İkinci hamileliğimde ilk olarak
facebook ve yahoo grupları olan Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum (SSVD)
gruplarına girdim. Haziran ayındaki doğumumdan bir ay önce, yani 2014 yılının Mayıs ayında, sadece facebook ssvd türkiye sayfasında, 12 kadın vajinal doğum yaptığını sayfaya bildirdi. Bu da bana çok büyük moral verdi. Gruptaki doktor listesinden kendime uygun bir de doktor buldum.
Doktorumun
sayfasında şunlar yazıyordu, kendisiyle tanışmaya gitmeden bile
kendisine içim ısındı, kendi kafamda bir doktor bulduğuma inandım:
"Bizler, annede ya da bebekte vajinal doğuma engel bir durum yok ise
her anne adayının vajinal yolla doğum yapmasının en
azından denemesinin doğru olduğuna inanıyoruz.
En azından her anne adayına bu şansın verilmesi uygun olacaktır.
Tabii ki vajinal doğuma engel bir durum olduğu hallerde sezaryen ile doğum tercih edilmelidir.
Ancak doğumdan korkma, suyunun azalması, kordon dolanması, bebeğin
eşinde kireçlenme gibi nedenlerle hemen sezaryene yönelmek doğru
değildir. Çünkü doğuma doğru tüm gebeliklerde bebeğin suyu azalır,
plasenta da kalsifikasyon görülür. Kordonun 1 kat varlığı çoğu kez
doğuma engel değildir. Üzerinde yer alan jel sayesinde boyundan kayacak
ve soruna neden olmayacaktır.
Bizler, gebelik oluştuğunda doğuma yaklaşırken takibini yaptığımız
anne adaylarına "normal doğum mu? sezaryen mi? " sorusunu sormak yerine
hedefimizin normal vajinal yolla doğum olduğunu ifade etmekte, sezaryen
ile doğumu ancak tıbbi gereklilikler halinde tercih ettiğimizi
belirtmekteyiz.
Tabii ki normal vajinal yolla doğum yapmayı kesinlikle düşünmeyen bir
anne adayına bu konuda baskı uygulayamayız. Çünkü normal doğum 10-12
saat sürebilen anne adayının güçlü, sabırlı, soğukkanlı, bilinçli
olmasını gerektiren bir süreçtir.
Maalesef birçok anne adayı küçük yaşlardan itibaren doğumu bir tabu olarak görmekte ve korku duymaktadır.
Korkunun en büyük nedeni bilgisizlik ve insanın kendini neyin beklediğini bilememesidir.
Hepimiz bilmediğimiz şeyden korkarız.
Bu nedenle anne adayı, doğumunda sorumluluğu alacak doktorunu
tanımalı, güven duymalı, her zaman yanında olacağını hissettirmelidir.
Bunun yanı sıra anne adayı, hastaneye ilk başvuruda neler yapması
gerektiğini, nerede kalacağını, doğumhaneyi tanımalı, takiplerinin nasıl
olacağı konusunda bilgi sahibi olmalı ve doğumdan önce kadın doğum,
pediatri, anestezi ekibi ile tanışmalıdır.
Doğumlar mutlaka tam teşekküllü, acil durumda anneye ve bebeğe müdahale edebilecek hastanede yapılmalıdır.
Hastanenin her an göreve hazır ameliyathane anestezi ve pediatri
ekibi olmalı ve yenidoğan ve erişkin yoğun bakım ünitelerine sahip
olmalıdır.
Yenidoğan ünitesinde, alanında deneyimli yenidoğan uzmanı
bulunmalıdır. Açıktır ki bebekleri yaşatanlar tek başına cihazlar değil,
o cihazları kontrol eden yenidoğan uzmanlarıdır.
Doğum takibinde acil bir durumda dakikalar içinde anne adayı sezaryen'e alınabilmelidir.
Doğum sürecinde hastaya hareket imkanı verilmeli, hareketleri
sınırlanmamalı, yatağa bağlı kalmamalıdır. Yanında eşi ve isteği bir
yakını olabilir. Gereksiz kalabalıkların bu süreçte anne adayına katkısı
olmayacaktır.
Doğum sürecinde bizler mümkün olduğunca az jinekolojik muayeneyi
tercih ediyoruz. Muayeneler sadece hastanın hekimi tarafından
gerçekleştirilmekte, doğumun aktif sürecinde hekim anne adayına hastanede sürekli eşlik etmektedir.
Doğuma dakikalar kala doğumhaneye alınmakta son ana dek anne adayı eşi ile birlikte odasında takip edilmektedir.
Bu süreçte anne adayı odada dolaşabilir oturabilir duşa girebilir.
Ağrıya sancıya dayanamadığını anladığı zaman epidural anestezi uygulanarak ağrılar dayanabileceği seviyeye indirilmektedir.
Süreç esnasında gerekli değilse suni sancı verilmemekte serum takılmamaktadır.
İlk başvuru anında kan testleri için örnek alınır, lavman yapılır.
Doğum sürecinde bir şeyler yiyip içme bebeğin ve anne adayının durumuna göre belirlenmektedir.
Doğuma 5 -10 dakika kala anne adayı eşi ile birlikte doğum salonuna alınmaktadır.
Doğum sürecinde doğumu kolaylaştırıcı egzersizler ve jeller kullanılmaktadır.
Doğumhanede gerekmedikçe epizyotomi denilen kesi yapılmamakta, doğum
gerçekleşir gerçekleşmez bebek annesinin göğsüne bırakılmaktadır.
Babaya bebeğinin kordonunu kesme şansı verilmektedir.
Babanın doğuma eşlik etmesi, AİLE'nin temellerinin güçlü atılmasında
önemli bir role sahiptir. Bebeğini dünyaya ne zorluklarla getiren o
zamana kadar eşi olan kişi artık bebeğinin annesidir aynı zamanda.
Evliliklerde çok önemli olan saygı ve değer verme unsuru bu şekilde
güçlü bir şekilde oluşmaktadır.
Golden hour- Altın Saat uygulaması ile Anne- Baba - Bebek doğumdan
sonraki ilk bir saatte yalnız baş başa kalırlar.Bu bir saat gelecekte
AİLE kavramının oluşumunda çok önemlidir.
Doğum esnasında kendiliğinden oluşan yırtıklar estetik olarak tamir
edilmekte, gerekli kontroller sonrası anne tekrar odasına alınmaktadır.
Doğumdan sonra anne ayağa kalkar, istediği her şeyi yiyebilir
içebilir, duşunu alabilir. Bebeğini kucağına alıp rahatlıkla
emzirebilir. Bakımını yapabilir.
Normal doğumu denemek bile başarıdır. Doğum, sonuçta sezaryen ile gerçekleşse dahi mutlaka faydası olacaktır."
Doktorum, benim isteyebileceğim her şeyi öngörmüş ve yazılı hale dönüştürmüştü. Son ayımda kendimi son derece güvende hissettim bu sayede...
Bir ebe
ile de anlaşmayı düşündüm. Ama doğumumu bir hastanede yapacağımdan,
ebenin kendi personeli olmadığı bir hastanede rahatsızlık yaratacağını
düşünüp vazgeçtim. İkinci doğumumdaki en büyük hatam da bu oldu. Zira
doktorum da normal doğum istiyorsam, bekleyebildiğim kadar evde
beklemem gerektiğini söylemişti. Oysa rüptür riski çevremdeki herkesi
korkuttuğundan, yanımdakiler evde kalmama müsaade etmeden, daha mesai
saati bile başlamadan beni hastaneye götürüp, hastane lobisinde sancı
çekmeme neden oldular. Halbuki eğer yanımda bir ebe olsaydı, durumu
kontrol edip, her şeyin yolunda gittiğine çevremdekileri ikna ederek
sancılarımı evde karşılamama yardımcı olabilirdi.
Hamileliğim boyunca fiziksel aktiviteyi hiç kesmedim. Hamilelikte neler yapılması gerektiğini bir yazımda da yazmıştım: http://sormabulmadunyasi.blogspot.com/2014/03/hamilelikte-anne-adaynn-neler-yapmas.html .
Kızım da sağolsun zaten fiziken hareketsiz kalmam imkansızdı :) Bu sayede kaslarım sağlam kaldı sanırım ve ameliyattan sonra bunun çok faydasını gördüm.
Yukarıda fotoğrafı görülen Hypnobirthing kitabını aldım. Kitap duygusal olarak beni çok rahatlattı, kendime ve vücuduma güvenmemi sağladı. Ayrıca içindeki nefes egzersizlerinin son derece işe yaradığını da sancı çekerken deneyimleme şansım oldu. Gerçekten de orada bahsedildiği gibi nefes aldığımda, sancıları etkisiz hissediyordum. Ancak insanın aklı karışabiliyor, kendini nefesine odaklayamayabiliyor. Bu nedenle kitapta, egzersizleri, eşiniz veya ebeniz ile birlikte çalışmanız öneriliyor ki böylece sancı esnasında doğum koçunuz nefes tekniklerini size hatırlatabilsin. Benim başkasıyla birlikte çalışma şansım olmadığından, nefes tekniklerini cep telefonuma okudum. Sancı çektiğim sırada kulaklıklarımı takıp, kendi sesimden nefes teknikleri dinliyordum. Gerçekten çok çok işe yaradı. Nefesi doğru kullanmak, sancı dönemini rahat geçirmek için çok önemliymiş. Ayrıca aktif doğum dönemini de son derece kolaylaştırıp kısaltıyormuş, ama onu deneyimleme şansım olmadı ne yazık ki.
Yukarıda fotoğrafı görülen Hypnobirthing kitabını aldım. Kitap duygusal olarak beni çok rahatlattı, kendime ve vücuduma güvenmemi sağladı. Ayrıca içindeki nefes egzersizlerinin son derece işe yaradığını da sancı çekerken deneyimleme şansım oldu. Gerçekten de orada bahsedildiği gibi nefes aldığımda, sancıları etkisiz hissediyordum. Ancak insanın aklı karışabiliyor, kendini nefesine odaklayamayabiliyor. Bu nedenle kitapta, egzersizleri, eşiniz veya ebeniz ile birlikte çalışmanız öneriliyor ki böylece sancı esnasında doğum koçunuz nefes tekniklerini size hatırlatabilsin. Benim başkasıyla birlikte çalışma şansım olmadığından, nefes tekniklerini cep telefonuma okudum. Sancı çektiğim sırada kulaklıklarımı takıp, kendi sesimden nefes teknikleri dinliyordum. Gerçekten çok çok işe yaradı. Nefesi doğru kullanmak, sancı dönemini rahat geçirmek için çok önemliymiş. Ayrıca aktif doğum dönemini de son derece kolaylaştırıp kısaltıyormuş, ama onu deneyimleme şansım olmadı ne yazık ki.
İkinci
doğumuma girecek olan doktorum, ilkinden farklı olarak, çok rahattı.
Son gün bile NST'ye bağlanmanıza gerek yok, her şey yolunda görünüyor;
dedi bana. Ama planda olmayan bir şey oldu; doktorum sadece bir
günlüğüne şehir dışına çıkacaktı. Kendi hastalarını da hastanedeki diğer
doktor arkadaşına emanet edecekti. "Diğer doktor arkadaşımla tanışmak
ister misiniz?" diye sordu bana. Beklenen doğum tarihime 5 gün vardı ve herhangi bir doğurma belirtisi görünmüyordu; ben de tanışmaya gerek görmedim. İkinci doğumumdaki ikinci büyük hatam
da yedek doktorla tanışmamak oldu. Eğer tanışsaydım, kendisinin SSVD
karşıtı olduğunu öğrenmiş olur, belki ona göre bir önlem alabilirdim.
İlk
doğumumda sancım gelmemişti ve 41+2'de sezaryene girmiştim. İkinci
doğumumda 39+3'te, doktorumun şehir dışında olduğu tek günde sancım tuttu. Gece 1'de başlayan sancılarım sabah 8
gibi 7 dakikada bire inmişti. Hypno Birthing kitabından öğrendiğim nefes
tekniklerini uygulamaya başladım. Yanında yatamadığım için uyanan kızımı birkaç defa uyuttum, en sonunda sabah 4'te 4,5 yaşındaki kızımla karşılıklı oturup sohbet etmeye başladık. Arada gelen sancılarımı karşılayıp, sohbete devam ediyordum. Kızım olumsuz hiçbir tepki vermedi, çünkü acı çekmiyordum, sadece bir süre hareket etmekte zorlanıyor ve konuşamıyordum, sonra gülerek konuşmaya kaldığım yerden devam ediyordum. Bu arada azar azar kanamam olmaya başladı. Doktorumla "whatsapp" üzerinden haberleştim, normal olduğunu söyledi. Ama rüptür riskinden korkan eşimin hastaneye gidelim, sorun yoksa eve geliriz teklifini kabul ettim. Bir hatam da bu oldu. Zira başlayan bir doğumu tespit ettikten sonra beni hastaneden çıkarmayacaklarını bilmeliydim.
Henüz mesai başlamadan hastaneye gittik. Epey bir süre mesai saatinin başlamasını bekledik. Lobide de gayet sakin, mutlu mesut sancılarımı karşılıyordum. Sonra mesai başladı ve ben NST'ye bağlandım. 7 dakikada bir düzenli gelen ve 110 seviyelerine vuran sancılarım vardı. NST'de sancıları sakin karşılamaya devam ettim. Bana bakacak olan doktor hanım muayene etti. Bir gün öncesinde de 2 santimlik açılmam vardı ve hala 2 santimlik açılmam vardı. Üçüncü büyük hatam da bu oldu: Biliyordum ki 4 santimlik açılma olmadan hastaneye yatmamalıydım. Ama o esnada eve dönmek için ısrar edecek gücü bulamadım kendimde. Doktor hanım, SSVD karşıtı olduğunu ve beni, kendimi öldürmeden evvel sezaryene almak istediğini söylediğinde, doktor masasının yanında, ayakta iki büklüm olmuş şekilde sancımı karşılıyordum. Elimden geldiğince kendisine, riskleri bildiğimi, riskleri kabul ettiğime dair kağıtları imzaladığımı, isterse kendisi için bir daha imzalayabileceğimi, kendisinden doğumun ilerlemesi için zaman istediğimi söyledim.
Beni hemen odaya çıkardılar. Kan örneği almaları gerektiğini söylediler. Sıradan bir prosedür olduğunu bildiğim için izin verdim ama bir de baktım ki katater takıyorlar. Katateri çıkarmalarını istediğimi, sancılar sırasında yürümek ve rahat hareket etmek istediğimi söyledim. Ama katateri takan hemşire, ben konuşurken katateri kalın flasterlerle sabitliyor ve "Bunun ucunda iğne yok, istediğiniz gibi hareket edebilirsiniz" diyordu. Yani söylediklerimi hiç kaale almadı. Eninde sonunda o katateri kullanmam gerekeceğine emindiler. Anladım ki ben artık bir "hasta" idim ve söylediklerim, doktor emri olmadan dikkate alınmayacaktı; artık hastanenin sorumluluğundaydım, kendi bedenim hususunda söz hakkım kalmamıştı. Kataterin içinde iğne değil ama plastik bir parça vardı ve hareket ettikçe canımı acıtıyordu. 14 saat boyunca sancı çekmemi izleyen kızımı doğumdan soğutan tek unsur da bu katater olayı oldu. Kataterim çıkana kadar yanıma yaklaşmak istemedi, sürekli "Ne zaman çıkacak o?" diye sordu ve doğumdan sonra da "Ben hamile kalmak istemiyorum. Koluma ondan takıp acıtacaklar." dedi, sancıların lafını bile etmedi.
Sonra elbisemle kalmak istediğimi söyledim ama "Her tarafı kapalı, koridorda dolaşmanıza engel olmaz" diyerek ameliyat önlüğü giydirdiler. Sonra NST'ye bağlandım. Bağlı kalmak istemediğimi söylediğimde 10 dakika sonra çıkartacağız dediler ama o aleti, ameliyata girene kadar sökmediler.
Hastanede sancı çektiğim 6 saat boyunca SSVD karşıtı doktor hanım, hemen hemen saat başı odama gelip bana şunları söyledi:
Hastanede sancı çektiğim 6 saat boyunca SSVD karşıtı doktor hanım, hemen hemen saat başı odama gelip bana şunları söyledi:
- "Ben kadın doğum doktoruyum, eşim de kadın doğum doktoru. Henüz çocuğum yok ama doğuracak olsam sezaryen yapacağım. Siz niye kendinizi zorluyorsunuz ki? (Böyle diyen bir doktora zaten güvenemezdim. Neyse ki benimle ilgilenen hemşire hanım "Ben de normal doğum yapmak istedim ama sonunda sezaryen olmak zorunda kaldım. Neden normal doğum yapmak istediğinizi anlıyorum. Ben de sizin normal doğurduğunuzu görmek isterim. Elimden geldiğince yardımcı olacağım size" dedi. Kadın doğum doktorlarına biraz da hasta psikolojisi eğitimi verseler son derece faydalı olur)
- "Öleceksiniz. bebeğinizi de öldüreceksiniz. Sizin ölmeniz bir şey değil, size bir şey olursa ben travma geçiririm, bir daha mesleğimi icra edemem sizin yüzünüzden" tarzında konuşmalar yaptı. "Daha önce 2 defa SSVD yaptırdım ama devlet hastanesindeydim ve doğumlar son aşamasındaydılar, bebeklerin kafaları görünüyordu. Siz henüz doğumun başındasınız, bekleyemem." dedi. Neyse ki benimle ilgilenen hemşire hanım, SSVD doğumları ile tanınan Dr. Hakan Çoker ile çalıştığını, sezaryen sonrası sorunsuz normal doğumlara şahitlik ettiğini, bana da yardımcı olacağını söyleyip beni sakinleştirdi. Bu arada doktor hanım yanındaki hemşireye dönüp, sanki ben orada değilmişim ve onları duymuyormuşum gibi: "Şuna bakın ya, neler söylüyorum, öleceksin diyorum, hiç de korkmuyor" filan diyordu.
- "Şu anda doğumun pasif aşamasındasınız, henüz aktif doğuma geçmediniz." diyordu. Sesinin tonundan vermek istediği mesajı anlıyordum: "Henüz sancıları rahat karşılıyorsunuz ama aktif doğumda canınız çok daha fazla yanacak.". Ama acı çekmekten korkmuyordum, zaten halihazırda 10 saattir sancı çekiyordum ve çok rahattım, devam edebileceğimi düşünüyordum.
- "Sancılarınız çok düzenli. Eğer ilk doğumunuz olsaydı hemen size suni sancı verir, sizi çok rahat DOĞURTTURURDUM. Ama bu şekilde sizi doğurtturmak istemiyorum" dedi. Kendisine "doğurtturulmak" istemediğimi, zaten kadın vücudunun kendi kendine doğurmaya programlı olduğunu; gölge etmese başka da ihsan istemediğimi söylemek istedim ama onunla laf yarıştırmaya hiç mecalim yoktu, sancılarıma konsantre olmak istiyordum.
- Doktor hanım baktı ki ne söylerse söylesin beni ikna edemiyor, bu sefer eşimi tacize başladı: "Israr ederse hem kendisine, hem de bebeğine zarar verecek. Burası özel bir hastane. Burada, hem de benim nöbetim sırasında ters bir olay yaşanırsa çok büyük skandal olur" gibi laflar etti. Bu sefer eşim huylandı, doktor hanım odadan çıkınca "Hayatım belki doktor hanımın bize açık açık söyleyemediği bir şey vardır. Belki hastanenin ameliyathanesi hızla hazırlanmaya uygun değildir, belki anestesiztlerde sorun vardır. Belki bir sorun çıkarsa ani müdahale edemeyeceklerdir. Açıkça hastanesini kötüleyemeyeceği için böyle laflar ediyordur" demeye başladı. Ki bunu da biliyordum: Sizi sezaryene ikna edemeyince yanınızda bulunan refakatçilerinizi korkutarak, üzerinizdeki psikolojik baskıyı arttırmaya çalışıyorlar. Hepsine hazırlıklıydım, buna da aldırmadım. Ama bir yandan da acaba buradan çıkıp başka bir hastaneye gitsem mi diye düşünüyorum. Ama başka bir hastanede çocuk acili var mı? SSVD kabul edecekler mi? Yedek bir hastane araştırmamışım hiç. O noktada çıkıp gitmeye cesaret edemedim. Eğer yanımda doğum koçluğu yapan bir ebe olsaydı, bana uygun bir hastane önerebilirdi. O anda bir ebeyle anlaşmadığıma çok çok pişman oldum.
Doktor hanım bir daha gelip ultrasonda rahimdeki ameliyat yerimin incelmiş gözüktüğünü söyledi. Hemen facebook ssvd grubuna girip sordum. Diğer doktorların, ameliyat yerinin incelmiş olup olmadığının ultrasonda anlaşılamayacağını söylediklerini öğrendim. Doktor hanım ısrarla diğer ikinci sezaryen doğumlarda, eğer anne sancı çekmişse rahmin inceldiği, hatta sadece bir zar kaldığı, zarı da kesmek yerine parmağıyla delerek rahime girdiği yolunda moralimi bozmaya yönelik hikayeler anlatıyordu. Sanırım kendisi pasif agresifti. Doğrudan bana "Sizin doğumunuza girmeyeceğim" diyemediği için moralimi bozmaya çalışıyordu. Ben de pasif agresif bir tip olduğumdan, doğrudan kendisine "Başımdan çekilip gider misiniz?" diyemediğimden, kulağımda kulaklıklarım ve gözlerim kapalı şekilde sancılarıma konsantre olmaya çalışarak karşısında duruyordum. Ama sonuçta dezavantajlı konumda olan ben olduğumdan, kazanan doktor hanım oldu; sancılarım kaçtı ve bir daha da düzene girmedi. Ameliyattan sonra doktor hanımın kendisi, rahimdeki kesimin iyi durumda olduğunu, zarın altında bir kas kütlesi bulunduğunu ve 7-8 saatlik sancıya daha katlanabilecek durumda olduğumu söyledi.
Bu sırada ameliyata girebilirim diye su içmem ve yemek yemem de yasaklanmıştı. Susuz kalan bebeğin kalp atışları düşmeye başladı. Bu nedenle serum bağladılar. Kolumda serumla iyice hareketlerim kısıtlandı. Bu sırada müthiş bir kasılmayla birlikte suyum patladı. Ben kendime uygun bir şekle girmeye çalışırken zorla geri yatırmaya çalıştılar beni. Artık sinirden mi neden bilmiyorum tansiyonum 14-9 oldu. Bebeğin kalp atışları düştü, NST ötmeye başladı. Bu sırada doktor hanım hala olumsuz mesajlarına devam ediyordu. Yanındaki hemşirelere "İlk doğumunda sezaryene girmeseymiş, bana ne!" dediğini duydum. Yine de kendisine cevap vermedim.
O çıktıktan sonra normal doğum yapacağım için heyecanlı olan ve normal doğum konusunda çok uğraşan Hakan Çoker'in yanında bir dönem çalıştığını da söyleyen ebe hemşire girdi içeriye. Bana gayet sakin bir ses tonuyla bebeğin kalp atışlarının düşmesinin iyiye işaret olmadığını, kendi doktorumun da yanımda olsaydı bu durumda sezaryeni tercih edeceğini düşündüğünü söyledi. Ona çok güvendim, çünkü normal doğumda bana eşlik etmeye çok hevesliydi ilk geldiğimde. Onun sözleri üzerine ameliyata girmeyi kabul ettim.
Ameliyatta başıma gelecekleri biliyordum zaten. Ameliyathaneye eşim alınmadı, oysa ilk doğumuma girmişti ve kızımızı ilk o görmüştü. Bebeğimin kordon kanının akmasına izin verdiklerini hiç zannetmiyorum. Bebeğimin bakımları benim görmediğim bir noktada yapıldı, sadece sesini duyabiliyordum. Oysa ilk doğumumda kızımın bakımları görüş açım içinde yapılmıştı. O güvendiğim ebe hemşire oğlumu yanıma getirdi, birazcık öpüp koklayabildim. Başka türlü bir ten temasına izin verilmedi.
Hiçbir şey hayal ettiğim, doktorumun da yönlendirmesiyle olacağını ümit ettiğim şekilde olmadı. Ameliyat olunca hiçbir şeye müdahale edemiyorsunuz haliyle. Tek tesellim oğlumu yıkamayıp sadece ıslak bezle silmiş olmaları oldu. Böylece verniks tabakası üzerinde kaldı. Neredeyse 1 ay boyunca, o tabaka tamamen yok olmadı. Bu nedenle doğar doğmaz yıkanan kızımda olduğu gibi egzama olmayacağını ümit ediyorum.
Ameliyattan sonra çok kolay toparlandım. Ayaklarımın uyuşukluğu açılır açılmaz, hemşirelerin önerdikleri jimnastik hareketlerini yapmaya başladım. Ayağa kalkar kalkmaz korsemi taktım, hemen yürümeye başladım. Rahmim korseye rağmen aşağı sarkıp uyumamı zorlaştırdığında karnımın altına bir yastık koyarak uyudum. Hastaneden çıkarken kızımı kucağıma alıp yürüyememiştim. Bu sefer oğlum kucağımda ve yürüyerek çıktım hastaneden. Bebeğin altını değiştirirken ya da yatırıp kaldırırken hiçbir sorun yaşamadım. 5. gün doktor kontrolüne de oğlumu "sling" içine yatırarak götürdüm.
Psikolojik olarak da iyiydim, çünkü kadere inancım vardır. Doktorumun bulunmadığı tek günde sancım tuttuğuna göre, oğlumun bu şekilde doğmak kaderinde varmış demek ki... En azından doğumun başlamasını bekleyebildim, sütüm geldi, bebeğim sağlıklı, bende sorun çıkmadı (ameliyattan sonra aşırı bir kanamam oldu, tansiyonum düştü, oksijen bağlayıp kanama kesici ilaç enjekte etmek zorunda kaldılar ama sorun çıkmadı çok şükür)... Dolayısıyla kaderime küsmek yerine yatıp kalkıp bebeğimle benim sağlığımız için şükrediyorum.
Bir çocuk doğurmak sadece bedensel bir olay değil, bu işin bir de duygusal yönü var. Annenin doğum esnasındaki psikolojisi önemli olduğu kadar, bebeğin de psikolojisinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ameliyathanede ışıklar karartılsın, bebeğimle ten teması kurayım vs gibi talepleriniz olduğunda doktorlar size "Ah canımmmm, duygusal anne" bakışı atıyorlar. Onlar için doğum cerrahi veya mekanik bir işlem, hiçbir psikolojik yönü yok. Oysa annenin doğuma psikolojik olarak hazırlanması, doğum sırasında duygusal olarak desteklenmesi gerekiyor. Bebeğin psikolojisinin de etkilendiğini düşünüyorum. Bebeğin fiziken sağlıklı doğmuş olması doktorlar için yeterli, ama psikoloji bilimini yok sayıyorlar. Oysa doğan bebeğin de bir duygusal durumu var ve bence en az fiziki durumu kadar özen gösterilmeyi hak ediyor.
Psikolojik olarak da iyiydim, çünkü kadere inancım vardır. Doktorumun bulunmadığı tek günde sancım tuttuğuna göre, oğlumun bu şekilde doğmak kaderinde varmış demek ki... En azından doğumun başlamasını bekleyebildim, sütüm geldi, bebeğim sağlıklı, bende sorun çıkmadı (ameliyattan sonra aşırı bir kanamam oldu, tansiyonum düştü, oksijen bağlayıp kanama kesici ilaç enjekte etmek zorunda kaldılar ama sorun çıkmadı çok şükür)... Dolayısıyla kaderime küsmek yerine yatıp kalkıp bebeğimle benim sağlığımız için şükrediyorum.
Bir çocuk doğurmak sadece bedensel bir olay değil, bu işin bir de duygusal yönü var. Annenin doğum esnasındaki psikolojisi önemli olduğu kadar, bebeğin de psikolojisinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ameliyathanede ışıklar karartılsın, bebeğimle ten teması kurayım vs gibi talepleriniz olduğunda doktorlar size "Ah canımmmm, duygusal anne" bakışı atıyorlar. Onlar için doğum cerrahi veya mekanik bir işlem, hiçbir psikolojik yönü yok. Oysa annenin doğuma psikolojik olarak hazırlanması, doğum sırasında duygusal olarak desteklenmesi gerekiyor. Bebeğin psikolojisinin de etkilendiğini düşünüyorum. Bebeğin fiziken sağlıklı doğmuş olması doktorlar için yeterli, ama psikoloji bilimini yok sayıyorlar. Oysa doğan bebeğin de bir duygusal durumu var ve bence en az fiziki durumu kadar özen gösterilmeyi hak ediyor.
Bugün,
doğumun ruhsal aşamaları, doğum sırasında ortaya çıkabilecek
komplikasyonlar, eskiye oranla çok daha iyi tanınıyor. Tehlikeleri
ortadan kaldırmak için her türlü önlem alınıyor. Tıptaki gelişmelere
paralel olarak, yeni doğan bebeklerin ölüm oranı düşerken, nedense doğumdan
duyulan korku da giderek artıyor.
Hemen
herkesin ağzında korkunç bir doğum öyküsü var. Ama bu öyküleri biraz
deşince altında hastanede, çabuklaştırılmaya çalışılmış bir doğum olduğu
görülüyor. En azından benim çevremde, evde doğurmuş kadınlardan
hiçbirinin ürkütücü bir doğum hikayesi yok.
İstatistiksel
olarak doğumların yaklaşık %80'i, hiçbir komplikasyona sebep olmadan
gerçekleşmekteymiş. Ama gebelerin hepsine, sanki %20'lik kesimde olacağı
kesinmiş muamelesi yapılıyor. Gebeler de korkularından, o yüzde
yirmilik kısma dahil olmamak adına yüzde seksenlik şanslarını tepip,
bıçak altına yatmayı baştan kabul ediyorlar. Oysa çok büyük bir
ihtimalle, çok rahat bir doğum yapıp, sağlıklı bir şekilde evlerine
dönecekler.
Hastanelerde
hastalar tedavi edilir ve doğuma giren kadın doğum uzmanları da
cerrahtırlar. Doğum yapmaya hastahaneye giden gebeye "hasta" gözüyle
bakılıyor ve hastaymış gibi muamele ediliyor. Sanki her an başına
olumsuz bir şey gelecekmiş gibi, koluna katater bağlanıyor, üstüne
ameliyat önlüğü giydiriliyor vs. Ayrıca doğum yaparken size yardımcı
olması için bir cerrahı tercih ederseniz, sonunda cerrahi operasyona
girmeniz büyük bir ihtimaldir, neticede işleri bu... Oysa örneğin
doğumunuza yardımcı olması için, işi, "doğuma yardımcı olmak" olan bir ebe
hemşireyi tercih etseniz, cerrahi operasyona uğrama ihtimaliniz
azalacaktır.
Hiçbir
doğum olayı, bir diğerine benzemez. Oysa, her hastane, belirli bir
sisteme göre çalışır ve doğum olayı da adeta hastanenin sistemine uymak
zorunda kalır. Ayrıca her hastanenin sistemi tehlikeli bir doğuma göre
hazırlanmıştır ve dolayısıyla hastaneye doğuma gelen her kadına, zor bir
doğum yapacakmış gözüyle bakılır.
Yapılan
araştırmalar, evde doğum yapan kadınların, diğerlerine oranla daha az
ağrı dindirici ilaca ihtiyaç duyduklarını ortaya koymuştur. Ayrıca
evdeki doğumlarda yapay yöntemlere daha ender başvurulmaktadır. Kendi
tecrübem de bu yönde oldu. Evde 8 saat sancı çektim ve çok rahattım,
kızımı 2-3 defa uyuttum, sonra uyumak istemeyince oyaladım, kendimi
rahat hissediyordum. Hastaneye gidip NST'ye bağlandığımda 7 dakikada bir
gelen ve 110 sınırlarında dolaşan sancılarım vardı ve ben sancıları
gayet rahat karşılıyordum, hiçbir sorunum yoktu. Ne zaman ki hastane
odasına alındım, koluma isteğim hilafına katater takıldı, istemediğimi
beyan ettiğim halde ameliyat önlüğü giydirildi ve yine isteğim hilafına
"10 dakika sonra çıkartırız" diyerek NST'ye bağlandım bir anda sancılarım
düzensizleşti ve şiddeti düştü, 50 dolaylarına indi. Ama evde 110
dolayında sancıyı gayet rahat karşılayan ben, hastanede 50 dolayındaki
sancılarda kıvranmaya başladım. Sırtüstü yatmak çok zorluyordu ve
sancılar sırasında kasılıp kalmaya başladım, bu durum da benim
tansiyonumu yükselttiği gibi bebeğin kalp atışlarının da yavaşlamasına
neden oldu.
Bir
kere, her türlü gereçlerle donatılmış bir hastanede doktorlar, uzun
süre bekleyemediklerinden, bu gereçlere hemen başvurma hatasına
düşüyorlar sanırım çoğunlukla. Nitekim sürekli gelip gidip beni normal
doğurmamaya ikna etmeye çalışan nöbetçi doktor hanım bana "Sancılarınız
ilk geldiğinizde çok güzeldi. Eğer ilk doğumunuz sezaryen olmamış
olsaydı, ben size hemen suni sancı verip doğumunuzu hızlandırır ve
elimle de yardım ederek bir çırpıda doğurmanızı sağlardım" dedi.
Sancılarıma konsantre olmaya çalışırken kendisine cevap vermemeyi tercih
ettim ama içimden "Demek ki her şeyi normal ve yolunda giden bir doğum
yaşıyor olsam bile, doğumumun kendi yolunu izlemesine müsaade etmeyecek,
muhakkak müdahele edecektiniz öyle mi?" diyordum ve o noktada,
hastaneye erken gitmenin ne kadar büyük bir hata olduğunu anlamış oldum. Nitekim daha sonra aynı doktor hanımda doğum yaptığını öğrendiğim bir arkadaşım, ilk doğumunu normal yapmış olmasına karşın, aynı doktor hanım tarafından kendisine verilen suni sancının acısını çektikten sonra sezaryene girmek zorunda kaldığını anlattı bana. Suni sancı, çoğunlukla sezaryeni sonuçluyor anladığım kadarıyla.
Ayrıca
kadınların çoğu, doğumhanede yabancılık çeker, kendilerini rahat
hissetmezler. Hayvanlar üzerinde uygulanan geniş çaplı araştırmalarda,
her türlü huzursuzluğun, doğumu olumsuz yönde etkilediği ve geciktirdiği
saptanmıştır (Doğumda mahremiyet ile ilgili bir yazı için bkz: http://www.dogaldogum.com/yazlar/207-doumda-mahremiyet.html). Ayrıca kendisini tehlike ve tehdit altında hisseden hayvanların doğumu yarıda kesip (yani insanlar için kullandığımız deyimle "sancıları kaçıp") kendilerini güvende hissettikleri bir yere giderek, orada doğurdukları da bilinmektedir.
Her kadın, içten içe evinin sıcak ortamında doğum yapmayı ister
sanırım. Bu isteğimi dile getirdiğimde, modern tıbbı reddetmekle
suçlandım. Oysa doğumun evde gerçekleşmesini istemek, eski basit
koşullara bir dönüş sayılmamalıdır. Bugün hastane ortamında, kadının ve bebeğin ruhsal gereksinimleri karşılanamamaktadır. Oysa kadının ve doğumun
mahremiyetine önem verilerek, tıbbi koşullar ve kadının ruhsal
gereksinimleri arasında bir uyum pekala sağlanabilir (Örnek bir doğum
için bkz: http://bebekyapimbakimonarim.blogspot.com.tr/2013/03/gunesin-dogal-dogum-hikayesi.html).
Örneğin
doğumhanelerin ve doğuma gelmiş gebeler için ayrılan odaların daha
insancıl tarzda döşenmesi mümkün. Böylece kadınların çevresi,
komplikasyonsuz doğumlarda gerek duyulmayan ürkütücü gereçlerden
arındırılmış olur. Hastane sisteminin her doğuma birebir uygulanmasından
da vazgeçilmelidir. Hiçbir yöntem, önceden planlanıp hazırlanarak, her
kadına aynen uygulanmamalıdır. Özellikle, sancı veren ya da dindiren
ilaçların kullanılmasında bu durum geçerlidir. Ayrıca ebe ve doktorlar,
doğumun öncelikle anne adayını ilgilendiren bir konu olduğunu kabul
etmelidirler. Yani kadının istek ve duyguları ciddiye alınmalıdır.
Gereksiz yere anestezi yapılmamalı ve konuşma tarzına dikkat edilmelidir.
Doktor ve ebelerin çoğu, sancı çekmekte olan kadınla yetişkin bir insan
gibi değil de, yardıma muhtaç bir çocuk gibi konuşuyorlar. Örneğin ben
sancı çekerken gelip gidip, öleceğim ve bebeğimi de öldüreceğim
hususunda olumsuz telkinlerde bulunarak moralimi bozmaya çalışan doktor
hanım, ben gözlerim kapalı sancılarıma konsantre olmaya çalışırken
yanındaki hemşireye "Ohooo, baksana neler söylüyorum, hiç oralı bile
olmuyor" dedi benim için. "Gözlerim kapalı ama sizi duyabiliyorum, ben
burada yokmuşum gibi hakkımda konuşmayın lütfen" demek istedim ama
diyemedim, çok sinir bozucuydu. Annenin mahremiyetine saygı gösterilmesi de çok önemli. Hastanede rahat rahat bağıramadım, yan odadan duyarlar diye. Odam zaten yol geçen hanı gibiydi, birisi tansiyonumu ölçmeye giriyor, diğeri NST'yi kontrole geliyor... Normal doğum yapan anneler de bacaklarını, doğumhanenin kapısına dönük olarak açmak zorunda kalmanın rahatsızlığından bahsediyorlardı. Bunların hiçbiri düzeltilemeyecek hususlar değil, sadece biraz anlayış yeterli.
Özetle ikinci doğumumdaki hatalarımdan aldığım dersler şöyle oldu, eğer sezaryen sonrası normal doğum yapmak istiyorsanız:
Özetle ikinci doğumumdaki hatalarımdan aldığım dersler şöyle oldu, eğer sezaryen sonrası normal doğum yapmak istiyorsanız:
- Kendinize uygun bir doktor bulun.
- Kendinize destek verecek bir ebe ya da doğum koçu ile anlaşın.
- Yedek doktorunuzu da ayarlayın.
- Olası br terslikte gidebileceğiniz yedek bir hastane ayarlayın.
- Nefes tekniklerini çalışın.
- Yanınızda size normal doğum konusunda destek vermeyecek hiç kimseyi bulundurmayın.
- Mümkün olduğunca uzun süre evde kalın.
- Açıklığınız 4 santimi geçmeden hastaneye gitmeyin.
- NST'ye bağlı kalmayın.
- Katater taktırmayın.
- Susuz kalmayın. Mümkünse enerji verecek bir şeyler için. Bebek aç ve susuz kalınca kalp atışları yavaşlıyor ve sonuç ameliyat oluyor.
- Kendinizi psikolojik olarak rahat hissedeceğiniz bir ortam talep edin. Eğer ameliyat önlüğü giymek istemiyorsanız uygun kıyafetlerle hastaneye gidin.
- Size söylenen olumsuz ifadeler hakkında başka bir uzman görüşü daha alın. Çünkü edindiğim tecrübeye göre, doktor sizi ameliyata razı edebilmek için göz göre göre YALAN söyleyebiliyor.