|
Fotoğraf orijinal kaynağa aittir. |
Yazının çevirisi Sayın Zekiye Baykul'a aittir. Paylaşmama izin verdiği için kendisine teşekkür ediyorum.
Bir annenin 5 oğlu ile okulsuz eğitim hikayesi
Küçük bir
kızken daha okuldaki ilk günümde kararımı vermiş ve eve gelir gelmez
anneme ve babama "Büyüyünce öğretmen olacağım" demiştim.
Bu
hedefimden hiç şaşmadım ve öğretmen oldum. Hem normal sınıf derslerinde
hem de eğitim sürecinde terapi ve desteğe daha fazla ihtiyaç duyan
öğrenciler için açılan terapi sınıflarında (remedial class) öğretmenlik
yaptım.
Fakat tecrübelerim sonunda anladım ki mevcut eğitim sistemi pek çok çocuk için oldukça yetersiz kalıyordu.
Böylece işi bırakarak 5 oğlumu, evimizde, okulsuz eğitim metodu ile yetiştirmeye başladım. Tam anlamıyla okulsuz eğitim metoduyla.
Mutfak masası etrafında oturup tahtada ders anlatmak filan yoktu.
Oturup onlara okuma yazmayı, sayı saymayı öğretmedim. Hatta herhangi bir şekilde bunları kendi başıma planlamadım bile.
Bunun yerine günlerini nasıl geçirmek istediklerine kendileri karar verdiler.
Derede tavşan avlamak, elektronik aletler yapmak veya enstrüman çalmak gibi.
Yaptığım şey sadece çocukların öğrenmeyi içten gelen bir şekilde
sevdiklerine dair içgüdülerimi dinlemek ve buna güvenmekti. İlgi
duydukları konularda ilerleyebilmeleri için gerekli yönlendirmeyi, maddi
kaynak ve araç-gereçleri onlara sağladım.
Bilgisayarımız yoktu.
En büyük oğlum Joel (33), 14 yaşına kadar bilgisayar görmedi ama şu an bilgi teknolojileri alanında doktorası bitmiş durumda.
İlk üniversite diplomasını aldığında 18 yaşındaydı, şu an Google şirketinde çalışıyor.
Tüm çocuklarım mutlu sağlıklı ve başarılı yetişkinler oldular.
İki numaram Dion’un (31), Sosyal Hizmetler diploması var ve yetim çocuklarla ilgileniyor.
Tali (25), konservatuvarda modern müzik eğitimi aldı. Liam (20), ise bir
nalbant oldu. Bir atın ayağına sadece on saniye bakıp ona en uygun nalı
yapabilen inanılmaz yetenekli bir nalbant.
Erik (18) de abisi gibi konservatuvara gitmek istiyor.
Bazı insanlar çocuklarım için kurduğum hayalleri soruyorlar. Ben
oğullarımın sadece heyecan duymalarını istedim. Kendi hayatlarına dair
heyecan duymalarını…
Öğretmenlikle ilgili hayal kırıklıklarım işe
ilk girdiğimde başlamıştı. Birinci sınıfları okuturken tüm desteğime ve
ilgime rağmen altı ay boyunca her gün ama her gün ağlayan minik bir kız
öğrencim vardı.
İki yıl sonra okulun terapi merkezinde çalışmaya
başladığımda bu küçük kız oradaydı ve o denli travmatize olmuştu ki ne
okuyup-yazabiliyor ne de akademik herhangi bir konuda ilerleyebiliyordu.
Okulumuzun bulunduğu bölgeden sorumlu müfettişle birlikte okula gidip gelirken ona bir gün şu soruyu sordum:
"5-6 yaşına gelmiş pek çok çocuğun okula henüz hazır olmadıklarını
düşünüyorum. Kendi çocuklarımı okula göndermesem ne olur sizce?"
"Ne
olacak, hiçbir şey" dedi. "Sen bir öğretmensin. Başka insanların 30
çocuğuna öğretmenlik yapıp da kendi çocuklarını eğitemeyeceğini kim
söyleyebilir?"
O zamanlar tek amacım çocuklarımı sınıf eğitimine
hazır olduklarını düşünene kadar evde tutmaktı. Metot olarak da klasik
öğretim metodu kullanırım diyordum. Ki bu yöntem büyük oğlumda çok da
işe yaramıştı. Akademik düşünebilen ve ‘bana beş taş verebilir misin’
veya ‘altı adet çubuk say’ dendiğinde cevap veren bir çocuk :)
Ancak ailem genişledi ve diğer oğullarım dünyaya geldiklerinde böyle şeylerle ilgilenmiyorlardı bile.
Mesela Dion için küçük evler inşa etmek bir tutkuydu.
Tali ise henüz konuşamazken şarkı söyleyebiliyordu! Asla bir dakika yerinde oturmaz bütün gün enstrüman çalardı.
Okulda çocukların 20 dakikalık sürelerle öğrendiklerini öğrenmiştim ama
benim çocuklarım bir şeye ilgi duyduklarında altı aydan önce onu
bırakmak istemiyorlardı.
Zamanla üniversitede öğrendiklerimin
hepsini bir kenara bıraktım ve onları gözlemlemeye, hangi konuda
heyecanlandıklarını bulmaya ve o yolda onlara yardımcı olacağını
düşündüğüm şeyleri onlara sağlamaya çalıştım. Bazen müzik dersleri
aldırdım bazen elektronik aletler aldım. Tüm eğitimci rolüm buydu.
Biraz büyüyünce teknik ve ileri düzeyde dersler (TAFE) aldılar. Uzaktan
Eğitim programlarına katıldılar. Bunların hepsi gerekli ihtiyaçlar
oluştuğunda ve onlar istediği zamanlarda yapıldı.
Bir okul
müfettişi ile bir psikolog düzenli olarak ziyaretimize geliyorlardı. Ve
kendisi de bir öğretmen olan eşim, Alan de bana çok destek oldu.
Çeşitli oyun ve spor kulüplerine ve kilise gruplarına üye olmamıza ve
birçok arkadaşı olmasına rağmen oğlum 8 yaşına geldiğinde sosyal bazı
aktivitelerden geri kaldığı düşüncesiyle kendisi okula gitmek istediğini
söyledi.
Okula başladığında gördük ki oğlumuz akademik açıdan
yaşıtlarından iki yıl ötede ve okuldaki herkese kibar davranan bir
çocuktu.
Bir yıl boyunca devam eden akran baskısı, alaylar,
aşağılamalar sebebiyle okulu bıraktı. Hala hayatının en berbat yılı
olduğunu söyler.
Diğer çocuklarımdan hiçbiri okulu denemek bile istemediler.
Uzaktan eğitim ve teknik eğitim hocaları çocuklarımın konuları nasıl
olup da böyle güzel öğrenebildiklerine çok şaşırıyorlardı. İtiraf
etmeliyim ki bunu dile getirmeleri beni inanılmaz motive ediyordu.
14 yaşındayken Joel yazılıma temel, oldukça teknik bir konu olan Ayrık Matematik denilen bir ders alıyordu.
Eve geldiğinde çalışmalarına bakıp ‘tüm bu şeyleri nasıl öğreniyorsun’ derdim.
Anlamadığı bir konu olduğunda sınıfta bilenlere sorduğunu ve onların ona açıkladığını söylerdi.
Üniversitede tüm matematik derslerinde sınıfta başı çekti.
Bizim eğitim sistemimiz tamamen okuma-yazma üzerine kurulu. Ama benim
çocuklarımdan hiçbiri erken yaşlarda öğrenmedi okuma yazmayı.
Joel yedi yaşındaydı, altı ay içinde her şeyi okuyabiliyordu.
Tali 12sinde öğrendi.
Dali ise imla kurallarına göre yazmayı ancak bir yetişkin olduğunda
becerebilmişti. O sırada diploma alabilmek için uğraşıyordu :)
Hazır olmadıkları bir şeyi onlara öğretmeye çalışmak koca bir duvara toslamak gibi bir şey.
Liam’de disleksi vardı ve fakat görsel öğrenmede çok başarılıydı.
Kendisinin diğer çocuklara göre görsel yönden çok daha avantajlı
olduğunu düşünüyor.
Yetenekli bir at binicisi olan oğlum Erik
yabani atını çok iyi bir şekilde eğitmeyi öğrendi. o kadar ki arkasında
durup kamçısını şaklatsa bile at hareket etmiyor.
Elbette çocuklarımı yetiştirme yöntemim nedeniyle çok fazla eleştiriye maruz kaldım.
İnsanlar okulsuz eğitim gören çocukların işsiz filan kalacaklarını,
zira gerçek hayatta yapmak istediğin mesleği seçme şansın olmadığını ve
illa ki patronun size söylediklerini yapmak zorunda olduğunuzu
düşünüyorlar.
Ancak aslında gerçek hayatta siz de işveren olabilirsiniz ya da kendi işinizi de kurabilirsiniz.
Niçin çocuklara daha akademik konuları öğretmediğim konusunda da
eleştiriler alıyorum. Ancak düşündüm ki belki de öğrettiğim o yabancı
dili ya da anlatmaya çalıştığım trigonometriyi ilerde hiç kullanmayacak.
Öte yandan evi temizlemek, yemek pişirebilmek, söküklerini dikmek ve
alışveriş yapmak: işte hayata atıldıklarında bunlara kesinlikle ihtiyaç
duyacaklar. Ki oğullarım bu becerilerin hepsini çok erken yaşta
edindiler.
Evet, okulsuz eğitim her aileye uymayabilir.
Bunun
için anne-babanın çocuklarıyla birlikte olmaktan keyif alması
gerekiyor. Sorgulayan bir zihne sahip olmak ve sıra dışı bir hayat
sürdürmek istemeleri de.
Oğullarım benim tutkularımdan çok şey öğrendiler.
Eminim okula gitselerdi terapi sınıflarındaki çocuklar gibi
olacaklardı. Ve bu onların kendilerine olan güvenlerini azaltıp gelecek
başarılarını da baltalayabilirdi.
Çocukların nasıl öğrendiklerine
dair pek çok kitap var ancak ben gerçekten bunun nasıl olduğunu
kimsenin bilebildiğini düşünmüyorum.
İnandığım tek şey şu ki,
tamamen farklı ihtiyaçlara ve ilgi alanlarına sahip 30 çocuğu aynı
sınıfa koyup, hepsinin aynı şekilde öğrenmelerini bekleyemezsiniz.