Kızım 7 aylıkken ilk kez babaannesi ile dedesinin mezarını ziyaret ediyor. |
Öncelikle belirtmek isterim ki burada yazdıklarım tavsiye niteliğinde değildir, hatta bir kısmı sosyal- bilimsel önerilere aykırıdır, sadece kendi tecrübelerimi içermektedir:
Evlendikten sonra eşimin ailesi ile 3-4 sene haftanın 4-5 gününü beraber geçirdik. Sağlıklı insanlardı, hayatımızdan memnunduk. Sonra bir gün ölüm haberleri geldi, ikisi de vefat etmişlerdi. Kayınvalidemin morgda yıkanmasına yardımcı oldum ve gömülürken de yanındaydım. Kızım aşağı yukarı bir sene sonra doğdu.
Dolayısıyla kızım doğduğundan beri ölüm hayatımızın içerisinde oldu. 2 yaşından küçük çocukların ölümle ilgili herhangi bir fikirleri yokmuş ve ölüm kavramını anlamazlarmış. Babaanne ve dedesini bilerek büyüsün istedik. Evimizdeki fotoğraflarını kaldırmadık, sorduğu soruları yanıtsız bırakmadık. Sık sık yaptığımız mezarlık ziyaretlerine kızımızı da 7. ayından itibaren götürdük. Kızım bizi mezarın başında dua ederken, ağlarken, kalabalık olarak ailecek sohbet edip gülüşürken, babaanne ve dede hakkında anılar anlatırken, mezarlığı ellerimizle temizleyip, sulayıp çiçeklendirirken gördü, izledi... Mezarlığı hep çok sevdi. Mezarlık yeşildi, ağaçlık ve çiçeklikti, orada kaplumbağalar vardı. Mezarlık ziyaretinden sonra Tıbbi Bitkiler Bahçesi'ne, müzeye, çocuk parkına, organik pazara gidiyorduk ya da ailecek gitmişsek, haftasonunu ailecek gezip, yiyip, sohbet ederek geçiriyorduk. Mezarlık ziyaretlerini mutlu birer anı olarak hatırlayacağını ümit ediyorum.
3 yaşından itibaren çocuklar ölüm kavramını yavaş yavaş anlamaya başlarlarmış ama tam olarak anlayamazlarmış. Bu nedenle ölümden, ölmekten bahsederken duygusuz konuşurlarmış. "Ben öldüm" diye yere yatıp, kıkırdayabilirlermiş. Kızım da ölümü anlamıyordu. Bunu soru sormamasından anlıyordum. "Babaanneye gidiyoruz" dediğimizde sevinerek geliyordu. Babaannesinin resimlerini görüyordu ama hiç "Babaannem nerede? Toprağın altında mı? Neden bizimle konuşmuyor?" gibi sorular sormadığı gibi durumu olduğu gibi kabullenmişti, ne zaman bir mezarlık görsek "Anne bak, babaannemin yerinden" diyordu neşeyle.
Öleceğini bilen tek canlı insandır ve insan ölümü kabullenmez. Bu yüzden cenaze merasimi yapan tek canlı da insandır. Kızımın eninde sonunda ölümle ilgili sorular soracağını biliyordum ama henüz soyut düşünceleri anlayabilecek yaşta değildi, daha somut korkuları vardı. Mesela akşam vakti sokağa çıktığımızda kucağıma gelmek istiyordu "Ayaklarımı tırtıllar yiyecek diye korkuyorum" diyordu. Benim de inancım şu ki: Bir çocuk bir konuda soru sormuyorsa, henüz o konuyu öğrenmeye hazır değil demektir. Dolayısıyla kızım soru sormadan ona açıklama yapmam. Kızımın öğreneceği her şeyi öncelikle kendisinin akıl edip, kendisinin soru sorarak öğrenme sürecini yönlendirmesi en büyük dileğim olduğundan kızıma sormadığı soruların cevaplarını barındıran kitap okumuyorum ya da çizgi film izlettirmiyorum. Kabaca eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek istemiyorum. Kızımın yanında televizyon izlemiyorum, eve gazete sokmuyorum, anlayamayacağı kadar ağır haberleri onun yanında konuşmuyorum.
7 yaşından küçük çocuklar soyut düşünemezlermiş. Mesela birisi öldü ama kalbimizde yaşıyor, derseniz, koca adam nasıl sığdı kalbin içine diye düşünürmüş. Veya öldü ama yukarıdan biri seyrediyor dersek, bizi bıraktı gitti ve seyrediyor diyerek terk edildiğini düşünerek sinirlenebilirmiş. Ya da uzun bir yolculuğa çıktı dersek, ölen kişinin kendisini bırakıp gittiğini düşünüp, ölen kişiye kızgınlık besleyebilirlermiş. Bu nedenle çocuklara ölüm kavramını anlatırken çok dikkatli olmak lazım. Bir de kızıma Kırmızı Başlıklı Kız ya da Mavi Sakal gibi masalları anlatırken, Kurt'un karnına taş doldurmuşlar ve o da su içerken nehre düşmüş ya da karısının erkek kardeşleri Mavi Sakal'ı parça pinçik etmişler vs diyorum. Ama özellikle "Kurt ölmüş" ya da "Mavi Sakal'ı öldürmüşler" demiyorum ki ölmenin bir tür "ceza" olduğunu düşünmesin. Aklı erdiği zaman Şeb-i Aruz törenlerine götürüp, ölüm gününün evlilik günü kadar mutlu bir gün olduğunu anlatmayı tercih ederim.
6 ila 9 yaş arasındaki çocuklar, ölümün geri dönüşü olmadığını anlarlarmış, ancak kendisinin ve sevdiklerinin ölmeyeceklerine inanmaz, ölümün genellikle hastalara ve yaşlılara özgü bir durum olduğunu düşünürlermiş. Kızım da 4 yaş civarında ölen kişilerin hasta veya yaşlı olup olmadıklarını sorgulamaya başladı. Bu da tehlikeli bir durummuş. Çünkü çocuk ölmemek için yaşlanmamak gerektiği, yaşlanmamak için büyümemek gerektiği şeklinde akıl yürütüp, büyümemek için de uyumayı veya yemek yemeyi reddedebiliyormuş (Bir örnek için bkz: http://alpiharikalardiyarinda.blogspot.com.tr/2010/02/cocugunuza-yasam-dongusunu-anlatirken.html). Ya da ölümü uykuya benzetip uyumayı reddedebiliyorlarmış. Bu tür yanlış akıl yürütmelerin önüne geçebilmek için hastalık ve yaşlılık ile ilgili sorularını ayrıntılı şekilde cevapladım. Rahmetli anneannem ile büyükbabamın fotoğrafları durur evimizde, o fotoğrafı aldım elime ve kızıma "Bak" dedim, "Büyükbabayı biliyorsun. Yanındaki kadın da benim anneannem. Anneanne, büyükbabadan gençti ama öldü. Büyükbaba yaşlı ama hala yaşıyor, biliyorsun" dedim. "Peki o zaman anneanne neden öldü?" diye sordu kızım. Hastalandı, demek istemedim. "Zamanı gelmişti çünkü" dedim, "Zamanı gelen herkes ölür, zamanı gelmeyenler ise hasta veya yaşlı da olsalar ölmezler, herkesin ölmek için bir zamanı vardır" dedim. Gerçekten de inancım bu yönde, ecele inanırım. Kızım da sesimdeki kendinden emin tavrı hissetti sanırım, bir daha hastalık ve yaşlılık lafı etmedi. Ecel kavramından başka hiçbir teolojik açıklama yapmadım. Çünkü en son isteyeceğim şey, henüz soyut düşünemeyen kızımın Allah'ı veya Cennet'i kafasında bir kişi (özellikle de bir erkek) ve bir mekan figürü ile bağdaştırmasıdır. Kendi algısı geliştikçe, daha felsefik sorularla geleceğine eminim ve inanç sistemime ilişkin diğer açıklamaları, kızımın devam eden sorularında vermeyi planlıyorum.
Kızım bir süre sonra "Sen ne zaman öleceksin? Benim ölüm zamanım ne zaman gelecek?" gibi sorular sormaya başladı. Ölümden korkmaya başladı. Sık sık ölüm hakkında konuşmak istiyordu, ben de sık sık aynı soruya aynı cevapları veriyordum. "Ne zaman öleceğimi bilmiyorum. Senin büyüdüğünü, bir bebeğin olduğunu görmek istiyorum. Ölmek istediğim zaman öleceğim", dedim. Benim uzun yıllar ölmeyeceğime emin oldu ama kendisinin ölüm zamanı konusunda tatmin olmadı. İşte o noktada doğru yaptığımdan asla emin olamayacağım bir şey yaptım ve kızıma: "Eğer ölmek istemiyorsan bunu kalbine söyleyebilirsin, kalbin seni duyar ve ölmezsin" dedim. O da son bir senedir ara ara, gece uyumadan önce ya da yokuş çıkıp da kalbi çarpmaya başladığında "Ölmek istemiyorum" diye fısıldıyor kendi kendine. Doğru mu yaptım bilemiyorum ama bu sözler kızımı rahatlattı, sanırım kontrolün kendisine olduğunu hissetti, artık ölümden bahsetmiyor, herhangi bir korku emaresi de göstermiyor. Ancak hala eğer ölürse kendisine kimin bakacağını merak ediyor sanırım. Bana "Arkadaşımın annesi, babası olmasa ona kim bakar?" diye sordu. "Anneannesi, babaannesi bakar anneciğim" dedim. "Onlar da olmasa?" dedi. "Teyzesi, halası bakar" dedim. "Ama ya hiç kimse yoksa?" dedi. "Hiç kimse olmasa, sana kim bakar anneciğim?" diye karşı atak yaptım. "Ben kendime bakabilirim" dedi. Ben de "Arkadaşın da kendisine bakabilir anneciğim, yine de yanında muhakkak birileri olur yalnız kalmaması için" dedim. Sanırım bu cevaptan da tatmin oldu ki bir daha sormadı.
Bu arada kızım 4 yaş civarındayken hamileliğim düşükle sonuçlandı. Hamileliği öğrendiğimde duyduğum mutluluğu da, hamileliğim süresince yaşadığım sıkıntıları da kızımla paylaşmıştım. Düşük yaptığımı da ve bu nedenle üzgün olduğumu da kızımla paylaştım. "Bebek gelmek istemedi anneciğim. Başka bir bebek gelecek onun yerine. Yeni gelecek olan bebeği beklememiz lazım" dedim ve ikinci kere hamile kaldığımda da mutluluğumu ilk olarak kızımla paylaştım. Bu süreç içinde de olumsuz herhangi bir tepki vermedi. Mutluluğu yaşarken olduğu gibi, zor dönemlerden geçerken ve yasımı tutarken de kızıma rol model olmam gerektiğini düşündüm ve yaşadığım hiçbir şeyi gizlemedim kızımdan. Abartılı bir durum olsaydı gizlemem gerekebilirdi belki ama kendimi ruhsal olarak sağlıklı hissettiğimden ve duygularımı da abartısız yaşadığımı düşündüğümden saklama gereği hissetmedim.
10 yaşından sonra ise çocuklar artık ölüm kavramını daha net bir şekilde algılamaya başlıyorlarmış. Soyut düşünme becerisi 11-12 yaşlarında oturuyormuş. Bu yaşlarda artık ölümün yaşamın sonu olduğunu, herkesin bir gün öleceğini ve ölümden geri dönüşün olmadığını anlayabiliyorlarmış. Kızımın bunların ne kadarını algıladığını henüz tam bilemiyorum. Ama ölümden korkmasını istemiyorum. Bu nedenle konuşmak istediği sürece ölüm hakkında konuşuyorum, konuşurken kaçamak cevaplar vermemeye, gözlerimi kaçırmamaya ve kendimden emin konuşmaya çalışıyorum. Sorduğu kadarına, anlayabileceği şekilde cevap veriyorum; fazladan bilgi vermemeye çalışıyorum.
Şimdilik, 4,5 yaşında, uzun süren ya da en azından beni bayağı terlettiği için uzun sürdüğünü düşündüğüm "ölüm" temalı konuşmalarımız sonlandı. Bakalım bir sonraki felsefik soru ne zaman patlak verecek...
güzel paylaşım olmuş tesekkürler
YanıtlaSilBen teşekkür ederim.
SilBir tanıdığım babasının mezarını ziyarete giderken 5 yaşındaki kızını da götürmüş. Babasının toprağın altında olduğunu söylemiş. Çocuk istekle mezara gitmiş. Dönüşte ağlayarak "dedem kapısını açıp bizi içeri evine almadı" demiş. Meğer dinlediği masallardan. seyrettiği çizgi filmlerden yerin altında bir ev var ve dedesi orada yaşıyor sanıyormuş.
YanıtlaSilBilgiler için teşekkürler.
Ben başından itibaren kızımı sürekli götürdüğüm için henüz hayalgücü harekete geçmeden mezarı öğrenmiş oldu. Ama işte böyle hayal gücü devreye girince o minik akıllardan neler geçiyor, bizim bilebilmemiz imkansız.
Silblogunuzu ve yazım stilinizi çok beğendim izleyiciler gadgetinin yeniden yapılandırırsanız takip etnek isterim. şu an takip et butonu görünmüyor.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Silblogspot, uzantısını com.tr olarak değiştirince kısa süreli bir sorun oldu sanırım. Gördüğüm kadarıyla şu anda "takip et" düğmesi çalışıyor. Bir daha deneyip, olmazsa tekrar haber edebilir misiniz size zahmet?
Tekrar teşekkür ederim.
ah maalesef ben hala göremiyorum
SilBahar Hanım, blogspot.com.tr olarak değiştirilen uzantımı blogspot.com'a geri çevirdim. Umarım şimdi sorun hallolmuştur. Çok da yordum sizi ama...
SilGene çok güzel ve açıklayıcı bir yazı olmuş Çokbilmiş. Bizde de ara ara böyle sorular geliyor. Geçende yazmıştım bu konuda bir kitap okuduğumuzu. http://yagizlahayat.wordpress.com/2014/02/13/benim-butun-ordeklerim/ Bizde yaşanmış yakın bir örnek olunca, sanırım bana birşey olursa korkusuyla erken davrandım. Ama aklında sorular oluşan bir çocuk için iyi bir seçim.
YanıtlaSilBen o hikayeyi beğenmedim desem? Hayvanların bu şekilde konuşturulduğu hikayelerden hoşlanmıyorum ve olabildiğince uzak duruyorum. Kırmızı Başlıklı Kız da mesela Kurt konuşur ama aslında oradaki Kurt, kötü niyetli bir erkeği temsil etmektedir, çocuğun bilinçaltına bir seslenme vardır. Bu tür hikayelerde ise insan figürü hiç yok, hayvanlar ise insanlar gibi yaşıyorlar. Ben kızıma kurtlar vahşidirler ve hayatlarını sürdürebilmeleri için ördekleri yemeleri gerekir diye öğrettim. Birlikte belgesel filan izliyoruz. Şimdi böyle bir kitap okusam çocuğun kafası iyice karışacak...
SilBenim iki kızım da (bir yaş var aralarında 4,5_5,5) cennetin toprağın altında olduğunu düşünüyorlar..ben de soyut kavramlarla tanıştırılmanın yedi yaşa bırakılması gerektiğini düşünüyordum. Ama muvaffak olamadım.daha net bir strateji belirlemem gerekirdi diye düşünüyorum.eskiden şu yaşta şundan şu şekilde şeyederim diyordum ama çevrenin etkilerinin daha baskın olabileceğini hesap edememişim.çevrelerinden, bu konularda, herkesten birbirinden farklı bilgiler elde ederek zihinlerinde oluşan bilgiler yumağını ayırmaya çalışıyorlar.geçen yaz umreye gitmiştik. Kızım medinede anne bir kürek alalım gidelim yeşil kubbenin altını kazalım kazalım,ben peygamberimizI çok görmek istiyorum demişti.dün yolda ölmüş bir kedi gören küçük kızım ise anne gömmemişler ya o yüzden burada kalmış cennete gidememiş dedi.onlara hiç-bir zaman yalan ya da yanlış birşey söylememeye çalıştık eşimle.ayrıntılarda boğulmamak için net ve yalın ifadeler tercih ettik .ölüme bakışımızı da aynı şekilde yansıtmaya çalıştık.ama kaynak olarak bizi tek geçmediler ;) kontrolümüz dışında edindikleri bilgileri tasdike gelince anlatıyoruz şimdi ölünce iyi insanlarla cennette olunacağı ve ayrıldığımız tüm sevdiklerimizin ölümden sonra tekrar toplanacağı fikrine sahipler ama yerin altında :) evimizin karşısında bir kabristan var ve bebekliklerinden beri ziyaret ediyoruz aslında daha ziyade park bahçe gezer gibi.ama dua ettiğimizi görüyorlar artık onlar da ediyor .
YanıtlaSilBi ara cidden üzülüyordum tüh böyle olmamalıydı ya ben herşeyi sırası gelince anlatacaktım diye..ama sonra büyüdükçe bütün düğümlerin bir bir açılacağını farkettim.ilkokuldayken allah ı uzayda ve dünyanın tam yanında duran ,casperdaki hayaletler şeklinde dev bir erkek olarak hayal ettiğimi anımsıyorum.kızım ise sürekli bize nasıl diye sorup, ben böyle çok büyük bir robot gibi hayal ediyorum,hep aklıma öyle geliyor diyordu bi ara ..
Yazılarınızı okumak büyük keyif inanın.sanki sizinle sohbet ediyormuş gibi zihnimde karşılıklı olduğundan yorumlar da uzun oluyor.bazen içimdn bazen fiilen yazıp yazıp uzunluğu karşısında bu ne ya diyip yorumdan vazgeçip içimden sohbete devam ediyorum.arkadaşımsınız müsadenizle..nil
Merhaba Nil,
SilEğer yerin altına girme fikrinden korku duymuyorlarsa bence sorun yok. Çevrelerinde fikirlerine değer verdikleri büyüklerin olması ve onlardan bilgi edinmeleri de başka bir noktada güzel, özellikle ergenliklerinde çok işinize yarar. Bir yerden geliyor, bir yerden gidiyor işte; mutlak doğru diye bir şey yok.
Ben de sizlerin yorumlarınızı okurken büyük keyif alıyorum. Hele böyle örnekli, detaylı, uzun yorumlara bayılıyorum. Lütfen silmeyin yazdıklarınızı.
Eğer şahsen bana yazmak isterseniz meyl adresim: cokbilmis2010@gmail.com
Çok sık kontrol edemesem de muhakkak cevap veririm.
Cokbilmis , kızım 4 aylıkken seninle tanıştım. Şimdi 19 aylik. 15 aydır senin tecrübelerini örnek alarak büyütüyorum kızımı . Ve hiç pişman olmadım. Ingilizce bilmiyorum , yaptığın araştırmalar ve çevirilerin bana ışık oluyor. Düşünme mantığın benim mantığımi destekliyor. Kızım mutlu ve senin payın çok büyük. Kızımla ilgili doğru yaptığımı düşündüğüm , kendimden emin davrandığım için içim çok rahat. Seni okurken sık sık "evet, bu" diyorum. Benim için yine örnek bir yazı olmuş. Teşekkür ederim. Sevgiler
YanıtlaSilHamileyim, hassasım, tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu yorumunuzu okurken.
SilKızınızın mutlu olması benim için en büyük hediye oldu.
Bana güvendiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim.
Bu yorumunuzu okuduktan sonra daha çok çeviri yapmaya karar verdim. Özellikle yazmamı istediğiniz bir konu olursa söyleyin lütfen.
Ilk okuldaydim sanırım babam işyerini kapatmak zorunda kaldı.5-6 işsizlik dönemi olmuştu. Ta başından bizi karşısına aldı durumu izah etti.Maddi eçıdan çekeceğimiz zorlukları açıkladı.Hatırlıyorum da o süreci çok kolay atlattık. Benim fikrim çocuk aileden yadsınamaz, güzel günler geçirdiğimiz gibi zor günlerimiz de oluyor.Eğer bir prenses gibi yetiştireceksem o ayrı.
YanıtlaSil2 yıl önce dayımı kaybettik o süreçte neler olduğunu gördü ama küçük olduğu için sormadı.Ama köye her gidişimizde dedemin mezarına uğruyor dua ediyoruz birlikte.Ölmeyi ve ölümü biliyor ve kabullendi ama yaşlanmak istemiyorum diyor.Aynı senin dediğin gibi bir açıklama yaptım şimdilik seslenmiyor.Bir de 90 küsür yaşındaki babaannem üzerinden örnek verince içi rahat etti.
İçimizden prenses gibi yetiştirmek, pamuklara sarıp tüm kötülüklerden korumak geliyor ama işte hayat böyle değil. Hayat vahşi biraz. Üstelik aslında bence yaşıyor olmanın güzel tarafı, bir gün öleceğimizi bilmek. Sonsuza kadar yaşayacak olsaydık keyfi çıkmazdı ki?
SilAh bu yazıyı Sevgili Cokbilmisin vefat haberini alınca gözyaşlarıyla okumak..Yattigin yer nur olsun güzel kadın.
YanıtlaSil