Alternatif eğitim sistemleri hakkında yıllardır okuyorum. Bilimsel makalelerin yanı sıra, zorunlu kitle eğitimi dışındaki sistemlerle çocuklarını eğiten ailelerin tecrübelerini de merak ediyorum. Bu konuda en çok kişisel bloglara başvuruyorum. Aşağıdaki yazıyı kendime ve şu anda içinde bulunduğum yaşantıya çok yakın buldum. 4 çocuk annesi, ABD Arizona'da yaşayan Jeniffer McGrail'in yazısı (tercümedeki olası hatalarım affola):
"Ev okulları ya da okulsuz eğitim ile ilgili tek kaygım çocukların sosyalleşemeyecek olmaları."
Bu ifadeyi dün okudum. Ama elbette bu tür bir itirazı ilk duyuşum değildi (son duyuşum da olmayacak). Ev
okulunu tercih etmiş herhangi bir ailenin de söyleyeceği gibi, bu ifade bizim
biteviye, bıktırıcı olacak kadar sık duyduğumuz bir itirazdır. Hem de çok sık…
Ev okulu ile ilgili şüpheye yer bırakmayacak şekilde, kesinkes
kendisinden emin bir ifade olarak, en sık karşılaşılan yorum, soru ve yanlış
inançtır. Pek çok gün bu tür bir yorumu duyup, duymazlıktan gelirim. Çok
defasında kendimi “Gerçekten mi? Ah, gerçekten mi?” diye inlememek için
zor tutarım. Çoğu kişinin sosyalleşmek kelimesinin ve ev okulu
teriminin ne ifade ettiklerinden habersiz ve aslında ne söylediklerinin de tam farkında olmadıklarını düşünerek kendimi sakinleştiririm.
Ama sonunda anladım ki sosyalleşmemek
kaygısı, ev okulu yapan bizler için ne kadar anlamsız olursa olsun, pek çok
insanın paylaştığı ortak bir kaygıymış. Eğer bir kerecik bile olsa bu konuda
bir açıklama yapmazsam kendime, çocuklarıma ve ev okulu topluluğuma büyük bir
kötülük yapmış olacağıma karar verdim.
İşte sadece bir kez ve herkes için sosyalleşme (toplumsallaşma) sorusuna benim cevabım:
İşte çocuklarımın sosyalleşememesinin nedeni:
Ev okulu yapmaya karar verdiğimizde ilk çocuğum Spencer henüz
bebekti. Dolayısıyla sosyalleşmek için henüz birkaç yılı daha olduğunu düşünmüştüm.
Eleştiride bulunanların haklı çıkmasına izin veremezdim, başarısız bir ebeveyn gibi görünmek istemiyordum. Bu
nedenle yapacağım en son iş bile olsa çocuğumu sosyalleştirmeliydim. Ama ne
yazık ki hayat bir şekilde akıp gitti. O sırada biz kilisede zaman geçirmekle
meşguldük. Büyük anne-babalarımızı ve amca, dayı, hala ve teyzelerimizi
ziyaretle zaman geçiriyorduk. Bölgemizdeki yerel kitapçıda düzenlenen hikaye
okuma saatlerinde birkaç iyi arkadaş edindik ve onlarla birlikte haftada iki
gün düzenlediğimiz oyun grubunda çok eğleniyorduk. Bu arada anne ve çocuk
olarak birlikte egzersiz kursuna gittik, yüzme kursuna devam ettik ve
bulunduğumuz bölgede uzun ve yavaş yürüyüşler yaptık.
Zaman akıp gitti. Spencer artık "okul çağı"na gelmişti. Ama ben hala sosyalleşmeye ilişkin bir düzenleme yapamamıştım. Ama sorun da etmedim. Yaşı hala küçüktü, henüz sosyalleşebilmek için vakti vardı.
Bu sırada başka bir eyalete taşındık. Bulunduğumuz çevreyi öğrenmeye çalışıyorduk. Yeni
insanlarla tanışıp, yeni şeyler keşfediyorduk. Yeni bir kilise bulduk ve orada
da yeni arkadaşlar edindik. Ayrıca o dönemde ikinci bebeğim Paxton ailemize katıldı. Yeni bir bebeğin
getirdikleri ile de çok meşguldük. Ama böylesi bir yoğunluğun içinde bile
emindim ki çok yakında sosyalleşmeye başlayabilecektik.
Ama sonra
gene meşguliyetlerimiz artıverdi. Bulunduğumuz bölgedeki, bölgesel bir ev okulu
grubuna katıldık ve iki oğlum da orada arkadaşlar edindiler…ki böylece
korktuğum oldu, daha da fazla oyun günlerine katılmamız gerekti. Aşağı yukarı
aynı zamanlarda Spencer yavru kurt
olarak bir izci grubuna katıldı, bu da artık her hafta en az bir ya da iki
geceyi evin dışında geçireceği, ayrıca izci toplantılarına, yemeklerine,
derbilerine ve ödül gecelerine katılacağı anlamına geliyordu. Ve küçük bir
kasabada oturduğumuzdan dolayı, sokağımızın karşısında komşularımız vardır.
Onların kızları da hemen hemen her gün, okuldan sonra bize geliyordu.
Konuksever değilmişim gibi davranmak istemedim, nasıl hayır diyebilirdim ki?
Zavallı kızcağız bizim sosyalleşme zamanımızı böldüğünü nereden bilebilirdi?
Bu sırada
üçüncü çocuğum Everett doğdu. O sırada Spencer 7, Paxton
ise sadece 3,5 yaşındaydı. Sosyalleşebilmeleri için hala zamanım olduğunu
düşünüyordum. Ama bu sırada hala izci ve ev okulu grupları ve üç çocuklu bir
hayat içinde oldukça meşguldük. Tabii hafta sonlarını bu kapsam dışında tutmam
gerekir. Çünkü hafta sonlarımızı annemle babamın kaldıkları bir yaz kampında,
onları ve onların arkadaşlarını ziyaret ederek geçiriyorduk. Ya da
Massachusetts’deki akrabalarımızı ziyaret ediyorduk. Ya da kız kardeşimin
ailesi ile dışarıda takılıyorduk. Ya da şehirde getir götür işlerini yapıp
ortalıkta koşturan insanlarla koşturuyorduk. Ya da sokaktaki fakir insanlarla
sohbet ediyorduk. Ya da kütüphanede veya pizzacıda veya pastahanede vakit geçiriyorduk.
Sonra birden
bire çıldırdık. Ülkenin diğer ucuna taşınmaya karar verdik. Taşındığımız ilk
sene kiralık bir evdeydik. Ama kiralama bile çok fazla sayıda düzenleme,
geliş-gidiş, yeni insanlar ve yeni yerler gerektirir. Mesela uydu antenimizi
bağlayan bir çocuk vardı. Ya da mobilyalarımızı getiren işçiler. Ayrıca mobilya
ve eşya mağazalarına geziler yapmamız gerekiyordu; bu arada kütüphaneyi inceleme
gezileri de yapıyorduk. Halka açık havuzda zaman geçiriyorduk. Ayrıca bir de
böcek ilaçlama servisinden gelen adam vardı (ki bu bizim için bir ilkti, daha
önce hiç böcek ilaçlaması yapan biriyle tanışmamıştık), çocuklarımın isimlerini
ezberlemişti ve her gelişinde onlara lolipop getiriyordu. Ayrıca orada başka bir
ev okulu grubu bulduk. Ayrıca her an dışarıda futbol oynamaya hevesli bir sokak
dolusu çocuk ve sürekli bizim kapının zilini çalıp oğlanların dışarı çıkıp
onlarla oynayıp oynayamacağını soran kapı komşularımız da vardı. Sürekli kasırga
gibi bir sürü aktivite ile çevriliydik. Şüphesiz ki böylesi bir ortamda
çocuklarımın sosyalleşmeye zaman ayırmalarını bekleyemezdim.
Sonunda bir ev
satın aldığımızda artık hayatımızın biraz sakinleşeceğini düşündüm. O sırada Spencer 10 yaşındaydı. Ama diğer çocuklarım
için çok da geç olmadığını ümit ediyordum. Başlangıçta her şey çılgıncaydı.
Müteahhitlerle konuşuyor, tadilat yapanları izliyor ve kapı komşularımızla
mangal yapıyorduk. Ama her şeyin sakinleşeceğini düşünüyordum. Hayat durulmak
zorundaydı. Ve sonra…sonra, nihayet biraz sosyalleşmeye başlayabilirdik.
Ama işler düşündüğüm gibi gitmedi.
Gene hamileydim
ve bu da kadın doğum uzmanına tüm oğlanlarla beraber sık sık gitmem gerekeceği
anlamına geliyordu. Dördüncü çocuğum, kızım Tegan
doğduktan sonra, başka bir ev okulu grubuna katıldık ve hep birlikte saha
gezileri yapmaya başladık (Çevirenin notu: sınıfın dışında, gözlem yapmak
için çıkılan okul gezileri). Her üç oğlum da yüzme dersleri alıyorlardı.
İlk iki oğlum tekrar izci gruplarına katıldılar. İkinci oğlum Paxton küçük bir lig takımına katıldı, ve
üçüncü oğlum Everett da biraz
büyüdüğünde abisinin izinden gitti. Everett ayrıca
bir jimnastik kursuna başladı ve orada en iyi arkadaşını buldu. Ki bu kurs
altımıza birden yeni arkadaşlar kazandırdı. Eşim Mike bizi bazı off-road gruplarına
soktu. Bu gruplar düzenli olarak çölde aktiviteler düzenliyorlardı. Kendi
başımıza veya diğerleri ile birlikte “geocaching” yapmaya başladık.
Taşındığımız bölgede yaşayan ve daha önce tanışmamış olduğum bir kuzenim
olduğunu ortaya çıkardık ve şimdi haftada en az birkaç defa, onun 6 aylık tatlı
kızına göz kulak oluyoruz. Ayrıca çocuklar ücretsiz bir demokratik okula*
gidiyorlar, orada arkadaşlar edindik ve ayda iki defa bölgesel bir kilisenin ev
okulu grubuna da devam ediyoruz.
Ve bu yıl
kesinlikle sosyalleşebilmemiz mümkün görünmüyor. Çünkü yukarıda saydıklarıma ek
olarak, bir ay sürecek ülke genelinde bir gezi planlıyoruz. Çeşitli manzaralar görmek,
eski ve yeni dostlarımızı ziyaret etmek, akrabalarımızla iletişime girmek ve 4
günlük bir “okulsuz eğitim” konferansına katılmak için.
Pes ediyorum.
Benim çocuklarım
asla sosyalleşemeyecekler. Bunun için yeterli zamanım yok. Sosyalleşmeye zaman
ayırabileceğimi düşündüm, bunu gerçekten istedim ama çocuklar buna zaman
ayıramayacak kadar meşguller.
:) Yazı burada bitti. Umarım yüzünüzde bir gülümseme oluşmuştur. Büyükşehirde
yaşarken çok çok önemli bir işim olduğunu, deli gibi çalışmak zorunda olduğumu
ve çok meşgul olduğumu düşünürdüm. Oysa küçük şehre taşınınca fark ettim ki
uzayın içinde bir toz zerresiyim ve dünya bensiz de dönmüş ve dönecek, hayati
öneme sahip beslenmeme ne kadar vakit ayırıyorsam, işime de o kadar vakit
ayırmam yeterli ve sabahtan akşama kadar deli gibi çalışmak değil, gerçekten
hayata dokunmak insanı meşgul kılıyor ve üstelik yeni hayatımda çocuklarımı da
dışlamak zorunda değilim, onlarla birlikte de sosyal ve üretken olabilirim...
Hissettiklerimi ve aklımdan şimşek hızı ile geçenleri anlatmak gerçekten çok
zor. Belki böyle art arda yazarak kendimi ifade edebilirim. Bu yazı sadece "sosyalleşmek" denen kavramın bir yetişkin gözetiminde, her 50 dakikada bir sıralara oturup yetişkini dinleyip, akabinde 10 dakika beton dökülmüş bahçede oynayan aynı yaş grubu çocuklar arasında mı gerçekleştiği, yoksa hayatın içine karışmış ve değişik yaşlardan, meslek gruplarından insanlar ile etkileşime giren çocukların sırf zorunlu kitle eğitim sistemlerinin sıralarında oturmadıkları için sosyalleşmemiş mi sayılacakları sorularını düşündürmek için bile yeterli...
* Demokratik
okullar ile ilgili kitaplar:
Demokratik okullar ile ilgili Türkçe bir yüksek lisans tezi:
Demokratik okullar ile ilgili bir video (ki "democratic schools" ya da "demokratische schule" diye aratırsanız farklı görüntülere de ulaşmanız mümkün):
http://www.youtube.com/watch?v=EUZU-NHxa9c
ah ilaç gibi oldu bana bu yazılar:)
YanıtlaSilBulunduğunuz bölgede ev okulları konusunda destekleyici gruplar olabileceğini düşünüyorum. Böyle gruplar varsa ve ilk elden bilgi alabilirseniz,paylaşımlarınızı heyecanla beklerim :)
SilSarcasm'i yazinin orijinaline gidip okuyunca farkettim. Ben de bu cocuklar over-socialized diyecektim. :)
YanıtlaSil:))) korktuğum başıma geldi desenize, çevirimin kötülüğündendir o. O sarkastik ifadeyi nasıl verebilirim bilemiyorum.
SilYanlis anlasilma olmasin. Benim anlayis kitligim da olabilir. Diger arkadaslar anlamis gorunuyorsa tamamen benim seyim olabilir. :))
Sil10sene okullarda igilizce öğrenmiş biri. olarak yazılarda ne dendiğini anlayamayan bu bicareye ceviriiii
YanıtlaSilEğer merak ettiğiniz bir yazı olursa seve seve çeviririm. Nasıl olsa ilgi alanlarımız aynı, benim için de keyifli olur. Bir çeviri daha hazırlıyorum ama sonrasında çeviri yapmayacağım sanırım, özel bir şstekmolmazsa tabii.
SilEylül'de doğmuş bir "Eylül" bebeğin annesiyim. Sizi keşfettim ve nasıl mutluyum anlatamam. Her yazıyı bayıla bayıla okuyorum. Kısa sürede tüm arşivinizi tamamladım. Her yazı için ayrı ayrı teşekkür ederim.
YanıtlaSilBu şevk verici yorumunuz için asıl ben size teşekkür ederim.
Silkızımın okula başlama çağı gelmeden türkiyede de alternatif eğitim metodları anılmaya başlar diye dua ediyorum..
YanıtlaSilAlternatif eğitim metotlarını sizler bizler oluşturacağız. Yoksa devlet eliyle oluşturulan bir metot alternatif olmaz zaten. Her şeyi devletten beklememek lazım :)
SilTürkiye'de alternatif eğitim konusu giderek daha çok ilgi görüyor ve yaygınlaşıyor. BBOM Derneği, Eylül 2013'de İstanbul ve Bodrum'da ilk okullarını açacak ve Türkiye'nin alternatif eğitim veren ilk demokratik okul örnekleri olacak. Gelişmeler çok umut verici, heyecanlı :)
YanıtlaSilDünyadaki demokratik okul örnekleriyle ilgili BBOM'un sitesinde pek çok video var, tavdiye ederim:
http://www.baskabirokulmumkun.net/kitaplik/seyirlik/
Çok teşekkür ederim bilgilendirme için. Yazımın yorumlar ile zenginleşmesine bayılıyorum.
SilHarikasınız:) Gerçekten süper bir yazıymış. Ne zaman "Çocuğumu Türkiye'deki eğitim sistemine ellerimle teslim etmeye vicdanım izin vermiyor, acaba okulsuz eğitim yapılabilir mi?" fikrini çevremde dile getirsem ilk karşılaştığım tepki bu benim de. Sosyalleşme aynı bu yazıdaki kadar basit halbuki, kapıdan çıkarsın sosyalleşirsin. Sokağın başındaki simitçi, kafedeki garson, köşedeki çiçekçi, kütüphaneci abla.. Artık nereye gidiyorsan, gittiğin yerdeki herkes katılır sosyalleşmeye. Sonra çocuklu çocuksuz arkadaşlarınla ya da akrabalarınla görüşürsün, yine sosyalleşirsin. Çocuk ayrı bir organizmamı ki bunları sosyalleşme olarak yaşamasın? Velhasıl okul tek sosyalleşme alanı değildir.
YanıtlaSilÇocukları sosyalleştirme ticareti diye bir şey var artık. Sadece okul bile kesmiyor, çocukların haftasonları da sosyalleşmesi gerekiyor. Özel okullar, çocuğunuzu en çok ben sosyalleştireceğim yarışı içinde. Çocuklar ufacık yaşlarda oyun gruplarına, yetmedi ana okullarına başlıyor. Biraz sakin olmak lazım. Ben çok yoruluyorum bu bombardmandan.
Ben 2 yaşından beri okullu olmama rağmen, doğuştan anti sosyal bir tipim. Anti sosyal bir ailede de büyüdüm. Bir kere bu sosyalleşmenin gerekliliği konusu kafamı kurcalıyor zaten. Ben içine kapalı ve yalnızlktan hoşlanan bir insan olamaz mıyım? Buna neden toplum izin vermiyor, benim seçimlerime saygı duymuyor, mutlaka sosyalleşmelisin diye baskı yapıyor?
SilYaz kış okullardaydım ben. Gitmediğim kurs, yapmadığım spor kalmadı. Ama hiçbiri beni sosyalleştiremedi. Aynı yaş grubunda çocukların, bir yetişkin gözetiminde aldıkları akdemik eğitim, sosyalleşmeyi getirmiyor, tam tersi sosyalleşmeye ket vuruyor bence.
Sevgili Çoook Bilmiş Hanım, sahiden de çok biliyorsunuz... Çevirinizi gülümseyerek, düşünerek ve yurdum okullarında ne hale getirimiş çocukların haline üzülerek okudum... Benim ingilizcem yok, olsaydı adı geçen blogu akşama kadar okurdum sanırım... Bir de Soulemama'yı...:) Neyse, biraz kendimden bahsetmek istiyorum; eşim öğretmen, bir dağ köyünde yaşıyoruz... Evde eğitim ile ilgili konuyu yıllardır eşimle konuşur dururduk, o zaman oğlum bebekti ve büyüdüğünde bu dağ köyünden ayrılmamız gerektiğini düşünürdük... Şehirde yaşamalı ve büyük bir okulda okumalıydı oğlum ya da burada büyümeli ve onu bizzat kendi ellerimizle öğretmeliydik herşeyi... İnsan ilk önce neyin doğru olduğu konusunda karar veremiyor... Aradan yıllar geçti, oğlum bu sene 1. sınıfa başladı. Biz hala o dağ köyünde yaşıyoruz 10 yıldır... Babası öğretmeni olduğu için ve burası da bir köy okulu olduğu için bazı şeyler esnek... Oğlum ve diğer öğrenciler doğa ile içiçe yaşayarak ve severek öğreniyorlar... Mevsimlerin farkındalar, bir ağacın nasıl çiçek açıp meyve verdiğinin, bir yumurtadan nasıl civciv çıktığının, arıların çiçeklerden nasıl polen topladığının farkındalar... Kışlık odunumuzu dağdan beraber getiriyoruz mesela, mantar, böğürtlen, dağ çileği topluyoruz... Dağlara gezmeye gidip ağaçları, kayaları, yosunları ,nceleyip kuş cıvıltılarını dinliyoruz... Beraber ekmek yapıyoruz...Doğa ile iç içeyiz:) Benim sıkıntım oğlumun herhangi bir şekilde bir kursa dahil olmaması; yüzme, futbol, hentbol gibi...Bir de yakın akrabalarım ile sadece yazın ve sömestri tatilinde görüşüyor olmak.... Oğlum okula gidiyor ama gitmiyor gibi, evde eğitim daha sıkı... Sabahları erkenden kalkıp servise binip kalbalık bir okula gidip, daha 1. sınıfta yarış atı kıvamına getirilen, beton ve taş duvarlar arasında oynamak zorunda kalan bir çocuk değil, çok şükür...Okula gidiyor ama yanımda, doğa ile iç içe...:) Bana yapmamaı tavsiye edeceğiniz birşeyler varsa sevinirim... Sevgi ve saygılar...
YanıtlaSilCemile KARA Samsun
Cemile çok utandırdın beni. Hep aklımdasın, hep Cemile'ye yazmam lazım diyorum ama bir türlü elim gitmiyor kağıda kaleme nedense. Şimdi oturup yazıyorum sana, haftaya elinde olur umarım mektubum.
SilBence sen harika bir annesin ve çocukların için en iyisini yapıyorsun.
Spor konusunu da hiç kafana takma. Dağda bayırda ağaç tepelerinde en iyi sporu yapıyordur onlar. Gerçi büyük oğlan kaç yaşındaydı hatırlayamadım şimdi. Eğer spor sevgisini aşılama yaşının geldiğini düşünüyorsan, spor yapma alışkanlığı kazansın istiyorsan belki haftasonlarını veya yaz tatillerini değerlendirmeyi düşünebilirsiniz. En azından güreş vb sporlar yapılıyordur yakın çevrenizde muhakkak.
Canım çok bilmiş, şu anda gerçekten de ne kadar çok bilmiş olduğunuzhakkında hayretler içerisindeyim...:) Beni nasıl hatırladınız sahi?... Ben bile kendimi unutuyorum bazen...:) Gerçek şu ki; kendimi tanıtırken beni unutmuş olduğunuzu varsayarak önceki tanışıklığımızdan bahsetmek istemedim...Hem sizi "Acaba hangi takipçimdi?" merakında bırakmamak, hem de kendi adıma üzülmemek için...:) Beni hatırlamanız beni ne kadar mutlu etti anlatamam... Mektubunuzu tüm sabırsızlığımla bekliyorum...
YanıtlaSilHarika bir anne olmak isterdim ama değilim...:(
Evet hıdırellez şenliği etkinlikleri çerçevesinde yılda bir kez amatörce çocuklar güreş yapıyor... Bu sene katılacak inşallah... Sevgi ve saygılar...
Cemile KARA
Bu arada çocuklarım 6 ve 2,5 yaşındalar, vaktinizi aldım, kusura bakmayın...
YanıtlaSilCemile KARA
Şaka yapıyorsun? :) Nasıl unuturum seni?
Sil