Efendim klasiktir, Londra'da "fish&chips" yani balık ve patates kızartması yenir. Yukarıda görüldüğü gibi beyaz etli bir balık (pisi balığı, morina ya da mezgit) una bulanıp kızartılıyor. Tabağa iki sos da koydular mı oldu size akşam yemeği :) Kızıma ayrıca mantar çorbası ısmarladık. Çorbanın da, yanında gelen ekmeğin de tadı çok güzeldi. Kızım da severek yedi yemekleri. Uzun bir hamilelik öncesi hazırlık, hamilelik ve emzirme arasından sonra ben de ilk defa bira içtim. Bira, Britanyalılar'ın geleneksel içkisi ve ben İngiliz biralarını denemeden duramazdım. Ben ki bira sevmeyen bir insanım, bayılarak içtim. İçimi son derece hafif ve midede şişkinlik yaratmayan biralar.
Yukarıdaki yemekleri işte bu restoranda yedik: Boswell's
Boswell's, Covent Garden denilen bir semtte bulunuyor. Bu semt "pub" ve kafeleriyle ünlü. Semt haftanın yedi günü bir karnaval havasında. Bu semtte pek çok mağaza, restoran, bar ve müze var. Ayrıca pazar yerleri de kuruluyor. Semtin bir bölümü Kapalıçarşı gibi üstü kapalı olduğundan yağmurlu havalarda ideal bir dolaşma yeri. Üstelik içerisinde de atıştırmalık şeyler yemek mümkün:
Boswell's'e kahvaltı, öğlen ve akşam yemeği için ya da saat 15.00-17.00 arasındaki çay saatinde gidebilirsiniz. Çay saatinde sunulan yiyecekler ünlü Valerie Pastanesi'nden geliyor ki, tahmin edebileceğiniz gibi oraya da gittik :)
İşte Patisserie Valerie:
Ne bekliyordunuz, Boğaz manzarası mı? :) Pastahane küçük ama tıklık tıklım, hem de neredeyse günün her saatinde. Bu nedenle kahvaltıya gidecekseniz erkenden gitmekte fayda var. Hem zaten şehrin merkezine (Oxford Street ile Hyde Park'a) çok yakın konumda bulunan bu pastahaneden, gezmek istediğiniz mekana geçişiniz de kolay olacaktır. Çok fazla kahvaltılık seçeneği yok; işte bizim yediklerimiz:
Acıkıp da kahvaltının gelmesini bekleyemeyen sabırsız kızım için tereyağı ve ekmek istedik öncelikle... Biz kızıma yedirmiyoruz ama minicik kavanozlarda reçeller de vardı. Geleneksel ingiliz kahvaltısında koca bir tabakta yumurta oluyor. Yumurtanın yanında da tost dedikleri ısıtılmış ekmek. Yumurtaya eşlik edecek diğer malzemeleri siz talep ediyorsunuz. Biz menüden seçim yaptık. Eşim mantarlı yumurta yedi. Ben de sıcak ekmek üzerine yatırılmış ıspanak ve üzerine hardallı bir sos dökülmüş yumurta yedim. Fena değildi ama normal koşullarda tercih edeceğimiz bir kahvaltı türü de değildi elbette :) Fakat daha sonra bir kruvasan (croissant) söyledik ve böylece bu pastanenin niçin meşhur olduğunu anlamış olduk; denemeden dönmeyin derim. Daha vaktimiz olsa, diğer pastahane ürünlerini denemek ve bir çay saatinde gitmek isterdim oraya...
Hazır kahvaltıdan bahsederken, klasik İngiliz kahvaltısını da göstermeden olmaz:
Yumurta, domuz eti (ham), domuz salamı (bacon), domates, tatlı kuru fasulye ve kızarmış ekmek (tost diyorlar). Bizim alışık olduğumuz kahvaltıdan kat be kat daha ağır. Bu nedenle kahvaltıyı dışarıda yapacaksanız sandviç ve meyve suyuyla geçiştirmek ya da bir yerlerde yiyecekseniz kruvasan ve tereyağı-reçel almak daha damak tadımıza uygun ve hesaplı olacaktır.
Ekleme: Yazının bu bölümüne çok tepki geldi. Düşündüm de, acaba dedim insanların canı çekiyor da domuz eti diye yapamıyorlar da, ondan mı rahatsız oldular? Çok severek takip ettiğim bir blog imdadıma yetişti. İşte Türk Usulü İngiliz Kahvaltısı :)
Kahvaltıda kullanılan malzemelere, ilgili blogdan ulaşabilirsiniz; afiyet olsun: http://www.cukurcumatimes.com/2013/03/evde-yemek-yarsmas-ilk-fotograflar.html
Öğlen yemeklerini pek fazla dışarıda yemedik. Ama yiyecek olsaydım uluslararası restoranları tercih ederim, zira fiyat olarak daha uygunlar. Valerie Pastahanesi'nin üzerinde bulunduğu Old Campton Street ve bu sokağın içerisinde bulunduğu Soho bölgesi pek çok uluslararası mutfağa ev sahipliği yapıyor.
Öğlen yemeklerini pek fazla dışarıda yemedik. Ama yiyecek olsaydım uluslararası restoranları tercih ederim, zira fiyat olarak daha uygunlar. Valerie Pastahanesi'nin üzerinde bulunduğu Old Campton Street ve bu sokağın içerisinde bulunduğu Soho bölgesi pek çok uluslararası mutfağa ev sahipliği yapıyor.
İtalyan yemekleri her zaman damak tadımıza uygundur ve makarna ile pizza ne kadar pahalı olabilir ki? Hint ve Çin restoranlarının da sabit fiyatlı menüleri (prix-fixe) ile oldukça hesaplı olduğu söyleniyor. Ayrıca Baker Street civarlarındaki Ortadoğu restoranları da damak tadımıza yakın olabilir. Suşi seviyorsanız, suşi tabaklarının taşıyıcı bantlar üzerinde servis edildiği restoranlara her yerde rastlamak mümkün. Bizim en çok keyif aldığımız (fakat bir miktar pahalı olan) bu tür suşi restoranlarından biri Oxford Street üzerindeki meşhur Selfridge mağazasının giriş katındaki suşi bar: Yo! Sushi. Bar masası gibi bir masaya oturuyorsunuz, masanın diğer tarafında suşiler yapılırken seyrediyorsunuz. Yapılan suşiler taşıyıcı bandın üzerine konuyor ve siz de önünüzden geçen tabaklardan istediklerinizi seçiyorsunuz. Suşiler 4 farklı renkli tabakta geçiyor. Bitirdiğiniz tabakları üst üste biriktiriyorsunuz ve hesabı istediğinizde tabakların renklerine göre hesaplama yapılıyor. Her renk tabak farklı bir fiyat oluyor. Bar masasının üzerinde oturduğunuz yerde minik tabaklar var. Oldukları yerden çıkarıp yan tarafındaki soya sosundan döküyorsunuz. Soya sosunun lezzetini de çok beğendim. Ayrıca vasabi (Japon hardalı) ve zencefil turşusunun tadı da Türkiye'de yediklerimden daha hafif ve daha lezzetliydi. Kesinlikle tavsiye ederim. Suşi bara girmek için Oxford Street üzerindeki Marks and Spencer Mağazası ile Selfridge's Alışveriş Merkezi arasındaki yan kapıdan girmek gerekiyor alışveriş merkezine. Yukarıdaki bağlantıya tıklarsanız mağazanın bir hayli büyük olduğunu görebilirsiniz; dolayısıyla içinde aradığınız yeri bulmanız kolay olmayabiliyor.
Selfridge's Alışveriş Merkezi'nin en üst katında da self servis bir restoran var. Ayaküstü karın doyurmak için (her 3 öğün için de) temiz ve ekonomik bir tercih olabilir.
Hazır alışveriş merkezleri içerisindeki restoranlardan bahsederken ünlü Harrods Alışveriş Merkezi'nden bahsetmeden olmaz. Alışveriş Merkezi'nin içi pahalı eşyalarla dolu. O kadar pahalı ki, ayaküstü uğranıp da alışveriş yapılacak bir yer değil. Alışveriş Merkezi'nin içerisinde manav, balıkçı, şarküteri, fırın gibi yiyecek satışı yapan yerler de var.
Londra'ya giden herkes Harrods içerisinde bir restorana muhakkak gider. Biz de Harrods Pizzeria'ya gittik.
Artık çok mu acıkmıştık, yoksa bol malzemeli pizza mı çok güzeldi bilemiyorum pizzanın yarısına gelmeden fotoğraf çekmeyi düşünemedim :
Ahududu Limonatası |
Harrods 1849 Bira |
Eğer et yemeği sevenlerdenseniz, son derece lezzetli etlerin servis edildiği bir restoran daha önermek istiyorum: L'Entrecôte. Bu restoran esasen bir Fransız restoran zinciri ama başka ülkelerde de şubeleri var. Restorandaki et sunumları, restoranların dekorasyonları ve hatta servis elemanlarının üniformaları bile aynı oluyormuş. Bizim gittiğimiz Londra şubesi tıklım tıklım doluydu. Akşam yemeği için nispeten erken bir saatte gittiğimizden sıra beklemek zorunda kalmadık ama biz çıkarken bekleyenlerden oluşan kuyruk sokağın köşesini dönmüştü çoktan. Bu arada, kural olarak, grup halinde gelenleri ancak tüm grup tamamlandıktan sonra içeri aldıklarını da bir detay olarak yazmak istiyorum. Ayrıca pusetimizi içeri girerken kapıda aldıklarını ve çıkarken de kapıya kadar getirip teslim ettiklerini de ekleyeyim. Kızım et yemeyi çok seven bir çocuk, o nedenle restoranda hiç sorun çıkarmadı. Son derece kalabalık olduğu için hareket etmek isteseydi zorlanabilirdik. Orta iyi pişmiş et ısmarlarsanız aklınızda bulunsun, ciddi anlamda kanlı getiriyorlar eti. Çocuğunuza yedirmek niyetindeyseniz iyi pişmiş isteyin. Etin üzerinde özel bir sosu oluyor. Yanına da incecik ve kıtır kıtır patates kızartması koyuyorlar. Kızım 19 ay sonra ilk defa patates kızartması yedi. Öyle yağ çekmiş, mideyi rahatsız edecek bir kızartma değildi. Patatesi ve eti getirdikten sonra bir köşedeki servis arabasının üzerindeki yerlere yerleştiriyorlar. Burada alttan mum yakarak etleri sıcak tutmaya devam ediyorlar. Yemeğiniz bittikçe de tabağınıza et ekliyorlar. Kızım ayıla bayıla yedi buradaki etleri ve hatta bir ara "Artık daha fazla vermeyelim, fenalık geçirecek çocuk" diye korktuk :)
Atıştırmalık olarak ise her köşe başında ve her müzenin kafeteryasında soğuk sandviç, sıkma meyve suyu, cevizli-havuçlu kekler ve minik kutular içinde meyve kokteylleri bulmak mümkün.
Öğlen yemeklerini bu şekilde geçiştirmek mümkün olduğu gibi çocukların ara öğünleri için de bunlar gayet sağlıklı alternatifler. Ayrıca Berceste hatırlattı: Londra'daki Marks&Spencer mağazalarının bazılarında bizde olmayan bir gıda bölümü var. Pek çok gıdayı uygun fiyata oralardan almanız mümkün (Londra'da pahalı görünen mağazalarda, sokakta satılanlardan daha ucuza mal alınabiliyor). Mesela peynir çeşitlerimizi oradan aldık biz. Bir de Greek Yoghurt diye satılan bir yoğurt vardı, bildiğimiz sade yoğurt ama süzme yoğurt gibi susuz ve krema gibi yağlı. Kızım da eşim de bayıldılar ona. Öyle ki, gelirken her türlü riski göze alıp yanımızda da bir kutu yoğurt getirdik :)
Bir de sıklıkla yedikleri nispeten sağlıksız tatlılar var :) "Waffle" mesela her köşe başında satılıyor. İnsanlar yollarda "waffel" yiyerek dolaşıyorlar. Bir de şekere buladıkları yer fıstığını kızartıp şekeri karamelize ediyorlar. Bizim kestaneciler gibi sokaklarda yer fıstıkçıları var. Bu kadar çok yağlı ve şekerli atıştırmalık yemelerinin nedeninin soğuk iklimde üşümemek adına olduğu fikrine vardık.
Öğlen yemeklerini bu şekilde geçiştirmek mümkün olduğu gibi çocukların ara öğünleri için de bunlar gayet sağlıklı alternatifler. Ayrıca Berceste hatırlattı: Londra'daki Marks&Spencer mağazalarının bazılarında bizde olmayan bir gıda bölümü var. Pek çok gıdayı uygun fiyata oralardan almanız mümkün (Londra'da pahalı görünen mağazalarda, sokakta satılanlardan daha ucuza mal alınabiliyor). Mesela peynir çeşitlerimizi oradan aldık biz. Bir de Greek Yoghurt diye satılan bir yoğurt vardı, bildiğimiz sade yoğurt ama süzme yoğurt gibi susuz ve krema gibi yağlı. Kızım da eşim de bayıldılar ona. Öyle ki, gelirken her türlü riski göze alıp yanımızda da bir kutu yoğurt getirdik :)
Bir de sıklıkla yedikleri nispeten sağlıksız tatlılar var :) "Waffle" mesela her köşe başında satılıyor. İnsanlar yollarda "waffel" yiyerek dolaşıyorlar. Bir de şekere buladıkları yer fıstığını kızartıp şekeri karamelize ediyorlar. Bizim kestaneciler gibi sokaklarda yer fıstıkçıları var. Bu kadar çok yağlı ve şekerli atıştırmalık yemelerinin nedeninin soğuk iklimde üşümemek adına olduğu fikrine vardık.
Eğer siz de Michelin yıldızlı restoranların meraklısıysanız Londra'da nispeten şanslısınız. Az sayıdaki 3 yıldızlı restoranlar son derece pahalı ve aylar önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Kaldığımız yere yakın ve nispeten uygun menüleri olan bir restorana bir ay önce rezervasyon yaptırdık ve bize kaldığımız haftada sadece pazartesi ve perşembe günleri saat 12.00-14.00 arasında rezervasyon kabul edebileceklerini söylediler. Tam da kızımın uyku saatine denk geliyordu. Ayrıca 19 aylık kızımızla birlikte geleceğimizi belirtmiştik rezervasyon yaptırırken. Bize "çocuk kabul etmiyoruz" demediler ama restorana girişte takım elbise ve kravat takma zorunluluğu olduğunu söylediler. Şimdi hafta içi bir gün, turist olarak bulunduğunuz bir ülkede, günün tam ortasındaki bir saatte, yanınızda 19 aylık bir bebekle ve takım elbise giymiş olarak restorana gitmek ister misiniz, bir düşünün? Biz gitmemeye karar verdik. Ama gitmek isteyenler için çok sayıda iki ve tek yıldızlı restoranlar mevcut.
Son olarak eklemek istiyorum ki Londra'da ne yerseniz yiyin, bizim paramıza göre çok değerli bir para birimleri olduğundan size göre pahalı gelecektir. Eğer yanınızda çocuk da varsa bence en güzeli kendinizi meyveye vermeniz olacaktır :) Zira bizim sıcak iklimli, geniş tarım alanlı ülkemizde bulunmayan lezzette her türlü meyveyi bulmak mümkün: