Sistemin bize dayattığı hayatı yaşamak istemiyorum. Böyle örnekleri gördükçe içim açılıyor:
3 gün profesör 4 gün çoban
Çoğumuz şehir yaşantısından sıkılıp doğayla iç içe bir
yaşamın hayalini kurarız. Ama kimse ilk adımı atmaya cesaret edemez! 63
yaşındaki profesör karı-koca Elçin Kürşat ve Yalçın Coşkun bu hayali
gerçekleştirenlerden.
Milas’a bağlı Gürçamlar Köyü’nde keçileriyle, inekleriyle, kazlarıyla birlikte köy hayatı yaşıyorlar. Sakinlik ve mutlu yaşam ikilinin aşkına aşk katmış, birbirlerine ‘Sevgilim’ diye hitap ediyorlar. Akademik yaşantısını yıllarca Almanya'da sürdüren sosyoloji profesörü Elçin Kürşat köyde ve şehirde olmak üzere iki farklı hayat yaşıyor. Elçin Hanım haftanın 4 günü Gürçamlar Köyü’nde keçi, koyun otlatıp çobanlık yapıyor, organik ürün yetiştiriyor ve kumaş dokuyor. Haftanın 3 günü ise İzmir Yaşar Üniversitesi’nde davranış bilimleri dersi veriyor.
Şehir yaşamından köy hayatına transfer olmuşsunuz. Hayvanlara, doğaya nasıl alıştınız?
Ben böyle bir hayatın hayalini o kadar uzun zaman kurdum ki. Sadece ev
küçük geldi, Almanya’dan koca bir konteynırla kitaplar geldi. Yalçın’ın
da Ankara’dan eşyaları geldi. Ancak birkaç ayda yerleşebildik.
Köy evinin genel düzenini nasıl sağladınız, hayvanları nasıl toparladınız?
Keçilerimiz vardı ama bu kadar çok değildi. Şimdi 13 tane. 3’ü erkek, onları sürüye verdik dişi peşindeler.
Gördüğüm kadarıyla sadece keçileriniz yok...
4 inek, 2 yavrusu, bir eşekle yavrusu, 6 kazımız, epeyce tavuk,
kuzularımız, bir koç, iki de koyunumuz var. Bunların yanı sıra 8
köpeğim, evde devamlı durmayanlarla birlikte 12 de kedim var.
Bu kadar hayvanı nasıl besliyorsunuz?
Kazandığımı hayvanlara aktarıyorum. Bu yüzden organik üretime geçtim. En büyük arzum onları satarak gelir ve giderlerin dengeye oturması.
Organik neler yapıyorsunuz?
Keçi tulumu, inek ve keçiden beyaz peynir var. Tereyağı, inekten mozzerella yapıyorum, soğuk sıkma ve yemeklik olarak zeytinyağı üretiyorum. Reçellerimiz, sebzelerimiz var.
Satışlarını nasıl yapıyorsunuz?
Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne bağlı bir grup arkadaşım var. Doğal bilinçli beslenme diye bir platform kurdular. Onlara yolluyorum.İstanbul'da müşterilerim var. İzmir’den müşterilerim var. Organik olması için Antalya’dan sertifikalı çalışan bir çiftçiden buğday arpa getirtiyorum.
Haftanın 3 günü İzmir Yaşar Üniversitesi’nde profesör olarak
çalışıyor, haftanın 4 günü keçilere çobanlık yapıyorsunuz. Apayrı iki
yaşam.
Hayatım boyunca mütemadiyen muhit ve çevre değiştirdim. Sosyal açıdan 3
ayrı yaşam çevrem var. Kızım ve torumun Almanya’dalar. Hala Hannover
Üniversitesi’nde ders veriyorum. Doktora öğrencilerim var, onların
sınavlarına giriyorum, danışmanlık yapıyorum. Köyde ayrı bir sosyal
hayat. Düğün,
sünnet düğünü, cenaze olduğunda katılıyoruz. Bir de İzmir’de
öğrencilerim, arkadaşlarım var. Davranış bilimleri dersi veriyorum.
Yalnız sosyoloji değil, antropoloji, siyasi bilimler, psikoloji hepsi karışıktır.
6 kitabınız var. Hepsi sosyoloji üzerine mi?
Evet. Bir kısmı Osmanlı
İmparatorluğu üzerine ama sosyolojik bakış açısı üzerinden. Benim
incelemelerimde hem siyasi bilimler hem sosyoloji hem psikoloji
bulursunuz. Göç üzerine makalelerim var.
Kitap yazmayı bıraktınız mı?
Yaşar Üniversitesi için bir kitap yazdım. Elektronik kitap haline
getiriyoruz. ‘Davranış Bilimlerine Giriş’.Yaşar Üniversitesi temel
derslerde elektronik derse geçen ilk okul. Bir de tarih boyunca insan hayvan ilişkileri üzerine kitap yazacağım.
Hayvanlarla çiftçilik boyutunda bir ilişkiniz olmuş muydu?
Hayır. İnek, keçi, kaz, tavuk bakmayı burada öğrendim. Keçilere
çobanlık yapmaya başta yardımcım Fatma Hanım’la gidiyordum. 2-3 hafta
birlikte gittik. Gözlemledim, ne yiyor, ne yemiyorlar öğrendim. Onları
hangi otlara götüreceğimi biliyorum.
Artık tek başınıza mı çıkıyorsunuz?
Evet. Sabah 3-4 saat otlattıktan sonra su içmeye getiriyorum. Akşam
üzeri 5-6 gibi tekrar çıkıyoruz. Çalıların filizlerini çok severler.
Onlara yetişemediklerinde eğiyorum. Dağılmaya çalışıyorlar, topluyorum.
Sonuçta ineğin ya da keçinin nasıl besleneceğini, ahırın nasıl temizleneceğini bilmiyordunuz...
Mesela eşeğin tekme atabileceğini hiç bilmiyordum. Yavrusunu
sevecektim. Bir tekme attı, nefesim kesildi. Eşeğe yavrusu varken
yaklaşmamak gerektiğini böylece öğrendim. Bundan önceki koçumun da ayağı
ipe dolandığı için kırıldı. Veteriner gelip alçıya alırken devamlı
yanındaydım. Sanki o acıyı ben vermişim gibi algıladı. Gidip gelip bana
tosluyordu. Beni öldürmeye niyetlenmişti. Maalesef satmak zorunda
kaldım.
Köyde bir gününüz nasıl geçiyor?
Biz kahvaltı etmeden kedilere mama hazırlıyorum. Bir kısmı kırmızı et,
bir kısmı tavuk eti yiyor. Yalçın’ın kahvaltısını hazırlarız. Tepsimizi
alıp televizyon başında sabah haberlerini izleriz. Sonra keçileri
otlamaya çıkarırım. Zaten geldiğimizde öğlen olur. Hemen paldır küldür
öğlen yemeğine geçerim. Sonra kumaş dokurum.
Dokumayı nasıl yapıyorsunuz?
Yünlerin bir kısmını sıfırdan üretiyorum. Koyunları belli aralıklarla
kırpıyorum, eğiriyorum, yünü boyuyorum. Organik boyaları Almanya’dan
getirdim. Almanya’dan yün de getirtiyorum. Baştan kendime bir şeyler
yaptım. Sonra üretici oldum ama küçük çaplı. Organik tekstil butiklerine yılda 2-3 tane satıyorum. ETSY diye enternasyonal bir online shop var, bir web sayfası açtım
Haftanın 3 günü İzmir’e nasıl gidiyorsunuz? Zor olmuyor mu?
E.K.: Eşim Akbük’e bırakıyor. Akbük’ten
dolmuşla Söke’ye gidiyorum. İzmir otobüsüne binip Otogar’a gidip
taksiyle Yaşar Üniversitesi’ne geçerim. Dönüşte yanımda 60 kiloluk
kasalar olur. Kedi ve köpeklere et taşırım.
Nerede doğup büyüdünüz?
Adana’da
şehrin tam göbeğinde. Babam psikaytr ve nörologtu. 18 yıl Adana’da
kaldım. Krizli, zor bir hayat yaşayan insan galiba doğayla iç içe olma
ihtiyacı hissediyor. Kardeşim de Amerika’da,
30 yıl birbirimizden haber alamadık. Birbirimizi kaybettik. Almanya’da
15 kere ev değiştirdim. O da çok sık yer değiştirmiş, adres
değişikliğinde bağlar koptu. İnternet vasıtasıyla birbirimizi bulduk.
30 yıl sonra nasıl buluştunuz?
Meğer o nüfus müdürlüğüne gidip beni sormuş ama Alman
vatandaşlığına geçerken “Ablan öldü” demişler. 30 yıl sonra telefonda
sesimi duyunca çok heyecanlandı. O da sıkıntılı bir hayat yaşamış. Benim
gibi orman içinde yaşıyor. Tavukları var. Beraber gidip İzlanda koyunu seçtik. O da aynı hayatı yaşıyormuş meğer.
Ne tür krizler, sıkıntılar yaşadınız?
Bir kere boşandım, yalnız kaldım. Neonaziler’le, ırkçılarla mücadele
ettim. Mücadele edenlere saldırılar oluyor. Saldırılardan korkuyorsunuz
tabii. Evinize her zaman pencereden bir molotof
kokteyli atılabileceğini biliyorsunuz. Kızımı yalnız büyüttüm. Aynı
zamanda hem çalıştım hem yeniden üniversiteye gidip sosyoloji okudum.
Sosyoloji tahsilini Almanya’da yaptım. Kızımı çocuk yuvalarına
bırakıyordum, pek çok kere taksiyle yanıma getirtmek zorunda kalıyordum.
Köyde herkes tanıyor mu sizi?
‘Deli karı’ diyorlardır büyük olasılıkla. 10 köpeği başına toplamış
başka kimse yok. Üniversitede çalışıp keçilere çobanlık yapan da başka
kimse yok. ‘Almanyalı Elçin’ diye tanırlar
24 saat içinde aşık oldular
Nasıl tanıştınız?
E.K.: Boğaziçi Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler’den mezun oldum. İlk eşim sebebiyle
Almaya’ya gittim. 7 sene sonra boşandık. Uzun süne Hannover’de bir
üniversitede çalıştım. 1994 yazında tatil için Türkiye’ye geldik. Ege’de
bir yerde tatil yapıyorduk. Halamı görmek için Ankara’ya gittim. Yalçın
halamın oğlu. 24 saat içinde birbirimize aşık olduk.
Çok heyecanlı bir 24 saat olsa gerek, nasıl geçti?
E.K.: 10 yıl kadar Türkiye’ye gelmemiştim. Bir geldim ki arkadaşlarımla
siyasi ve toplumsal fikirlerimiz uyuşmuyor. Halamın evine gidince benim
gibi düşünen birini buldum. Kafaca çok uyuştuk. Bir de Yalçın çok
müşfik bir insan, kahvemi yapıyor, getiriyor. Hemen aşık oldum. Y.C.:
Karşılıklı tabii.
Yalçın Bey siz Elçin Hanım’ı görünce ne hissettiniz?
Y.C.: İnkar edemem, Elçin’in fiziki güzelliği de etkiledi beni. E.K.: Gençtik tabii. Y.C.: Hala gençsin sevgilim. Yaşam tarzı, ilişki anlayışı ve kafa yapısı olarak anlaşacağımızı hissettim. Hepsi birleşip
Elçin’e gönül akıtmama neden oldu. Telefondan ziyade karşılıklı
mektuplaşmaya başladık.
Evlilik teklifini de mektupla mı yaptınız?
E.K.: Evlilik teklifi telefonda oldu. Çünkü Almanya’ya dönmüştüm. Y.C.: Yüreğim ağzımdaydı, çok şükür kabul etti.
Biriniz Almanya’da biriniz Ankara’da nasıl ve nerede evlendiniz?
E.K.: İstanbul’da evlendik, sonra Yalçın Hacettepe Üniversitesi'ne döndü, ben Almanya’ya. Yaz
için bir araya geldik. Y.C.: Ayda bir Elçin geliyordu. 3-4 gün
görüşüyorduk. Uzunca beraberliğimiz ilk defa Gürçamlar Köyü’ne tatile
geldiğimizde oldu.
Neden tatil için Gürçamlar Köyü’nü seçtiniz?
E.K.: Almanya’da bana Hasır Kamp diye broşür geldi, gayet hesaplıydı,
manzara müthişti. O kadar beğendik ki emekliliğimizi burada geçirmek
istedik.
Gürçamlar’da balayı yapmışsınız.
E.K.: Balayımızın olduğu yere aşık olduk. Yalnız birbirimize değil,
buraya da aşık olduk. Burada Altındiş Mehmet diye bir dolmuşçu var.
Köydeki tek emlakçıyı getirdi dolaştık, kendi arazisini aldık. Biz
yokken evi yaptırdı. Y.C.: 1995 ağustosunda tatil için gelmiştik. 1996
ağustosta evimiz hazırdı, içine yerleştik. Bir süre yaz tatillerini
böyle geçirdik. 2001’e kadar ayda bir görüştük ve yazları köye geldik.
Zor olmuyor muydu, birbirinizi özlemiyor muydunuz?
E.K.: Evet ama insan her şeye alışıyor. Ayda sadece 3-4 gün birlikte oluyorduk.
Doğayla iç içe yaşamak aslında herkesin hayalidir ama kimse cesaret edemez, siz bunu nasıl başardınız?
E.K.: Ben hayatımda değişiklik getiren adımları çok sık attım. Hayata karşı hep cesur oldum.
Başka bir hayat mümkün. Bana dayatılanı yaşamak istemiyorum...
Cesur olabilmek isterdim.Eskiden cesurdum ama sonra yaşlandık:)
YanıtlaSilKaşdaki hayatını merak ediyorum yazacak mısın?
Yazıda bahsi geçen Elçin Hanım 63 yaşındaymış. O nedenler örenk alıyorum. Ne kadar da güzel bir kadın dikkat ettiniz mi?
SilKaş'taki hayatımla ilgili ne öğrenmek isterdiniz? Henüz ekip dikmeye, hayvan yetiştirmeye filan başlamadım :)
sen bi de ben çok tembeliz böyle bir hayatı yaşamak için bence.belkide yanılıyorumdur MEFER
YanıtlaSil:) Bilemiyorum. Ama hayatımın bir döneminde denemek istiyorum, sevdiğim işleri yaparken tembel davranmam.
SilMerhaba; blogunuzu vakit buldukça takip ederim; çok güzel, tebrik ederim...Geçekten de çok biliyorsunuz...:) Bu haberi okuduğumda - kısmen de olsa- ne kadar da şanslı olduğumu anladım... Çünkü ben bi dağ köyünde yaşıyorum doğa ve hayvanlarla içiçe... Eşim Samsun'un bi köyünde öğretmen 8 senedir. İlk kez geldiğimde buraya - zaten 10 günlük evliyken geldim- " Allah'ım böyle köyler de mi varmış?...Ben burada nasıl yaşarım, açlıktan ölür de, ölümüzü bile bulamazlar." diye düşünüp hüngür hüngür ağlardım... Ama şimdi yani çoktandır alıştım... Bahçe yapmaya başladım; organik sebze ve meyve yetiştiriyorum hayvan gübresiyle... 7 sene önce diktiğimiz fidanlar meyve veriyor... Eşim arıcılık yapıyor, doğal ötesi bal yiyoruz... Süt, yoğurt, tereyağı zaten en halisinden... Biri 5 yaşında, diğeri 15 aylık iki oğlum var... Çok şükür hastane, doktor yüzü görmüş değiller... Hava güzelse akşama kadar toprak, taş, çamur ağaç parçası ne varsa oynuyorlar... Neyse, lafı ziyadesiyle uzattım, kusura bakmayın... Neden bu kadar ayrıntıya girdim ben de bilmiyorum...
YanıtlaSilSaygılar, sevgiler...
Ne kadar şanslınız gerçekten. Çocuklarınız sizden de şanslı üstelik :) Hikayenizi daha çok yerde anlatın bence, kıskanacak o kadar çok insan vardır ki...
SilBen de ekip dikmeye hevesliyim ama etrafımda yol gösterecek kimse yok. Ben de kör kör iş yapmaktan hoşlanmam. Ön çalışma yapmam gerekiyor.
Keşke siz de bir blog açıp neler yaşadığınızı, neler öğrendiğinizi paylaşsanız... Nasıl makbule geçer bilemezsiniz...
Sevgili çok bilmiş, annem ve babam 60 yaşından sonra ani bir kararla Gelibolu boğzının yanından arsa aldılar ve kendilerine ev yaptılar. Oldukça da büyük bir araziyi kendi dikimlerine ayırdılar. 3 yıldı, agaçlarının meyvelerini, bahçelerinin sebzelerini yiyorlar.
Silİkisi de hayatlarında bu işle uğraşmış insanlar değildi, ama çevreden tanıdıklardan sora öğrene yaptılar. Şimdi İstanbul'da 3 ay bile kalmıyorlar.
Demem o ki, sizin gibi kafasına koyduğunu yapan bir insan bunu da yapar. Ama mesela bana göre değil, bilmiyorum veya ben kısa süreler için gittiğimden oluyor ama günde 2-3 saatlik işi oluyor bahçenin. Belki de biraz daha yaşlanmak lazım.
Bilemedim.
Gerçekten mi? Günde 2-3 saat uğraşmak yeterli geliyor mu? 2-3 saatimi neye vermiyorum ki? Nette vakit geçireceğime bahçemle uğraşırım. Bak, iyice heveslendiriyorsunuz beni, çelmeyin aklımı :)
Silyaklasik 2 yil icinde boyle bir hayati yasamaya hazirlaniyoruz biz de simdiden cok heyecanlandim :) gecen yaz kisa bir denemem oldu ve basarili gecti ama cocuklarla nasil olacak diye dusundugumuzden onlara en azindan yuruyup dertlerini anlatacak aysa gelsin diye bekleyip can havliyle kendimizi doganin kollarina birakacagiz :) darisi tum isteyenlerin basina insallah
YanıtlaSilSizin tecrübeleri öğrenmek için ben de heyecanla bekliyor olacağım. O zaman da blogunda yazarsın umarım...
Silaksam yemeginde bu mevzuyu konustuk simdi yazini okudum, supersin.
YanıtlaSilblogunu severek takip ediyor ve saygiyla egiliyorum...
Estağfurullah.
SilAma Elçin Hanım süper, değil mi? :)
kesinlikle...
Sil:)))
YanıtlaSil? :)
SilHer geçen gün biraz daha anlıyorum şanslı olduğumu. Köyler çocuk büyütmek için birebir yerler... Doğal beslenme, doğal ortamda oyun oynama... Yağmuru, çamuru, toprağı, karı, taşı birebir yaşayarak öğreniyorlar. Dalından yazın çilek, kiraz toplayıp, yıkamaya bile gerek duymadan yiyorlar. Güzün elma,armut, ayva, ceviz topluyorlar.
YanıtlaSilBen bi türlü vakit bulup yapamadım şu blogu ama blog takip etmeyi çok severim.Okurum, beğenirim, benim gibi düşünen ne çok insan varmış diye sevinirim, arada yorum bırakırım ama işte... Eşimin caferkara67.blogspot.com adında bi blogu var. Çok sık güncellemese de arada yazıyor.
Ekip dikme işinde sizinle bilgilerimi paylaşabilirim. Gerçekten çok güzel bir duygu...
Saygılar, sevgiler...
Cemile KARA SAMSUN
Sizin cevabınızın altına yazılacaktı. Yanlışlık oldu, afedersiniz...C.KARA
SilOff of of, Cafer Hocam ne yapmış öyle? Onlar nasıl resimler? Geliyorum misafir olarak. Bayramda Ünye'deyim. Ne kadar sürer sizin köy Ünye'den arabayla? :)
SilSevgili çok bilmiş hanım, bu mesaja ne kadar sevindim anlatamam. Şimdi haritaya baktım, Ünye şurası sayılır. Samsun Yakakent arası 80km., yaklaşık 1 saat sürüyor. Ünye Samsun arası da tahminen o kadardır.Yakakent ile köyümüzün arası da 1 saat. Yani toplamda 3 saat sürebilir... Biz de bayram tatili çok kısa olduğundan buradayız zaten. Beklerim...
SilResimler de görünen çok az kısmı, gerçekten de burası çok güzel bi yer... Görünce daha çok beğeneceksiniz...
daha şimdiden bu hayalleri kuruyorum, ne güzel, ne tatlı kadın içim açıldı :)
YanıtlaSilÇok güzel kadın değil mi? Belli ki ciddi acılar çekmiş ömrü boyunca ama nasıl da mütevazı...
SilBenim de kaçıp gidesim var kendimi dağa bayıra vurasım var ama olmuyor ben o kadar cesur değilim demek ki :)
YanıtlaSilKaçıp gitmeden da farklı bir hayat kurmak mümkün ve üstelik öylesi için daha da cesur olmak gerekiyor .
SilBu arada, hazır kendi ayağınızla gelmişken söylemek istedim: Eski profil resminizi çok beğeniyordum. O resim, yazılarınızla daha çok uyuşuyordu sanki? Şahsım adına ilk bu resminizi görmüş olsaydım önyargılı yaklaşabilirdim yazdıklarınıza. Gerçi belki benim cinsliğimdendir...
Sevgili Çokbilmiş
YanıtlaSilHatırlar mısınız bilmem... Bu yaz Selçuk'ta tanışmıştık ( blog sayesinde). Oğullarımızı tankştırdık lakin benimki mızmızlanmıştı. Şimdi uyuturken su çiçeği ile ilgili birşeyler araştırırken yüksek ateş yazınızla karşılaştım. Diğer yazılar da cezbetti. Geçen hafta Aydın'dan Atça'ya taşındık ve bize sakin hayat o kadar iyi geldi ki... Eren doğdu doğalı ilk defa bu kadar dinlenmiş hissediyorum. Oğluma da öğretmenlik yaptığım köydeki eski bir velime baktırıyor. Çok çabuk uyum sağladı herşeye ve gece uykuları bile düzene girdi. Şimdi eşimle ufak bir arazi almayı ve sebze meyve yetiştirmeyi planlıyoruz. Bu hayat değişikliği için cesaret bulmam da senin de katkın olduğunu düşünüyorum. O instagramdaki tohum çimlendirme fotoğrafların beni bile cezbeder oldu. Yani kısacası tüm bu katkıların için çok teşekkürler. Fırsat bulmuşken uzun bir yorum yazabildim. :)