşındık. En uzak yer 15 dakika yürüme mesafesinde. Haftada bir pazarımız var. Ama pazarda bulunan her ürün, aynı tazelikte manavda da bulunuyor. Bu nedenle pazardan sadece çevre köylülerin getirdikleri, bahçe ürünlerini alıyorum. Onun haricindeki alış verişi günlük olarak manavdan yapıyorum. Markete çok çok nadiren, özel bir ürün aradığım zaman uğruyorum. Bu nedenlerle artık buzdolabım tam da istediğim gibi, içinde sadece serin saklanması gerekli olan malzemeler var. 

Burada görülmeyen üst rafta kahvaltılık malzemeler duruyor. Burada ise ağzı açılmış konservelerim: Biber salçam ve domates konservem. O hafta bitecek olan tereyağım. Eşime ait konservelik sos (aslında evde yapımı çok kolay) ve yeşil zeytinler. Alt rafta Vonalı Celal'den aldığımız turşularımız, bir tane kesik limon ve eşimin yapay yoğurt krizi tuttuğunda aldığımız yoğurt var.

Kışın tüketmek istediğim yazlık sebzeleri konserve olarak saklamayı tercih ediyorum. Konserveleri de buzdolabında tutmak gerekmiyor. Ayrıca örneğin zeytinyağlıları da konserveleyerek saklayabiliyorum. Mesela zeytinyağlı taze fasulyeyi fazla miktarda yapmışsam, sıcakken kavanozlara doldurup, kavanozları ters çevirmek suretiyle konserveliyorum. Fazla uzun bekletmeden 1-2 hafta içinde de tüketiyorum. En uzun 3 ay kadar beklettim sanırım, tadı hala güzeldi ama içinde bakteri filan üremiş midir, bilemiyorum. Ama tahminen, zeytinyağlı yemekler uzun dayanıyor diyerek 1 hafta buzdolabında zeytinyağlı beklettiğimizde de yemek bakteri üretiyordur muhakkak.

Bir alt rafta hala Vonalı Celal'den gelen turşularımız (onlar da bitince dolap tamamen boş kalacak sanırım), köyden hediye gelen alıç ve kuşburnu marmelatları var. Ayrıca az miktarda ev yapımı tarhana ve Karadeniz'den gelen mısır unumuz da var.

Ayrıca artık elektriklerimiz sık sık kesiliyor. Bu nedenle derin dondurucuda da hiçbir şey saklamıyorum. Zira uzun süreli kesintilerde malzemelerin eriyip, yeniden donması mümkün. Bunu da bilemeyeceğimden, hiçbir şey saklamamak daha uygun geliyor. Zaten kasabımız çok yakın. Donmuş eti çözdüreceğime, kasaba kadar gidip et almak daha kolayıma geliyor. Ayrıca zaten saklayacağım her şeyi kurutarak ya da konserveleyerek saklıyorum. Bu nedenle derin dondurucuyu kullanmaya da gerek olmuyor. Her sebzeyi mevsiminde yemeyi severim. Eskiden insanlar bahçelerinde, tarlalarında ürettiklerini yazın tüketemediklerinden, bu üretim fazlalıklarını kış için de saklamaları gerekiyormuş. Ben üretici olmadığımdan kış için onu bunu saklamak bana anlamsız geliyor. Ama bazı sebzeler var ki ya kışın da yemek istediğimden (misal domates) ya da kurusunun tadını daha fazla sevdiğimden (kuru dolmalıklar), bu sebzeleri konserveliyor ya da kurutuyorum. Bazıları ise hediye geliyor ya da satın alıyorum. Mesela kak (kurutulmuş elma) ya da kurutulmuş bezelye.

Derin dondurucumun kapağı :)

Bu da içi: Düşme durumlarında ve dışarı yemek götürürken kullanmak üzere soğutucu pedler, kızımın banyosunu renklendirmek için yaptığım renkli buz, bayatlamış ekmeklerden yaptığım galeta unu ve dondurma makinesi içi.


Ayrıca artık günlük yemek pişiriyorum. Hem öğlen hem de akşam evde yemek yeniliyor (eşim öğlen yemeğine eve geliyor). Bu durumda da pişirdiğim yemekler hemen tüketilebiliyor. Şu aralar dolabımın en tıka basa görüntüsü şöyle:


Bu fotoğraf pazarımızın olduğu Cuma günü çekildi. Ayrıca en olmayacak şekilde 3 çeşit yemeğin hepsi de artmış. Genellikle en azından birisi biter, ama o gün 3 çeşit yemek de dolaptaydı. Ayrıca kefiri de hemen yapar tüketiriz ama nedense o gün kefir de dolaptaymış. Ayrıca çiğ süt kullanıyoruz. Pazartesi ve Cuma günleri geliyor sütçü. Cuma günleri bazen sütlaç yapıyorum. O gün de sütlaç günüymüş :)

En üst rafta pazardan yeni alınmış haftalık peynirlerimiz var. En az üç tür: Beyaz, taze kaşar ve çeçil peynirleri. Ayrıca az miktarda gerçek tulumdan keçi, eski kaşar vs. Artık 1 haftada yiyemeyeceğimiz miktarda peynir ALAMIYORUZ, çünkü bozuluyorlar. Tuzlu beyaz peynirin bile bir haftada bozulduğunu görünce artık paketli peynir alamaz oldum. Arka tarafta da Rusya'dan aldığımız mnik balık konserveleri var. Sağ taraftaki raf eşime ait: Kayseri'den özel olarak getirttiği sucuk ve pastırmalar var içinde.


Üst rafta günlük kahvaltılıklarımız var. Alt rafta turşularımız, kapaklı güveçte yoğurdumuz, sağ taraftaki küçük güveçlerde ise sütlacımız var

Bu rafta sol tarafta artan kefirmiz ve minik tavalarda, çorba, ara yemek ve bulgur pilavından arda kalanlar görülüyor. Bunları nasıl ısıttığımı da yazmıştım: Buharda Isıtma. Resimde görünmemekle birlikte sağdaki turşunun arkasındaki ağzı açık bir plastik kapta karbonat duruyor. Karbonat buzdolabının içindeki kokuyu emiyor. Ayrıca dolapta fazla malzeme olmadığından, çıkan kabın altını silmek, temizlemek için yeterli geliyor. Eskiden ayda bir kere dolabın raflarını boşaltır, yıkardım. Artık gerek kalmıyor, en son ne zaman yıkadığımı hatırlamıyorum bile. Ayrıca eğer dolapta karbonat yoksa, ağzı açık süt ve süt ürünü bekletemezsiniz. Zira süt de bütün kokuyu emer, kendi içine çeker, sütü içerken tüm diğer yemek kokularını da duyarsınız. Oysa karbonat dolaptayken marine ettiğiniz et ürünlerini bile ağzı açık şekilde bekletebilirsiniz, kesinlikle dolap kokmaz ya da başka bir yemeğe etin kokusu sinmez.

En alt iki raf sebze ve meyvelere ait. O gün pazardan aldıklarım, muhtemelen hafta başında tükenmiş olacaklar. Üst rafta bez poşette marul var. Kızım yapraklarını kıtır kıtır yemeye bayılıyor. Yanında çintar mantarı, onun yanında da ıspanak duruyor. İkisi de topraklı olduklarından bez poşetlere koymamışım. Ama o gün itibariyle poşetten çıkıp yıkandılar, paklandılar :) Alt sol rafta bez poşette minik bahçe havuçları ve turpları var. Üstündeki kapta da kırmızı lahana duruyor. Havuçları kızım kıtır kıtır yiyor (boğaza kaçıp çocukları boğarmış diye çocuklarına havuç yedirmeyenler var). Ayrıca havuç ve turp salatası bazen kızıma akşam öğünü oluyor (içine biraz da yeşil zeytin koyuyorum turşu niyetine). Kırmızı lahanayı da kızım kıtır kıtır yiyor. Ama ayrıca tuzlu ve limonlu bekletip, turşu gibi salataya eklediğimde de severek yiyor. Eşim domatessiz yapamadığı için hala domatesimiz var. Akdeniz'de hava hala sıcak olduğundan, pazara gelen köylülerden hala bahçe domatesi bulabiliyoruz. Ayrıca bahçemizdeki ağaçlardan koparılmış limonumuz da var. Sağdaki kapta ise meyveler duruyor. Elma, mandalina ve nar bu mevsimin vazgeçilmez üçlüsü. Ayrıca Trabzon hurması ve armut da var. Meyve yemeyi çok sevdiğimizden bu meyveler de hızla tükenecek. Bir dahaki pazara kadar en az 2 defa daha manavdan meyve alacağım. Meyve ve sebze kaplarının altında normal bez mutfak havluları serili.


Artık buzdolabımız daha boş, daha az çalışıyor ve daha az elektrik harcıyor. Büyük şehirde yaşamamanın avantajlarından sadece biri :)

Not: Yazıyı tekrar okurken farkettim ki böyle pastırmalar, keçi tulumunda peynirler filan yazınca sanki çok pahalı besleniyormuşuz gibi olmuş. Söylemek isterim ki Akdeniz'e taşındıktan sonra bir ayda yaptığım gıda alışverişi, İstanbul'da gıda için bir haftada yaptığım harcamaya eşdeğer. Yani burada özel keçi tulumları filan pek pahalı değil. Ürünleri sıklıkla üretildikleri yerden temin etmek de ucuza kaliteli yiyecek bulmanın bir diğer yolu. Eğer sucuğu Kayseri'den, mısır ununu Karadeniz'den temin ederseniz ucuza gelmiş oluyor.

6 Aralık 2012 Perşembe

Temel trafik kuralları bebeğe nasıl öğretilir?



Kızıma öncelikle "yürüyen adam"ı öğrettim. Trafik ışıklarının önünde duruyoruz. Yürüyen adam kırmızı iken bekliyoruz, yürüyen adam yeşil olunca ise arabalar duruyor ve biz yürüyoruz.

Arabada da eğer ışıkları görüyorsa "açıl susam açıl" oynuyoruz. Çocuklar bir şeyleri değiştirebilmeye muktedir olma duygusunu seviyorlar. Bir arkadaşım oğlunun üfleyerek ışıkların rengini değiştirdiğini, diğeri ise "Şimdi yeşil" diye bağırdığını söylemişti.

Yaya geçidini de "zebra" olarak öğrettim. Kızım hayvanları çok seviyor. Zebra ve zürafaya da özel bir ilgisi var. "Karşıya zebradan geçeceğiz" dedim. "Ne, zebra mı?" diye şaşırdı. "Evet, bak siyah beyaz, tıpkı zebra gibi" dedim ve bir daha da zebra olmayan yerden karşıya geçmedi. Özel ilgisi olsaydı Beşiktaş'ın renklerinden de öğretmeyi deneyebilirdim.

Bir de yukarıdaki oyunu da tavsiye ederim. Kendi kendimize de çizebiliriz. Bir trafik ışığı çizimi. Işıkların yerlerini öğreniyor bu şekilde. Işıklar boyanabilir. Ama bu şekilde renkli kağıtlarla top yapıp üzerine yapıştırıldığında, hem görsel hafızaya hem de dokunsal hafızaya hitap ediyor. (Not: Çizim ve oyun fikri "Ya-Pa Etkinlik Dosyası" isimli kitaptan alınmıştır: http://www.okuloncesimarket.com/pro/2092/60/Ya-Pa-Etkinlik-Dosyasi)

Çocuklar aynı zamanda şiir ve şarkıyla da kolay öğrenebiliyorlar. İşitsel hafızaya yönelik olarak da şarkı söylüyoruz kızımla:

Kırmızı ışıkta DUR,
Sarı ışıkta BEKLE, 
Yeşil ışıkta GEÇ,
Geç hanım teyze :)

(Bu şarkıyı Celal Şahin, akordeonu ile söylerdi; hatırlar mısınız bilmem?)


3 Aralık 2012 Pazartesi

1 yaşından sonra bebeğin beslenme düzeni nasıl olmalı?


Kızımın ek gıdaya geçtikten sonraki beslenme düzenini şurada yazmıştım:

1 yaşına kadarki kahvaltı alışkanlıklarını da şu yazımda yazmıştım: 

1 yaşından sonra gün içindeki emme sıklığı çok azaldı Hatta 1 yaş civarında günde sadece bir kere ve 5 dakika kadar emiyordu. Bu nedenle de katı gıdaya çok daha fazla ağırlık ve önem vermeye başladım. 

1-2 yaş aralığındaki beslenme düzeni şöyleydi:

07.00
Kalkış ve beslenme (meme)

Uyanır uyanmaz emdiği için uyandıktan 1 saat kadar sonra kahvaltı ediyor.
08.00
Kahvaltı

Her öğün ortalama 1 saati bulabiliyor.
11.00
Ara öğün: Meyve ya da kuru yemiş


12.30
Öğlen yemeği: Etli, sebzeli, baklagilli yemek
Öğle uykusu
16.00
Ara öğün: Meyve ya da kuru yemiş


18.00
Akşam yemeği: Öğlen yemediği besin grubu her neyse onu tamamlamaya çalışıyorum. Biz ne yiyorsak, aynısından ikram ediyorum

Çoğu zaman akşam yemeği yemek istemiyordu. O zaman yoğurt/kefir ve/veya meyve, kuru yemiş-kuru meyve veriyordum.
19.30
Uyku öncesi: Anne sütü

8 aylıktan sonra akşam uykusuna yattıktan sonra hiçbir şekilde gece beslemedim.

Yani normal bir günde 1-2 yaş arasında topla 5 öğün yemek yiyordu. 

Ancak canı istemezse asla yemesi için zorlamadım.

Bir akşam bir kase kuru yemiş yiyip yatıyordu. Başka bir akşam tam 6 tane mandalina yiyip yatmıştı ki meyve asidi midesine zarar verir mi diye çok korkmuştum. Bazen de akşam yemeği olarak sadece yoğurt yiyor veya kefir içiyordu. Gelişiminde ya da sağlığında hiçbir sorun yaratmadı bu durum.

Tabii bu düzene birden bire değil zaman içerisinde yavaş yavaş geçti. 

2 yaşından sonra: 4 öğüne indi. Kahvaltıdan sonraki ara öğünü talep etmedi. Yani 3 ana, 1 ara öğün.

3 yaşından sonra: Ben kendi irademle 3 öğüne indirmeye çalışıyorum, yani 2 ana bir ara öğün. Geç kahvaltı ettirip (uyanır uyanmaz emiyor hala), ara öğün kadar hafif bir öğlen yemeği yediriyorum. 15.00-16.00 arasında bir ara öğün daha yapıyor. Akşam da 18.00-19.00 arasında akşam yemeğini yiyip, yatmadan önce de sadece meyve yiyor. Ben günde 2 ana öğünün bir yetişkin için yeterli olduğunu düşünüyorum. Kızımın beslenme alışkanlığını da buna uydurmaya çalışıyorum.

Prensip olarak acıkmadan yemek yenilmemesi taraftarıyım. Dolayısıyla kızıma da acıkmadan yemek vermedim. 2 saatte bir acıkacağını öngörerek yemek teklif ettim ama eğer kabul etmezse ısrarcı olmadım, yemek saatleri konusunda kuralcı da olmadım. Yemediği zaman, yarım saat bir saat sonra tekrar teklif ettim. Eğer aç olduğunu düşünüyorsam ve yine de yemiyorsa, yemeği beğenmediğini düşünerek başka bir şey teklif ettim. Pişen yemeği yemesi konusunda da ısrarcı olmadım. Zaten çocuklar bugün severek yedikleri bir şeyi yarın yemeyebiliyorlar, ya da hiç ağızlarına sürmedikleri bir şeyi birden bire yalana yalana yemeye başlayabiliyorlar. Yani kızım ne zaman, ne kadar ve ne yiyeceğine kendisi karar verdi. Hatta nerede ve nasıl yiyeceğine de kendisi karar verdi. Yemek masasında yemesi ya da çatal kaşıkla yemesi konusunda da ısrarcı olmadım. Orta sehpa üzerinde ya da kendi oyun masası üzerinde ya da yere serilmiş temiz bir bez üzerinde, oyun oynarken ya da kitap okurken, elleriyle yemesine de ses çıkarmadım. Zaten sık sık sokakta, parkta bahçede yemek yiyorduk. Piknik yapmaya bayılıyor. Ama sık sık lokantada ya da eşin dostun evinde yemek de yeriz. Belki de bu nedenle kızım yemek masasında oturup, çatal kaşıkla yemek yeme konusunda da hiçbir sıkıntı yaşamadı.

Öğlen yemeklerini kızıma özel, az porsiyonlarda ve olabildiğince fazla besin grubu içerecek şekilde pişiriyordum. Akşam yemeklerini ise bizimle birlikte, ona uygun şekilde tuzsuz salçasız hazırlanmış yemeklerimizden yiyordu. Şu anda (38 aylık) sanırım yemediği hiçbir tencere yemeği yok. Sulu yemekleri pilav ya da makarna ile karıştırıyorum, çorbasına da ekmek ekliyorum. Böylece kendi kendine yiyebiliyor. Kızıma 1 yaşına kadar ekmek vermedim. Yemeklerini pirinç, mercimek, erişte ya da irmik ekleyerek koyulaştırıyordum. 1 yaşından sonra da sadece salata suyuna banmak ya da çorbasına eklemek suretiyle ekmek verdim. Verdiğim ekmek de ya ev yapımıydı ya da güvendiğim özel fırınlardan alınmaydı ve biz de beyaz ekmek yemediğimizden, hep tam buğday ekmekleri yedi. Hala beyaz ekmek yemez. Tam buğday ekmeğini de eline alıp kemirmez çoğunlukla. Pilav ve makarna olarak da bulgur pilavı ve erişteyi tercih ettim. Dolayısıyla kızım hala bulgur ve erişte ile yapılan yemekleri çok seviyor. Beyaz pirinç veya makarna pişireceksem de içine nohut ve sebze eklemeye gayret ediyorum. Patatesi de sadece çorbasına katıyordum ve blendırdan geçiriyordum. Dolayısıyla patatesi tanımadı hiç. Şu anda patates kızartmasını ağzına sürmüyor. Kararımdan pişman değilim.


1 yaşından sonra kuru yemişi önüne koydum, kendisi yedi. Önceleri fındığı ikiye, cevizi dörde beşe bölüp önüne tane tane koyuyordum ki hem yuvarlak nesneler boğazına kaçmasın hem de önündeki her şeyi ağzına sokup da tıkanmasın. Yemeye alıştıkça önüne kaseyi koymaya başladım. 18 aylıkken hiç sorunsuz arabada, sokakta kuru yemiş yiyebiliyordu. Herhangi bir tıkanma sorunu yaşamadı. Dişleri yokken de damağıyla gayet rahat öğütüyordu. Aynı şekilde çiğ beslenmeyi sevdiğini fark ettiğimden havuç, salatalık, taze fasulye, lahana, yeşil salatanın sert kısımları, sivri biber, kırmızı kapya biber ve benzer besinleri de çiğ olarak veriyordum. Önceleri onları da küçük parçalar halinde ve ara öğünde verdim. Sonra ince uzun doğrayıp, derin bir bardağa koyup eline verdim. Kıtır kıtır kemiriyordu. 3 yaşından sonra tamamen bütün halinde ve bazen de ana öğün olarak yiyor bu tür çiğ besinleri. Evimizde bütün gün kıtır kıtır sesleri duyuluyor.


Şeker oranı yüksek olduğundan kızıma meyve suyu vermedim (reçel de vermedim, 1 yaşına kadar tatlı da vermedim). Halen daha kefirin ekşi tadını daha çok sever, meyve suyu içmez. İçecek olarak sadece anne sütü, bitki çayı ve kefir veriyordum. Şimdi 3 yaşında bir de soda içmeye başladı. Başka içecek kabul etmiyor. İçmek isterse şalgam suyu da içmesini isterim. Anne sütü aldığı için normal süt de içmek istemedi. Onun için de zorlamadım. Süt yerine kefir içmesini tercih ettim. Kızım şu anda 38 aylık. Halen anne sütü alıyor. İnek sütünü de sadece sabahları müslisini yerken bir bardak kadar içiyor. Kefir içmeye de devam ediyor. Kışları da hemen her akşam yemekten sonra hep birlikte bitki çayı içiyoruz. Bizimle birlikte çay içmek isterse itiraz etmedim, paşa çayı yaptım ona.  Ama sırf bizimle içmiş olmak için birkaç yudum içiyor, bitki çayını normal çaya tercih ediyor. Biz kahve içerken bize eşlik etmek istediğinde de sütün içine keçi boynuzu tozu koyup, bizim kahve fincanlarında kahve gibi pişiriyorum. Normal kahve fincanına koyuyorum. Bizimle birlikte kahve içiyor ve mutlu oluyor :) Henüz bizim kahvemizin tadına bakmak istemedi.

Bir yaşından sonra salondaki zigonun üstünde, kızımın erişebildiği bir yerde sürekli meyve, kuru yemiş ve su bulundurdum. İstediği zaman atıştırmasına da karışmadım. Su içmesini ise sık sık hatırlattım. Çünkü küçük çocuklar oyuna dalıp yemeyi içmeyi unutuyorlar. Yemekleri saatinde yedirmek çözüm oluyor ama ne zaman susadıklarını bizler de bilemiyoruz. Çocuk susayınca rahatsızlık hissediyor. Bu rahatsızlığı adlandıramıyor ve asabiyet yaratıyor. Sık sık su teklif etmek bu türlü gerginliği önlüyor. Ayrıca yemekten önce su vermeyin, şişirir de derler ama ben kızımda tam tersini gözlemledim. Susuzken yemek yiyemiyor. Kendimde de dikkat ettim, ben de yiyemiyorum. O nedenle yemekten önce de, yemek sırasında da su içmesine hiç karışmadım ve masada hep su bulundurdum. Hemen her yemekten önce lıkır lıkır suyunu içer, sonra da gayet güzel yemeğini yer.

1 yaşından sonra her şeyi yedirdim. Alerjen olabilir denilen inek sütü, bal, çekirdeği içinde olan meyveler (kivi, çilek, domates, çekirdekli üzüm vs). Nar da yedirdim. Soyup önüne koyuyordum ama parmaklarıyla, ama kaşıkla yemeye bayılıyordu. 3 yaşında, artık ayıklamaya da başladı. Haşlanmış mısır da yediriyordum. Kırılmayacak derince bir kaba haşlanmış mısır taneleri koyup ara öğünlerde eline veriyordum. Şu anda da haşlanmış mısıra bayılıyor (an itibariyle Türkiye'de GDO'lu ürün yetiştirmek yasak ama ithalatı serbest. Dolayısıyla eğer yerli üretim mısır buluyorsanız, GDO'suz olduğundan emin olabilirsiniz). Ayrıca yağsız ve tuzsuz patlamış mısır da veriyorum. Bazen patlamış mısırla ana öğün bile yapabiliyor.


2 yaşından sonra normal kahvaltı ediyordu ama 3 yaşından sonra kahvaltıda müsli vermeye başladım hafta içleri: Yulaf, kuru üzüm, ceviz, ay çekirdeği, avokado vs koyuyorum. Bazen inek, bazen badem sütü ile kendisi yiyor çoğu zaman.


1 yaşına kadar kas gelişimi hızlı olduğundan, kas oluşumu için proteine ihtiyaç duyuyordu. 1 yaşından sonra et tüketimi yavaş yavaş azaldı ve 2 yaşından sonra büyümesi iyice yavaşladığından, kas oluşturmak yerine, oluşmuş kaslarını kullanmak ister oldu. Enerji ihtiyacını karşılamak için de karbonhidrata ihtiyacı var. Yeterli miktarda karbonhidrat vermezsem, şekerli yiyecek talep ediyor. O nedenle 3 yaşından sonra her gün bir öğününü karbonhidrat ağırlıklı pişiriyorum. Yani makarna, pilav yemesine takılmıyorum. Cevizli erişte, nohutlu meyhane pilavı denilen türde bulgur pilavı ve kuskus en sevdiklerinden. Ama normal pirinç pilavı ve makarna istediğinde de red etmiyorum. Şekerli yiyecek yemesindense sebzeli pilav ya da makarna yemesini tercih ediyorum.

Yemediği şeyleri de kafama takmıyorum: Sadece 1-2 peynir türünden çok az miktarda yiyor; yumurta sarısı yemiyor; patates, börek, gözleme yemiyor; süt sadece 1 bardak içiyor vs vs. Yemediklerinden ziyade yediklerine yoğunlaşmayı tercih ediyorum.

NOT: Hatırlatmak isterim ki beslenme uzmanı ya da çocuk doktoru değilim. Sadece tek bir çocuğum var. Buraya yazdıklarım tamamen 38 aylık, gelişimi her zaman üst sınırda gitmiş ve henüz hiç ilaç kullanmamış sağlıklı (çok şükür) tek bir çocuk annesi olarak tecrübelerimdir.